Geçtiğimiz haftanın ekonomi gündemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklanması ile şekillendi. Bu yazıda ilk olarak, kısaca OVP’de önemli gördüğüm birkaç hususu vurgulayacağım. OVP gündeminin devamı olarak, hafta başında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek CNN Türk’te katıldığı programda, gerek OVP’yi gerekse ekonomik gidişatı uzunca ele aldı, kendi cephesinden görüşlerini aktardı. Yazıda ikinci olarak, bu programda yaşanan ilginç bir tartışmaya işaret edeceğim.
OVP ve ekonomi yönetiminin niyetleri
2025-2027 yılları arasında ekonominin temel gelişme yörüngesinin ne olacağı ile ilgili ekonomi yönetiminin görüşlerini aktardığı bir metin olarak OVP ciddiye alınabilir. Ancak bu metne, başlığının ima ettiği gibi bir ‘program’ olarak bakmaktan ziyade, ekonomi yönetiminin zihinsel haritasının ne olduğu ve süreci nasıl gördüğünü anlamak için bakmak yerinde olacaktır. Bu şekilde bakınca, OVP’de Şimşek programının dayandığı toplumsal ve sınıfsal zemindeki kırılganlıklar ve çelişkiler göze çarpıyor.
İlk vurgulamak istediğim husus şu: OVP bize bir ‘yumuşak iniş’ hikayesi sunuyor. Buna göre faizleri yükseltmenin bir sonucu olarak ekonomi 2024 yılında yavaşlayacak ve büyüme 3,5’e gerileyecek. Ancak 2025 yılında büyüme yeniden 4’e çıkacak ve 2026’da 4,5’e yükselecek. Yani faiz artışı, 2018’deki gibi bir ekonomik daralmaya neden olmayacak.
OVP’ye göre, istihdam açısından ise durum daha parlak! Ekonomi yönetimine göre, 2024’teki yüksek faize rağmen işsizlik 2023 yılına göre düşecek ve 9,3 olarak gerçekleşecek. 2025 yılındaki düşük büyüme nedeniyle işsizlik 9,6’ya çıkacak olsa da sonrasında yeniden inişe geçecek.
Enflasyona baktığımızda ise, 2025’te enflasyonun 17,5, 2026’da ise 9,7 olacağı öngörülmüş.
OVP, emek ve muhalefet
Bu veriler arasında uyuşmazlık olduğu pek çok yorumcu tarafından belirtildi, o nedenle detaya girmeyeceğim ama şunu belirtmeme izin verin: Ekonomik büyüme sürerken ve işsizlik azalırken enflasyonun düşmesi gerçekçi değil. Küresel finansal koşullar açısından bakıldığında 2024 sonundan itibaren küresel düzeyde faizlerin gerilemesi ve bu sayede Türkiye’ye sermaye girişlerinin hızlanması ihtimali hesaba katılsa dahi, bu hedeflerin hepsine aynı anda ulaşmak imkansız değilse de oldukça zor.
Bu zor hedefi mümkün kılabilecek unsurlardan biri, çalışanlar üzerindeki yükü daha da artırmak. Son yıllarda yaşanan reel ücret kayıpları herkesin malumu. OVP’de bu kayıpların telafisi için bir onarma önlemi yer almıyor. Aksine çalışma yaşamının daha da esnekleştirilmesi yönündeki temenniler var. Bu temennileri İstanbul Ticaret Odası’ndan gelen bir düzine taleple beraber düşünebiliriz. Patronlar özetle İş Kanunu’nun ‘ekonomi dostu’ olarak yani patron dostu olarak yeniden düzenlenmesini istiyor ve işe alma ve işten atma koşullarında daha fazla serbestlik talep ediyor. Kullan-at temelli esnek bir iş piyasası talepleri var.
O zaman bu gelişmeleri birleştirelim: OVP’nin iddialı hedeflerinin gerçekleşmesi için gerekli olan koşullar, ancak emeğe daha fazla baskı yapılmasıyla ortaya çıkabilir. O nedenle önümüzdeki dönemde emek cephesi ve genel olarak muhalefet için iki temel gündem var.
İlki kısa vadeli; Aralık’taki ücret zamlarının ekonomi yönetiminin belirlediği ‘beklenen enflasyon’a göre yapılıp yapılmayacağı. Eğer iktidarın belirlediği çerçeve kabul edilecekse, hayat pahalılığı krizinin maliyeti çalışanların sırtına yüklenmiş olacak.
İkincisi de, farklı sermaye fraksiyonlarının üzerinde uzlaştığı ve ekonomi yönetiminin de niyet beyanında bulunduğu emek piyasasının daha da esnekleştirilmesi tehlikesi karşısında çalışanların ve genel olarak muhalefetin nasıl hareket edeceği. Eğer bu yeni saldırı hazırlığı bertaraf edilemezse, çalışanların pazarlık güçleri daha da gerileyecek.
Şimşek ve tarihsel blok
OVP konusundaki bazı hususlara değindikten sonra son olarak başta belirttiğim Şimşek’in katıldığı bir televizyon programına değinerek yazıyı tamamlayayım. Programın ortalarına doğru (yaklaşık bir dakika süren -1:08 ile 1:09 arasında) ilginç bir tartışma gelişti.
Ahmet Hakan, muhalefetteki ana akım iktisatçıların savundukları ile Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikasının benzerliğine işaret ettiğinde, Şimşek bunu onayladı ve ‘aslında kim gelse çok farklı bir program uygulamayacaktı’ yorumunu yaptı. ‘Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl (2018-2023): Türkiye`de Kriz, Siyaset ve Sermaye’ kitabımda, özellikle de Yedinci Bölüm’de açıkladığım, iktidarla bütünleşmiş bir muhalefet çizgisi ortaya çıkmasının verdiği rahatlıkla konuştu Şimşek. Bu ‘muhalefetsizlik’ ortamı, iktidar açısından muazzam bir hareket alanı açıyor. O nedenle bir kere daha belirtmek gerekirse, ‘ekonomik sorunlar otomatik olarak AKP’nin sonunu getirecek’ beklentisi gerçekçi değil.
Ancak daha ilginci, Hande Fırat’ın reel sektörün Şimşek programına yönelik eleştirilerini dile getirmesi ve özellikle de sadece muhalefetten değil iktidar çevrelerinden de gelen eleştirilerle Şimşek programının hedefte olduğunu belirtmesi oldu. Bunun üzerine Şimşek (gülerek) karşımızda ‘çok geniş bir cephe var, Gramsci’nin tarihi cephesi’ yorumunu yaptı. Demek istediği Gramsci’nin kullandığı tarihsel blok kavramıydı. Şimşek bu konuda haklı.
Farklı sermaye fraksiyonlarının çıkarlarını önceleyen farklı ekonomi politikaları, geçtiğimiz yılları şekillendirdi. Ancak bu ekonomi politikalarının geniş toplum kesimleri için refah ve mutluluk getirmediği açık. Dahası, ekonomik sorunlar bir türlü aşılamıyor ve dağ gibi büyüyor. O nedenle, derinleşen bu hegemonya krizini aşmaya yönelik siyasi ve iktisadi alternatifleri içeren bir karşı tarihsel blok ve onun öznelerinin ortaya çıkıp çıkmayacağı, ülkenin kaderini belirleyecek.