Son dönemde ‘ÇED olumlu’ kararı verilen projelerin çoğunun doğal ormanları, yaban hayatı koruma alanlarını, meraları ve tarım alanlarını kapsadığına dikkat çeken Polen Ekoloji, bu durumun hem doğanın hem de kırsal yaşamın tahribatına sebep olduğunu belirtti.
Siyanürlü ölümün tekniği: Yığın liçi
Raporda altın ve gümüş madenciliğinde maliyetleri düşürmek için siyanür liçi kullanıldığı belirtiliyor.
Siyanür liçi uygulanan altın ve gümüş zenginleştirme tesislerinde (dünyadaki tesislerin %80’inde siyanür liçi uygulanır) işlenen cevherin hemen hemen % 99’u atık olarak çıkmakta ve bu atıklar genellikle önemli oranlarda siyanür içermektedir. Çünkü altın ve gümüş madenlerinde değerli mineral yüzdesi %0.1’den bile çok daha azdır.
2018 yılında 11 milyon ton civarında olan tehlikeli atık miktarı 2020’de 26 milyon tona çıktı.
Yakın zamanda Erzincan İliç’te yaşanan katliamda da gündeme gelen siyanür liçi tekniği ilerleyen süreçte hidrojen siyanür gazının da yayılmasıyla akciğer kanseri de dahil olmak üzere çeşitli solunum yolu hastalıklarına sebep olmakta, toprağa ve ekosisteme geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir.
Ayrıca açık ocak madenciliği yapıldığı için dinamitlerle yapılan patlatmalar sonucu yayılan tozlar da solunum yolu hastalıklarını tetikleyen bir diğer faktör olur. Hastalıkların yanı sıra toprak, meralar, hayvanların yediği otlar da bu tozdan etkilenir.
Hiçbir kaza olmasa bile normal çalışma ortamında yığın liçle altın madenciliği ‘yavaş şiddet/ölüme’ yol açan bir prosestir.
Sosyal yıkımlar
İnsan sağlığı ve ekosisteme verilen zararın yanı sıra madenlerin yarattığı sosyal yıkımlar da raporda yer alıyor. Madenlerdeki işçi sağlığı ve iş güvenliği ihmalleri, madenciliğin kadınlar üzerindeki yıkıcı etkisi, mülksüzleştirme süreçleri ve insan hakları ihlalleri ayrı başlıklar halinde incelendi.
Türkiye’deki madencilik sektörünün gelişim sürecine, madenlerin bulunduğu noktalara, toplam rezerve ve uluslararası işbölümü içinde Türkiye’deki madenciliğin önemine dair verilerin de yer aldığı raporun sonuç bölümü şöyle:
Raporda farklı yönleriyle doğada ve insan hayatında sebep olduğu yıkımları açıklanan altın madenciliği, kamu yararı olduğu, ekonomik kalkınmaya önemli katkı sağladığı, istihdamı artırdığı gibi söylemlerle siyasi iktidar tarafından savunulmakta, yasal mevzuat maden şirketlerinin menfaatleri doğrultusunda sürekli değiştirilmekte ve sonuç olarak halkın onayını almak yerine şirket çıkarları yönünde rıza üretilmeye çalışılmaktadır.
Tarım alanları, meralar, diğer canlı türleri büyük zarar görmekte, maden kapatıldıktan sonra da yerel halk, rehabilitasyonu mümkün olmayan cehennem çukurları ve toksik atık tepeleriyle baş başa bırakılmakta, çevresel yıkımların bedelini yine halk ödemektedir. Sağlığını ilk yitiren, emeği yoğun olarak sömürülen maden işçileridir. Ardından maden işletmelerinin çevresel ve sosyal yıkımların bedelini üzerlerine yıktığı kadınlar gelmektedir. Bunlara maden ruhsat alanlarında kamulaştırmalarla yerlerinden edilen, mülksüzleştirilen köylülerin yaşadıkları travmaları, geleneksel yaşamın, somut olmayan kültürün yok edilmesini ve yüksek miktarda salımını yaptıkları sera gazları nedeniyle maden işletmelerinin iklim krizini ağırlaştırıcı etkilerini de eklemek gerekir.
Halen mevcut 22 altın madeni işletmesine, 2020 yılı başından itibaren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurusu yapılan 123 adet yeni projenin eklenmiş ve bunların dışında muhtemelen pek çok yeni alanda sondaj çalışmalarının devam ediyor olması durumun vahameti hakkında yeterli delil vermektedir. Yeni altın madenlerinin açılması demek, sosyal cinayetlerin yaygınlaşması, ekosistemlerin ağır tahribata uğraması, İliç’tekine benzer yeni katliamlar ve ekokırımlar yaşanması demektir.
Kullanım değeri bulunmayan, sadece maden şirketlerinin kasalarına yüksek kazançlar olarak giren altın madenciliği ve siyanürle yapılan tüm madencilik faaliyetleri tamamen yasaklanmalıdır. Raporda sözü edilen tüm projeler iptal edilmeli, mevcut işletmeler kapatılmalıdır. Bunun yolu kamu bilincini ve geniş ölçekli dayanışmayı sağlayacak bir kampanyanın örgütlenmesinden geçecektir. ‘Altın madenleri kapatılsın’ kampanyası, öncelikle altın üretiminde bir kamusal fayda olmadığını, şirketlerin kazançlarına karşılık her seferinde yerel halkın ekonomik, kültürel, sosyal yaşantılarının sakatlandığı, çevresel zararların maliyetinin de bu insanlara ödetildiği gerçeğini görünür hale getirmelidir.
Kampanyanın hedefine ulaşması ve etkili bir mücadelenin yayılarak örgütlenebilmesi için tüm sorumluluk çevre örgütlerinin üzerinde olmamalıdır. Demokrasi mücadelesi veren meslek odaları, akademisyenler, demokratik kurumlar, sendikalar, feminist hareketler… bu mücadelenin aktif öğeleri olmalı, sadece kuramsal bilgi üretmekle kalmamalı, üretilen bilginin sahada örgütlenmesinde de aktif sorumluluk almalıdırlar.
Türkiye’de işletme halindeki tüm altın madenleri kapatılmalı, yeni projeler durdurulmalıdır. İliç katliamının gerçek sorumlularından hesap sorulmalı ve emekçilerin yaşamlarını yitirecekleri yeni katliamlara izin verilmemelidir.
Raporun tamamını okumak için tıklayın.