Farklı coğrafyalarda gelişen olayları dönüp dolaşıp Türkiye ile ilişkilendirmek bir çeşit siyasi obsesyon halini aldı. Sanki dünya Türkiye’nin etrafında dönüyor. Son olarak Pakistan Yüksek Mahkemesi’nin Başbakan Navaz Şerif’i görevden alması ile 15 Temmuz darbe girişimi arasında anında bağ kuruldu.
İddiaya göre, “Türkiye ile uğraşan güçler Pakistan’ın FETÖ’süne darbe yaptırdı. Amerika’nın emrindeki ezoterik terör örgütleri yargı, polis ya da askeri darbelerle Amerika adına hükümetleri devirmeye devam ediyor. Şerif de FETÖ benzeri Tahir-ül Kadri örgütü mensubu hâkimler tarafından devrildi.” Güya Şerif’i hedef yapan da “Gerekiyorsa Katar’a asker göndererek Türkiye’yi destekleriz” demesiymiş!
Şerif’in azli süreci Katar krizinden çok önce başlamıştı ama mühim değil, senaristin canı sağolsun!
Navaz Şerif, Pervez Müşerref’in darbesi sonrası Cidde’de 8 yıl sürgün yaşamış, Suudi hanedanıyla derin bağlar kurmuş, Birleşik Arap Emirlikleri’nde kesesini doldurmuş ve Katar’la tatlı ilişkiler geliştirmiş bir lider. Pakistan bu üç ülkeye de mahkûm. Şerif haliyle Katar’la son krizde taraflara tarafsız kalacağını iletti.
Pakistan’ın Türkiye ile dostluğu kelâmda, Körfez’le dostluğu fiiliyatta kendini gösterir.
Suudi Arabistan, iktidara gelir gelmez Şerif hükümetine 1.5 milyar dolar ‘bağış’ yapmıştı. Suudi Arabistan’ın bu yıl Pakistan’a yaptığı yardımın miktarı 4.5 milyar dolar.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin yaptığı yardım ise 3.4 milyar dolar. Ayrıca bu iki ülke 3 milyonun üzerinde Pakistanlı işçiyi barındırıyor. Katar’la ilişkiler daha mütevazi.
Şerif, Suudi Kralı Selman’ı biraz gücendirmiş olabilir. Pakistan Meclisi, ordunun Yemen savaşına katılması talebini reddetmişti. Buna Katar’la ilişkileri kesmemesinin yol açtığı kırgınlık da eklenebilir. Pakistan dengeleri gözetmek zorunda kalan ve anlayışla karşılanan bir ülke. Kırgınlıklar Pakistan’da olup bitenleri Körfez’e bağlamak için yeterli değil.
Türk medyası perde arkasına ifşa etti diye dönüp Pakistan medyasında Pakistan FETÖ’sünün devlet içindeki gizli yapılanması, bunların Şerif’e darbesi ya da Katar bağlantısına dair bir şeyler bulmaya çalışırsanız eli boş dönebilirsiniz. Yoksa Şerif “Devlet içindeki gizli yapılanma bana komplo kurdu” diye feveran ediyor olurdu.
***
Krizin arkasında neyin olduğuna geçmeden süreçle ilgili bir iki detayı paylaşalım: Şerif’in azliyle biten süreç 2016’da sızdırılan Panama Belgeleri’yle başladı. Belgelerde Şerif’in adı geçmese de altı çocuğundan üçünün offshore hesapları ve Londra’daki gayrimenkuller açığa çıktı. Mahkeme önce konuyla ilgili bir soruşturma komisyonu oluşturdu. Komisyonda Federal Soruşturma Ajansı (FIA), Ulusal Sorumluluk Bürosu (NAB), Güvenlik Komisyonu (SECP), Pakistan Devlet Bankası (SBP), Servisler Arası İstihbarat (ISI) ve Askeri İstihbarat (MI) yer aldı. Yani altı kurumun temsilcileri soruşturmayı yürüttü.
Komisyon raporuna dayanarak mahkeme Şerif’in hükümet ve meclis üyelerinin ‘sadık’ ve ‘emin’ olmaları gerektiğine dair anayasanın 32 ve 63’ünü maddelerini ihlal ettiğine hükmetti. (Bu iki madde Ziya ül Hak’ın anayasayı İslamileştirme çabasının bir ürünü.) Yani Şerif, ailesinin mal varlığını seçim komisyonuna bildirmediği için azledildi. Mal varlığında yolsuzluk ya da hukuksuzluk olup olmadığını ise bundan sonra yürütülecek başka bir soruşturma bakacak.
Pakistan’da yolsuzluk hem askeri hem sivil alanda vakayı adiye sayılır. Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari’nin mahlası, eşi Benazir Butto’nın başbakanlığı dönemde aldığı komisyonlar yüzünden “Bay Yüzde 10”. Butto da 1996’da yolsuzluk suçlamasıyla yine mahkemece azledilmişti.
Kararla ilgili yorumlara baktığımızda şunu görüyoruz: Şerif’in liderliğini yaptığı Pakistan Müslüman Ligi-Nevaz (PML-N) “Adaletsizlik ama karara uyacağız” diyor. Muhalefet cephesi kararın tamamen arkasında. Pakistan Halk Partisi’nin (PPP) tepkisi “Beklediğimiz bir karar. Bütün partiler bunun için uğraştı” şeklinde. Dosyayı mahkemeye taşıyan İmran Han’ın partisi Pakistan Tahrik-i Insaf (PTI) çok coşkulu: “Gerçek adalet yerini buldu, tarih yazıldı.” Cemaati İslami (JI) de “Mahkemeyi kutluyoruz” diyor.
Siyasi yorumcular arasında ise sürecin arkasında ordunun olduğunu söyleyenler olduğu gibi şimdiye kadar ordu ve siyasi elite bağlı olan yargının bu kararla kendine bağımsız bir alan açtığını düşünenler de var.
***
Bu krizde iç faktörler daha önemli. Türk medyasının öne çıkardığı Kadri asıl belirleyici aktör ya da faktör değil. Evet bir hukukçu ve din adamı olarak Kadri kurduğu Minhajul Quran International’a (MQI) bağlı 614 okulla Fethullah Gülen’i andırıyor. Afgan cihadı ve Taliban’a onbinlerce militan vermiş Diyûbendi medreselerinin rakibi sayılan Barelvi geleneğinden geliyor. 1989’da Pakistan Halk Hareketi’ni kurmuş, seçimlere katılmış, kendisine yönelik sahte suikast komplosu kurmuş, yalancılığı ve sahteciliği mahkemece ispatlanmış, darbeci Müşerref’i desteklemiş, bu sayede vekil olmuş, siyasette dikiş tutturamayınca 2005’te Kanada’ya yerleşmiş, 2012’de aniden dönerek yeni bir muhalefet cephesi açmış ve Şerif’in azılı hasmı haline gelmiş bir figür. Abuk sabuk fikirleri ve tutarsızlıklarını varsın Pakistanlılar tartışsın. Şu anda ilgilendiğim şey Pakistan’daki cari sistemin nasıl bir şey olduğudur.
Azil sürecinde ordudaki ‘kripto Kadriciler’ değil de ordunun Diyûbendi selefiliğine karşı ‘sufi panzehir’ olarak gördüğü Kadri’yi kullanmış olması muhtemel. 2013-2014’te Şerif’i hedef alan gösterilerde Kadri’yle ortak hareket eden eski kriket şampiyonu İmran Han için de “Ordunun Truva atı” benzetmesi yapılıyor.
Pakistan ordusunda kripto değil de aleni İslamcı yapılanmadan bahsedilecekse bunun mimarı Navaz Şerif’i siyasete taşıyan Diyûbend kökenli Ziya-ül Hak’tır. Ziya-ül Hak’ın derdi darbe sonrası idam ettirdiği Zülfikâr Ali Butto’nun kızı Benazir’in önünü kesecek bir lider devşirmekti, o da Navaz Şerif’ti.
Ordunun İslamcı örgütlerle ilişkilerinde berbat bir sicili var. Taliban’ın dışında Hareket’ül Mücahidin ve Leşker-i Tayyibe de Pakistan ordusunun eğitip donattığı şiddet düşkünü ve mezhepçi örgütlerdir. Pakistan bunun bedelini ödüyor.
***
Şerif’e karşı Kadir ve Han’ın başlattığı gösteriler ile azil sürecinin arkasında ordunun olduğu tezi geçerliyse bunun altındaki saik nedir? Yani askerler Şerif’i neden gözden çıkardı?
İki kritik konu dikkat çekiyor:
– Partisi PML-N hâlâ ordunun yanında olsa da Şerif son iki döneminde de Hindistan’la ilişkileri normalleştirme iradesiyle üniformalıların keyfini kaçırdı. Şerif’in 1999’da Hindistan Başbakanı ile Lahor Deklarasyonu’nu imzalamasına ordu Kargil Savaşı’nı başlatarak yanıt verdi. Bunu Müşerref darbesi izledi. Şerif 2013 seçimlerinde iktidara gelirken de Hindistan’la ilişkileri düzeltme sözü vermişti. Hükümeti kurulduktan sonra İmran Han ve Kadir’in başını çektiği gösteriler patlak verdi. Gösterilerin arkasındaki asıl güç orduydu ve bu şekilde Hindistan açılımının önünü tıkadı. İddiaya göre gösterilerin bitirilmesine karşılık Şerif, Genelkurmay Başkanı General Rahil Şerif’le dış politikada son sözü ordunun söyleyeceğine dair bir anlaşma yaptı. Bu arada ordu Veziristan bölgesinde Zarb-e-Azab Operasyonu’nu başlatarak vesayet düzenini tahkim etti.
2014’te Hindistan’da keskin milliyetçi Narendra Modi’nin iktidara gelmesi yeni bir yakınlaşmanın zeminini ortadan kaldırdı. Fakat Modi 2015’te Afganistan dönüşünde sürpriz bir şekilde Lahor’a inip Şerif’in doğum günü partisine katıldı. Bu da orduyu huylandırdı. Ordu iki ülke ilişkilerinde yeni sayfa açılabileceği beklentisini sınırda gerilimi artıran taktiklerle bitirdi.
– Şerif’in orduyu kızdırmasının ikinci nedeni şuydu: Askerler Çin’le ekonomik ilişkilerde, özellikle Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru projesinde söz sahibi olmak istiyordu. Şerif ise bu işin sivillerin kontrolünde olmasında ısrar etti.
***
Ordu kolay kolay ipleri sivillere bırakmaz. Pakistan kurulduğundan beri görev alan 18 başbakandan tamamı görev süresi dolmadan ya asker ya da yargı darbesiyle görevden alındı. Şerif de üçüncü kez gönderiliyor. Öte yandan Pakistanlılar arasında Yüksek Mahkeme inanılmaz bir saygınlığa sahip. Kimine göre bu saygı başbakanları indirecek kadar bağımsız olmasından, kimine göre arkasında ordunun bulunmasından kaynaklanıyor.
Fakat dediğim gibi Pakistan’da asıl patron ordudur. Ordu darbe yapmadığı dönemlerde de perde arkasından meclis ve hükümet üzerindeki nüfuzunu muhafaza etti. Bu tür bir sistemde ordunun gölgesinin yargı üzerinde olmaması mümkün değil. Bu durumda Pakistan FETÖ’sü neye denk gelir, karar sizin.
Gazete Duvar’da yayımlanmıştır