Ekonomi yönetimi Orta Vadeli Program’ı (OVP) açıklarken derin bir ikilem içindeydi. Şöyle ki, eğer gerçekçi tahminlerde bulunsalar işlerin yolunda gitmediğini, ekonominin ciddi bir durgunluk sürecine doğru yol aldığını kabullenmiş olacaklardı. Fazlaca iyimser bir tablo çizseler, Mehmet Şimşek’in kemer sıkma programı öncelikle yabancı fonları, sıcak parayı cezbetmeye dayandığı için inandırıcılıkları zedelenebilirdi. Bu durumda ikinci seçeneğe yakın, “koyu pembe” değil de “açık pembe” bir tonlamayı tercih ettiler. Bir “başarı” öyküsü yazma girişiminde bulundular.
Enflasyonda 1 ayda 3,5 puan sapma
OVP’ler daha çok öngörülerini tutmamasıyla hatırlanan belgeler. Bu yıl da farklı olmadı, örneğin 2024 için yüzde 33 tahmin edilen enflasyon yüzde 41,5’e çekildi. Büyüme beklentisi de yüzde 4’ten yüzde 3,5’e indirildi. Metinde Merkez Bankası’nın daha 1 ay evvel 8 Ağustos Enflasyon Raporu’nda yüzde 38 olarak belirlenen yıl sonu tahmini 3,5 puan yükseltilmiş oldu. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın kendisine söz sırası gelince maliye politikalarına vurgu yapması, “biz para politikasında üzerimize düşeni yaptık, sıra maliye politikalarında” diye bir sitem şeklinde okunabilir.
Hedefler uyumlu değil
Tek tek kritik makro verilere bakmadan önce, genel bir değerlendirme yapmakta yarar olabilir. Enflasyonun 2025’te tam 23,9 puan düşüşle yüzde 17,6’ya kadar inmesi gerçekçi değil. Ancak yüzde 20’lerde bir enflasyon oranını dahi tutturmak için büyümenin keskin bir fren yapması, işsizliğin de tırmanması gerekir. O nedenle 2025 için sadece yüzde 0,5 kırpılan bir büyüme, yüzde 9,9’a düşen bir işsizlikle bu enflasyon hedefine asla ulaşılamaz. Şimdi tek tek OVP bileşenlerini değerlendirelim.
Büyüme: 2024-2026 arası her bir yılın büyümesi, yarım puan aşağı çekiliyor. Ama bu düzeltme dahi 2025-2027 dönemi için yüzde yüzde 4,5’lik tatminkâr bir ortalamaya denk geliyor. Dezenflasyon programının uygulandığı bir süreçte, Türkiye’nin potansiyel büyüme hızı yüzde 3,5-yüzde 4’ten daha yüksek bir tempo fazlaca iyimser duruyor. 2024 için yüzde 3,5 oranı da en son çeyrekten çeyreğe büyümenin yüzde 0,1’e gerilediği bir konjonktürde olanaksız görünüyor.
Enflasyon: Öncelikle 2024 yıl sonu beklentisi yüzde 41,5. 2024’ün ilk 8 ayında ise yüzde 31,94 tüketici enflasyonu gerçekleşti. Bu oranın yakalanması için yılın geri kalan 4 ayında ortalama yüzde 1,75 enflasyon gerekiyor. Gidişat Ağustos enflasyon rakamının da gösterdiği gibi bu yönde değil. 2025 için yüzde 17,6 enflasyon hedefi de çok çok zor. İster istemez böyle uçuk, paraşütle inişe geçen enflasyon oranlarının, asgari ücret başta gelmek üzere emekçi ve emekli maaş artışlarını sınırlamak için öngörüldüğü senaryosunu akla getirmeden edemiyor insan.
İşsizlik: 2024’te yüzde 10,3 işsizlik öngörülmüşken yeni OVP’de bu oran yüzde 9,3’e indirildi. Bu olumlu sonuç aslında sıkı para politikasının, yani yüksek faizlere bel bağlayan programın talebi frenleyici etkilerinin geç hissedilmesiyle ilgili. O nedenle ana eğilimin, Haziran 2024’te yüzde 9,2 açıklanan işsizliğin 2024 sonunda yüzde 10-yüzde 11 aralığına yerleşmesi, 2025’te ise yüzde 13-yüzde 14 aralığına tırmanması yönünde olduğu düşünülebilir. Bu da şimdiden yüzde 29,2’ye yükselen atıl işgücü oranının yüzde 40’a vurmasını getirir.
Döviz kuru: Doların 2025’te ortalama 42 TL, 2026’da 44,6 TL ve 2027’de 46,9 TL olması bekleniyor. Bu da yerleşikler arasında döviz tutmayı caydıran, sıcak parayı TL cinsinden varlıklara davet eden bir ortam. Ancak bu eğilimin uzaması döviz borçlanmayı teşvik eder, ani bir döviz kuru hareketinde kişisel, özellikle firma düzeyinde iflaslara yol açar. Bu hafta açıklanan veriler reel sektörün sırf 2023 sonundan beri döviz varlıklarını 17,5 milyar erittiğini, borçlarını 20 milyar dolar arttırdığını, dolayısıyla döviz pozisyonunun 37,5 milyar dolar eksiye gittiğini gösteriyor. Dolayısıyla endişemizi doğruluyor.
Cari Denge: Cari açığın 2025’te GSYH’nin yüzde 2’si, 2026’da yüzde 1,6’sı, 2027’de ise yüzde 1,3’ü olması öngörülüyor. Burada iki çelişki var. Birincisi, büyümenin bu tempoda seyrettiği bir dönemde, başlıca ihracat pazarlarının da durgunluk yaşadığı düşünülürse, cari açık bu düzeylere çekilemez. İkincisi, döviz kuru istikrarlı bir biçimde TL’nin, reel değerlendirmesi şeklinde sürerse, bu ortam ihracatı caydırıcı, ithalatı özendirici bir eğilim yaratır. Yine cari açık hedefleri şaşar.
Kişi Başına Gelir: Dolar cinsinden kişi başına gelirin 2025’te 17.028 dolara, 2026’da 18.990 dolara çıkması, 2027’yi ise 20.420 dolardan kapaması hedefleniyor. Bu tam bir mucize! Düşünün ki, bir ülke 2022’de 10.659 dolar noktasından kalkıyor, 5 yılda kişi başına gelirini ikiye katlıyor. Yunanistan’ı kaşla göz arasında yakalıyor. Bu hedef hem uçuk, hem de dolar cinsinden gelirin kağıt üzerinde artmasının, refah düzeyinde bir sıçramanın değil, TL’nin suni biçimde değerli tutulmasının sonucu.
Sade yurttaşa bir vaat bile yok
Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız gibi, OVP’nin makro hedeflerinin ayakları yere basmıyor, birbiriyle de uyumlu değil. Bir an bu çelişkileri unutup tüm ekonomik projeksiyonların gerçekleştiğini düşünelim; yine de OVP’de ülkedeki gelir ve servet dağılımını düzeltici, sade yurttaşın yüzünü güldürücü bir vaat bile yok. Çünkü ekonomi yöneticilerinin aklı fikri finans sermayesini hoşnut etmekte, onlara ağızlarının suyunu akıtan getiriler bahşeden yatırım seçenekleri sunmakta.