Geçtiğimiz aylarda, Sabancı Üniversitesi, İsrail’in petrol ihtiyacını karşılayan SOCAR şirketi ile ortak bir eğitim programı imzaladı. Üniversiteden Filistin dostu bir akademisyen, Sabancı Üniversitesi’nin SOCAR’la iş birliğini ifşa eden stickerları, okulun belli yerlerine yapıştırmıştı. Görüntüler üzerinden tespit edilen akademisyen, dört aylık sözleşmesinin bitimine haftalar kala, sözleşmesinin yenilenmeyeceği haberini aldı ve tüm bu yaşananların ardından 12 Şubat Çarşamba günü, Öğretmen Sendikası Vakıf Üniversiteleri Birimi’nin çağrısıyla, Sabancı Üniversitesi önünde bir eylem örgütlendi.
Bu eylem üzerine, Özgür Üniversite Hareketi işten çıkarılan akademisyen, Öğretmen Sendikası Vakıf Üniversiteleri Birimi’nden Tahsin Mert Saygın ve Sabancı Üniversitesi Lisansüstü Dayanışma Ağı ile bir röportaj gerçekleştirdi.
İşçi Gazetesi: Sabancı Üniversitesi yönetimi tarafından, üniversitenin SOCAR’la işbirliğini teşhir etmeniz nedeniyle görevinize son verildi. Kısaca sürecin nasıl geliştiğini ve bugün eylemlilikler açısından nasıl bir yol haritası izleyeceğinizi anlatır mısınız?
Görevine son verilen akademisyen: Ben Sabancı Üniversitesi’nde, üniversitenin SOCAR ile organize ettiği ortak eğitim programını görünce, bir şeyler yapmaya karar verdim. Daha sonra kampüsün çeşitli yerlerine stickerlar astık. Bu stickerlarda “Sabancı, soykırımcı şirket SOCAR’la ortak eğitim programı düzenliyor. Sabancı soykırıma ortak mı?” gibi bir soru sorarak hem öğrencilerin hem akademisyenlerin konu hakkında bir fikri olmasını, bir kamuoyu oluşturmayı amaçladık.
Sonrasında Sabancı Üniversitesi bu stickerları benim yaptığımı titiz bir çalışma sonucunda tespit etmiş. Ardından genel sekreter beni odasına çağırdı. Neden çağırıldığımı görüşme olana kadar öğrenemedim. Görüşme gerçekleştiğinde de genel sekreter bana, bu stickerları yapanın ben olduğumu tespit ettiklerini ve bu şekilde üniversitenin adının lekelendiğini, üniversiteye zarar verildiğini söyledi. Ben hem Sabancı mezunu hem de çalışanı olarak bu çalışmadan ziyade, üniversitenin SOCAR’la yaptığı işbirliğinin üniversiteye zarar verdiğini ve stickerların da bu işbirliğinin son bulmasını amaçlayan bir çalışma olduğunu söyledim. Aramızda bir anlaşma olmadı. Kabaca gözdağı verdiler.
Daha sonra sözleşmemin bitmesine on dört gün kala, sözleşmenin yenilenmeyeceğine dair bir e-posta gönderdiler bana. Burada sözleşmenin yenilenmemesine gerekçe olarak, benim asistanlığını yaptığım dersin bir hocasının üniversiteden ayrıldığını bahane ettiler. Dolayısıyla asistan ihtiyacının kalmadığını söylediler ama bunun uydurma bir gerekçe olduğunu birçok sebeple anlayabiliyoruz. Birincisi, tamamen hocalara danışılmadan alınmış bir karar. Ayrıca benim asistanlığını yaptığım derste ben, bir hocanın değil direkt o dersin asistanı olarak çalışıyordum. Dolayısıyla ders önümüzde dönem de açılmaya devam edilecek. Her dönem Sabancı Üniversitesinde açılmakta olan kitle dersidir bu. Dolayısıyla asistan ihtiyacının kalmaması gibi bir gerekçenin, uydurma bir gerekçe olduğunu biliyoruz.
Bu sürecin ardından ben, ders verdiğim öğrencilerime, “Bakın, üniversiteniz böyle bir ikiyüzlülük gösteriyor. Böyle bir faaliyet yürüttüğüm için benim sözleşmemi yenilemedi” şeklinde bir e-posta gönderdim. Sağ olsunlar sonrasında büyük bir organizasyonla bir araya geldiler ve yaklaşık 150 kişilik bir grup oluşturup Sabancı Üniversitesi yönetimine toplu bir e-posta attılar. Bu e-postanın içeriği, “Biz bu kararı kabul etmiyoruz. Bu, ifade özgürlüğüne aykırı bir davranıştır. Dolayısıyla sizden bir açıklama bekliyoruz.” şeklindeydi. Sabancı Üniversitesi, buna bir cevap vermedi, sessizliğini hâlâ koruyor.
Bu süreçte, aynı zamanda üyesi olduğum Öğretmen Sendikasıyla birlikte, Sabancı Üniversitesinin bu uygulamasına dair bir araya gelmemiz gerektiğini kararlaştırdık. Bir eylem planlamaya başladık. Bu sırada Sabancı Üniversitesinden lisansüstü öğrenciler, konuyla ilgili bir dayanışma ağı oluşturmuşlar. Bu ağın ismi de Sabancı Üniversitesi Lisansüstü Dayanışma Ağı. Bir bildiri yayınlamışlar. Hem beni destekleyen hem de Sabancı’nın yaptığı sansür uygulamasını eleştiren güzel bir bildiri kaleme almışlar. Sabancı Üniversitesi Lisansüstü Dayanışma Ağıyla, Öğretmen Sendikasıyla ve Özgür Üniversite Hareketiyle birlikte ortak bir eylem planlamış ve Sabancı Üniversitesinin önüne gitmiş olduk bu süreçte. Ayrıca Filistin için Bin Genç, Filistin Eylem Komitesi ve pek çok Filistin dostu kurum da eyleme katılım sağladı.
Bundan sonra bu iş birliğine dair kamuoyunu arttırmayı, bunu ifşa etmeyi ve sesimizi büyütmeyi düşünüyoruz. Herkesi de bu mücadeleye destek olmaya davet ediyoruz.
İG: Öğretmen Sendikası’nın, Sabancı Üniversitesi ile Filistin dostu akademisyen arasında yaşanan sürece dair eylemlilikleri nasıl gelişti? Eyleme gidilen süreçte ve eylemde öne çıkan konular nelerdi?
Öğretmen Sendikası’ndan Tahsin Mert Saygın: Sabancı Üniversitesi’nde çalışan hocamızın işten atıldığının haberini aldıktan sonra, üniversite bileşenleriyle bir toplantı yaptık. Burada, sendikamız öncülük yaptı ama hocamız atıldıktan sonra üniversitede oluşan Sabancı Üniversitesi Lisansüstü Dayanışma’dan ve lisans öğrencilerinden oluşan toplamla ortak bir eylem kararı aldık. Üniversitenin farklı bileşenlerinin burada ortaklaşması bizim için çok değerliydi. Okulların tatil edilmesine ve karlı havaya rağmen iyi ve kalabalık bir eylem gerçekleştirdik.
Hocamızın atılmasıyla ilgili bizim için iki temel mesele öne çıkmış oldu. Bunların birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan ilki, üniversitelerdeki ifade özgürlüğüyle ilgili. İkinci temel mesele de güvencesizlik. Kampüste ifade özgürlüğü hem devlet üniversitelerinde hem de vakıf üniversitelerinde çokça saldırı altında olan bir olgu. Mesele vakıf üniversitelerinde daha da yakıcı bir hal alabiliyor çünkü üniversite ile mütevelli heyeti arasındaki sahiplik ilişkisi, mütevelli heyetlerinin akademik süreçlere hoyratça müdahalesine kapı aralıyor. Güvencesizlik meselesi de aslında ifade özgürlüğünü engelleyen, kısıtlayan en önemli faktörlerin başında geliyor. Bir akademisyenin ifade özgürlüğünün maddi koşullarını ancak güvenceli çalışma sağlayabilir. Diğer bir anlatımla güvenceli iş, ifade özgürlüğünün teminatıdır diyebiliriz.
Burada güvencesizlik derken çok katmanlı bir güvencesizlikten bahsediyoruz aslında. Hali hazırda devlet ve vakıf üniversitelerinde kadrolu olarak çalışan hocalarımız, yıl sonunda, sözleşme dönemleri sonunda atılır mıyım korkusuyla çalışıyorlar. Bunun üzerine ders saat ücretli olarak, parça başı iş yapar gibi çalışan hocalar var. Bunların da altında Sabancı, Koç gibi üniversitelerde lisansüstü öğrenci olarak öğrenim gören ve bursluluk adı altında aslında aynı işi yaptıkları araştırma görevlisi maaşlarının yarısına angarya işlerde çalıştırılan arkadaşlarımız var. Bunun dışında TÜBİTAK ve üniversite projelerinde mevsimlik işçi gibi çalıştırılan lisansüstü öğrenciler -aslında akademisyenler- var. Bir de işten atılan hocamız gibi, bizim de yeni öğrendiğimiz, “eğitim asistanı” adı altında idari sözleşmeli çalıştırılan ama aslında akademik iş yapan ve dört ay gibi dönemlik sözleşmelerle güvencesizlik sarmalının en alt katmanında olan hocalarımız var.
Dolayısıyla biz bu eylemde, bu iki temel meseleyi gündeme getirmeye çalıştık. Bunların birbirleriyle ilişkilerini vurgulamaya çalıştık. Aynı zamanda “Asıl Suç Socar’la İşbirliğidir” diyerek insanlık tarihinin en büyük katliamlarından birine karşı ses çıkardık. Eylemlerimiz, hak gaspının olduğu kurumların önünde tüm vakıf üniversitesi akademisyenleri için devam edecek.
İG: Sabancı Üniversitesi Lisansüstü Dayanışma Ağı nasıl kuruldu ve bu süreçte talepleri nelerdir?
Sabancı Üniversitesi Lisansüstü Dayanışma Ağı: Sabancı Üniversitesinde lisansüstü ve doktora öğrencilerine burs adı altında güvencesiz, sigortasız, kayıt dışı çalıştırma dayatılıyor. Bu, çok uzun süredir devam eden ve örgütlülüğü engelleyen bir şey. Çünkü herhangi bir statümüz yok. Öğrenci olarak gözüküyoruz ama aynı zamanda derslerin yükünü omuzluyoruz. Herhangi bir kadrolu hocanın yaptığını da yaptığımız oluyor. Gelgelelim bunun karşılığında çoğu zaman sadece burs adı altında geçen bir gelir elde ediyoruz. Nitekim “Bu bursu keseriz” tehditleriyle sürekli bir döngü içinde devam eden, sömürü ve mobbinge varan iş şartlarında çalışmak zorunda kalıyoruz.
Son olayda da hocamızın, zaten dört aylık kontratlarla aşırı güvencesiz çalışma sürecinin sonunda işten atılması üzerine bir araya geldik. Bu da yaz tatilinde ödeme yapmamak için okulun bulduğu bu yöntem. Hali hazırda çoğu insan bu sorun ve sıkıntıları yaşıyordu. Öncesinde de dile getirdiğimiz talepler vardı. Bunlar; ücretsiz beslenme, barınma ve ulaşım hakkına dairdi. Fakat bu son olayla birlikte daha güçlü bir şekilde yan yana gelmiş olduk. Öğretmen Sendikası’nın, Özgür Üniversite Hareketi’nin, Filistin için Bin Genç’in desteğiyle taleplerimizi daha gür bir biçimde dile getirebildik.