8.8 C
İstanbul
4 Aralık Çarşamba, 2024
spot_img

Özgürleşmenin praksisi: Ve Sonra Dans Ettik

Levan Akın’ın yönettiği ve 2019’da gösterime giren “Ve Sonra Dans Ettik” özellikle LGBTİ+ kimliğinin özgürleşmesine dair kurgusuyla çoktan listelerde yer almaya başlamış bir film.

Aylak madam

Levan Akın’ın yönettiği ve 2019’da gösterime giren “Ve Sonra Dans Ettik” özellikle LGBTİ+ kimliğinin özgürleşmesine dair kurgusuyla çoktan listelerde yer almaya başlamış bir film. Bu filmi defalarca kez biraz hüzün ve çokça keyifle izlemiş biri olarak ise kurgunun bütününde yer alan “özgürleşme” temasının, kimliksel bir özgürleşme tartışmasından çok daha kapsamlı ele alınabileceği kanısındayım.

Filmi izlememiş olanlar için belirtmek isterim ki yazı bolca spoiler içermekte. En azından okumadan önce izlemenizi kesinlikle öneririm.

Film, Gürcistan’ın Tiflis şehrinde geçiyor ve ilk sahnesinde, ikili cinsiyet rolleri ve teamülleri üzerine kurulu Gürcü dansıyla ana karakter Merab’ın yaşadığı çatışmayı ortaya koyuyor: “Çekiç gibi olmalısın.” Merab’ın “dans hareketlerinde mükemmel olduğu” filmin çeşitli anlarında belirtilse dahi Merab’ın asıl sorunu bu dans için yeterince “maskülen” olamayışı. Merab’ın ikililiğin “dışında” bir karakter olduğu daha filmin başında hissettiriliyor. Gürcü dansının dikotomik bakışını somut olarak ortaya koyan çeşitli sahnelerden sonra ise Irakli ile tanışıyoruz. Salona küpesiyle giren yedek dansçı Irakli, küpesinin neden sorgulandığını anlamıyor; üstelik öğrenciler tarafından halihazırda kabul edilmiş kuralların aksine davranarak ilgiyi de üstünde topluyor.

Merab’ın Irakli ile tanışmasıyla beraber bedeninin, arzularının, cinsel kimliğinin ve kendisinin özgürleşmesine birazdan daha detaylı gireceğiz; fakat yönetmenin film boyunca yaptığı sayısız göndermeden bi’ kısa bahsetmek isterim. Yoksulluk üzerinden yapılan sınıfsal vurgular, Mary karakteriyle ortaya konan sömürge kişilik tartışması, mahalle hayatı ve komşuluk ilişkileriyle birlikte ortaya konan yaşamın gerçekliği… David ile Sopo’nun nişanlılığında ve Zaza’nın hikayesinde vurgulanan Ermenilik ile ima edilen milliyetçilik… Erkeklerin dans odasında “toplu bir aktivite olarak geneleve gitme” sohbeti… Gürcü toplumunu anlatmak için sıkıştırılmış birçok enstantane ayrıca takdire şayan.

Yönetmene ek teşekkürlerimizi ederek ana karakterimiz Merab’a ve onun özgürleşme sürecine geri dönelim şimdi. Yoksulluğun yanı sıra; alkolik anne, sorumsuz bir ağabey, söylenen bir anneanne ve kendisiyle çok geç tanıştığımız babadan ibaret dağılmış bir ailede Merab ekonomik yükü sırtlantığı gibi ailede alınmayan bütün sorumlulukların da muhatabı durumunda. Ve bütün bu sorumluluklarının yanında, yürümeye başladığından beri yaptığını söylediği, hem tutkusu olan hem de geleceğini inşa edeceğini düşündüğü şeyde, yani dansta mükemmelleşmek için muazzam bir çaba ortaya koymakta. Bütün çabalarına rağmen Merab’ın yerine Irakli’nin seçilmesi ise filmin çatışmayı somut olarak ortaya koyduğu ilk an sayılabilir.

Neden mi? Çünkü yeterince maskülen olamayan Merab’ın yerine, Irakli’nin seçildiği sekansta; yani Irakli danstaki rakip haline geldiğinde bile Merab, Irakli’ye yönelik arzusunu çoktan fark etmişti. Merab’ın arzusu film boyunca açıkça gözlemlenebilirken Irakli’nin arzusunu somut olarak ilk anladığımız an ise, onun Merab’ın bedenini incelediğini ima eden o küçük an: Irakli’nin Merab’ın duvarına asılı posteri görüp “Bu senin dövmen değil mi?” demesi. Çünkü Merab’ın dövmesi kolayca görülebilir bi yerde değil.

Ve film bu andan itibaren biraz hız kazanmaya başlıyor. Merab’ın Irakli’nin tişörtünü koklaması, “yüzündeki izi sevdim” ifadeleri, Merab’ın farkındalığını dışa vurduğu anlar olarak kayda geçiyor. Merab ile Irakli’nin düet dansları ise filmin en etkileyici anlarından biri. Merab ve Irakli’nin gülüşlerine şahit olduğumuz bu sahne, geleneksel Gürcü dansının bütün maskülenliği tartışmasını ve ciddiyetini yerle bir ediyor. Bununla birlikte, Merab ve Irakli arasındaki cinsel gerilim bir yandan tırmanırken, birlikte zaman geçirmeleri ve farklı alanlardaki dansları ile arzusuna yakınlaşan Merab’ın yaşamı daha pozitif görmeye başladığı sekanslar art arda geliyor. Cinsel gerilim doruk noktasına ulaşırken, Irakli’nin arzusuna yönelik şaşkınlığı ise ayrıca kayda değer. Merab, arzularının oldukça farkındayken ve kabullenmiş hâldeyken, Irakli’de bir şaşkınlık görebiliyoruz; fakat bu bir reddediş anı değil ve Merab arzunun gerçekleşmesi için hamle yapmaktan geri durmuyor. Marylerin bahçesinde bir taşın arkasında, gözlerden ırak bir yerde, Merab ve Irakli birlikte oluyor. Bu evde geçen iki gün, arzuların açığa çıktığı ve doruk noktasına ulaştığı anlarla ve farklı birçok dans figürüne şahitliklerle geçiyor -ki yaşam alanlarına geri dönmelerinden ve Merab’ın kendini gerçekleştirmesinden sonra, Merab’ın “ötekileştirilmiş” olanları görmeye başlaması, onların pratiklerine dahil olması ve başka bir biçimde dans edişi de oldukça olağan.

Tabii ki bu “kendini keşfetmiş Merab” bu andan sonra sınanmak zorunda ve filmin getireceği yıkımı öngörmek mümkün. Irakli’nin ortadan kaybolması, Merab’ın ayağının incinmesi, abisinin nişanlılığı derken Merab tekrar kaosa çekiliyor. Filmin bütün düğümleri ve Merab’ı saran bütün belirsizlikler, David’in düğünü esnasında iyice açığa çıkıyor. Irakli ile Merab arasındaki ilişki, Irakli tarafından koşullara bağlı gerekçelerle bitirilirken, Merab “küpeyi verme” anında arzu nesnesinden vazgeçme kararını iradî olarak veriyor. Arzusunu yaşamın akışında fark eden Irakli, arzularını kabullenmiş ve bu farkındalıkla eyleme geçiren Merab ile aynı cesareti pek tabii ki taşıyamıyor – ki Merab’ın bütün süreci ve kendi arzularını keşfedişi ve kabul edişi ona küpeyi geri verebilme iradesini verirken, aynı anda bütün o düğünün ve kakafoninin ortasında hüznü deneyimleyebilmesini de mümkün kılan yegane şey. Kabullenmenin kendisi. Bu kabullenmeye Mary ve David ile olan diyaloglarında da zaten şahit oluyoruz.

Kapanış sahnesi ise seçmelerle başlıyor -ki bütün film boyunca geleceğinin bu seçmeler olduğu bize ima edilmişti. Seçmeye Gürcü dansıyla başlayan Merab, ayağından sızan kan ve acıdan sonra, filmin ilk kısımlarında olmaya çalıştığı ve olamadığı ve olamayacağı şeyi de hatırlayarak ve o olmaktan vazgeçerek, kendi dansını ortaya koyuyor. Merab’ın dansla kurduğu ilişkiye dair en doğru tarif tutku ve Gürcü dansıyla “alay ettiği anlarda” Merab kendi bedenini, kendi arzularını ve bilhassa dansını özgürleştiriyor. Bütün arzularını kabullenen Merab, hayatının kurtuluş yolu olan dans seçmesinde, dansını dönüştürerek, bir yandan geleceğinden vazgeçişini açıkça ortaya koyarak, özgürleşmesini eyleme döküyor. İşte bu yüzden, Merab’ın özgürleşme hikayesi sadece cinsel kimliğine dair değil; bir bütün olarak toplumsal normlardan, gelecek vaatlerinden, anlatılardan kurtuluşuyla, arzularını, bedenini ve dansını praksisle özgürleştirmesine ve özgürleşmek için cesaretle adım atmasına dair.

Ne diyeyim, ben de son sahneyi Mary gibi gözyaşıyla ve alkışla izledi

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol