Gazetecilik öğrencisi, yazar, tiyatrocu, şair, devrimci…
24 Aralık 1997’de Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik 2. Sınıf öğrencisi Ali Serkan Eroğlu (19) okulun tuvaletinde “kendini astı” süsü verilerek katledildi. Aradan geçen 22 yıla rağmen Ali Serkan’ın katilleri ortaya çıkarılmadı. Sonuçlanmayan davası ise 2017 yılında zaman aşımından kapatılarak adliyenin tozlu dava dosyaları arasına kaldırıldı ve suçlular, katiller aklandı.
Basın Ali Serkan’ın ölümünü “fakültede kendini astı” ifadeleriyle verdi. Dönemin valisi, savcısı Eroğlu’nun ölümünün intihar olduğunu söyleyerek cinayetin üstünü kapatmaya çalıştı. Savcılık talimatıyla yapılan ilk otopside, “Kesici ve delici alet yarası yoktur. Ası sonucu asfiksiden (oksijen yetersizliği nedeniyle boğulma) öldüğü anlaşılmıştır” denildi.
Ablası Doktor Aylin Eroğlu ve kitle örgütlerinin, akademisyenlerin, arkadaşlarının ısrarı, baskısıyla 2.otopsisi yapılan Ali Serkan’ın kanında kloroform ve etanol bulunmasıyla ölümünün intihar olmadığı bayıltıldıktan sonra asılarak katledildiği ortaya çıktı. Henüz 19 yaşında yaşamı çok seven, sorgulayan düşleri, geleceğe dair planları olan bir gencin intihar edeceğine kimse inanmadı. Ablası Aylin Eroğlu tarafından Ali Serkan’ın ardından şu şiir yazıldı:
“Adımları yukarılara kaydı,
Gökyüzüne doğru,
Farketmedi bile.
Gözleri yıldızlardaydı,
19 yaşındaydı.
İntihar edecek insan değildi”
Muhbirlik teklifini reddetti
Ali Serkan Eroğlu, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu ve 27 Kasım 1997 tarihinde Karşıyaka İskelesi’nden sivil polisler tarafından gözaltına alınıp Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldüğünü, burada kendisine ajanlık teklif edildiğini, ancak bunu reddetmesi üzerine tehdit ve işkenceye maruz kaldığını belirtmiş. O günden sonra başına gelebileceklerden Terörle Mücadele Şubesi’ndeki polislerin sorumlu olacağını dile getirmişti. 8 Aralık tarihinde İzmir Tabip Odası’na başvurarak sağlık raporu almıştı. O günden sonra tedirgindi. Eve geç kalmıyor, yalnız dolaşmıyor, korkuyordu.
Toplumsal hareketliliğin, önemli dinamiklerinden gençlik ve öğrenci hareketinin yükselişe geçtiği üniversitelerde eylemlerin, boykotların, işgallerin yaşandığı aynı zamanda baskının, saldırıların insan kaçırmaların, tehditlerin, ölümlerin sıkça yaşandığı bir dönemde Ali Serkan insan olmanın çığlığıyla fikirlerine mücadelesine ihanet etmeyerek gözünü yıldızlara dikmişti.
Kaldıraç dergisi okuruydu
Aynı zamanda heyecanla girdiği üniversitede duvara karşı tiyatro topluluğu grubuyla oyunlar sahneliyor, gitar çalıyor, desen dergisinde şiir, öykü yazıyordu. Ablası Aylin Eroğlu’yla yapılan röportajda “Henüz küçük yaşlardayken ortaokul dönemlerinde kitap okumaya başladı. İlk başta Stephen King’in kitaplarına çok meraklıydı. Bir sürü kitabını almıştı. Sonra bir gün bu kitapları toplayıp kitapçıya götürüp satmış, daha kaliteli kitaplar okumaya karar vermiş. Daha doğrusu okumamaya karar vermiş. “ Neden kitap okumayacaksın?” dedim “Benim yazma stilimi etkilemesin diye. Ben yazmak istiyorum.” Dedi. Ben de dedim ki: “Okuyacaksın bir sürü kitap ki; edebiyat, klasikleri, şiirler vs. ilk önce altyapı oluşturup sonra kendi tarzını yaratacaksın.” Ali Serkan’ın okumayı çok sevdiğini ve bununda etkisiyle denemeler, öyküler yazmaya başladığını söyleyen Aylin Eroğlu Serkan’ın belki de iyi bir gazeteci-yazar olacağını ifade ediyordu.
İnsan Kirlenmesine Yanıt (Çiçeğin Gözü Yıldızlardaydı…) Ali Serkan Eroğlu
Henüz 16 yaşındayken doktor ablasıyla otopsiye giren Ali Serkan bu deneyimini 16 Yaşında bir gencin otopsi macerası başlıklı yazısıyla şöyle anlatacaktı; “Ölüye dokundum. Buz gibi BUZ!
Evet, otopsi bitiyor. Xxxx abi ellerini yıkarken ben ölüye bakıyorum.
-Hoşça kal ölü!
Kapıya ağır adımlarla yaklaşıyorum.
-Hoşça kal sevgili ölü! Kendine iyi bak! Öbür dünyaya da benden selamlar. Şu an odamdayım. Ve ben bugün edindiğim bu tecrübeden çok olumlu düşünceler çıkardım. Ölümün ne olduğunu, aslında hiç de romantik olmadığını gördüm. Bugün ben ölümle tanıştım. Siz siz olun, doğru dürüst ölün; kendinize sakın otopsi yaptırmayın.”diyordu.
Ali Serkan Eroğlu’nun ölümünden sonra yazı, öykü, deneme ve şiirlerinden oluşan “Çiçeğin Gözü Yıldızlardaydı” kitabı Etki yayınları tarafından 1998 yılında basılıyor.
Genişletilmiş, düzeltilmiş haliyle “İnsan Kirlenmesine Yanıt Ali Serkan Eroğlu” (Çiçeğin Gözü Yıldızlardaydı…) başlığıyla yakın zamanda Kaldıraç yayınevi tarafından yeniden yayına hazırlanarak basılan kitap okuyucularla buluştu.
Kitabın büyük çoğunluğu Ali Serkan’ın yazıları, denemeleri, şiirleri, öyküleri ve çizimlerinden oluşuyor. Kitap, 1990’ların toplumsal mücadelesinin panoramasını üniversiteli genç bir devrimcinin yaşam öyküsünü, yaşama karşı duruşunu anlatıyor. Ayrıca Ali Serkan’ın ölümünden sonra geride neler bıraktığının aktarıldığı kitapta, ablası, arkadaşları, yoldaşları ile yapılan röportajlar da yer alıyor.
Kitabın önsözünde Ablası Aylin Eroğlu, Ali Serkan’a yazdığı şiirle şöyle sesleniyor;
“SERKAN’a…
İncecik boynunda bir ip.
Ey taşlar!!!
Söyleyin dile gelip;
Nasıl, nasıl, nasıl yaptılar?
Sadece O’na değil,
Uzaklara bakan gözlere
Tuvale vuran fırçaya,
(Kitabı fakir bir ananın ellerini aynı sevinçle tutan ellere)
Ve gökyüzüne ve yıldızlara
Nasıl dokundular?
Güzel ayaklarında postal.
Basmıştı taşlara, tepelere
Elinde fotoğraf makinesiyle.
(ve şimdi, tuvalet taşının kenarına değip boşlukta kalmış bir postal…)
Ya kapı, arkadan kilitli?
O coşkulu parmaklar, gitarın tellerinde
Ve kalemiyle defterlerin hücrelerinde
O yazıları kazıyan,
Ve korkusuzca uzanan
O parmaklar
Anahtar çevirse taş olur,
İp boynuna geçirse yanar kavrulur!!!
Son bozukluğuyla sevgilisine çiçek aldı o parmaklar
Başını okşadı bir çocuğun
Kapı eşiklerinin tozunu sildi,
Çöktü yanına Ali emminin
Ve bir cigarasını aldı buruşmuş paketinden
O parmaklar yazdı coşkuyu, erinci, sevinci;
Hiç kimsenin bilemediği kadar sevinci.
Bilinçli olmanın Kendini yormanın
Ve yatağa düşüp uyumanın
Sevincini yazdı.
O kilide asla dokunamazdı..”
İlerleyen sayfalarda, Ali Serkan Eroğlu’nun, öykülerinden, şiirlerinden ve fotoğraflarından oluşan bölümler yer alıyor. Şiir yazmayı çok seven Ali Serkan okulda arkadaşlarıyla çıkardığı “Desen” dergisinde şu şiiri yayınlanıyor;
“Dolacak mı sokaklar
Yürek yürek
Kaldırımlar mı duyacak bu aşkı
Yoksa ilk duyan toprağın çocukları mı
Nasırlı eller, yumruklar kapatacak mı
Ufka kadar göz hizanı
Bu yumruk denizinde dalgalar oluşacak mı,
Deniz dalgalanacak mı,
Elden ele dolaşacak mı özgürlüğün bayrağı
Ölecek miyim, ölecek miyiz…
Görecek miyiz?..”
19 Haziran 96
O dönemde beraber aynı sıralarda okuduğu sınıf, okul arkadaşlarının, yoldaşlarının Ali Serkan’a dair yazdıklarının da yer aldığı kitapta okul arkadaşı ve yoldaşı Yeşim Üstenci, Ali Serkan’ı şöyle anlatıyor.
“ Ali Serkan Eroğlu… Benim ve o dönemde birlikte olduğumuz aynı yola baş koyduğumuz birçok arkadaşımın içindeki derin sızımız … Kıvırcık saçlı, uzun boylu, temiz yüzlü güzel çocuk… Ölümünden iki gün önce edebiyatın çimlerinde otururken gelmiştin yanıma. Seninle yine bir eylemde tanışmış ve ondan sonra sadece merhabalaşarak sürdürmüştük ilişkimizi. Uzun uzadıya bir sohbetimiz yoktu. Aynı yolda yürüdüğümüzü biliyorduk, aynı özgür dünyayı istediğimizi, bu yeterdi. Yanıma geldiğinde kendi yaptığın sandviçlerin vardı elinde. Bana uzattın almak ister misin diye? “Tabi ki dedim”, şimdi ne için olduğunu hatırlayamadığım o zaman da sorma gereği duymadığım bir şey içindi. Mutlaka iyi bir şey içindi.
İletişimde okuyordun ama biliyordum sinema okumak istiyordun, yazı yazdığını duymuştum. Keşke daha çok sohbet edebilseydik seninle aslında konuşulacak ne çok şey vardı. Polislerin seni sıkıştırdığını biliyordum ve o dönem birçok arkadaşımıza aynı şeyi yapmışlardı. İşbirliğini reddettiğini o katilleri deşifre ettiğini biliyordum. 24 Aralık 1997 sabahı hayatımın en acı ve en unutulmaz sabahıydı diyebilirim. Hemen koşmuştuk eczacılık kantinine, inanamamıştım, inanmak istemiyordum. O katiller sana kıymışlardı işte. Çok öfkeliydim, çok öfkeliydik. İntihar dediler bize, herkese. İnanmadık, kimse inanmadı. Yaşam dolu, umut dolu direnç dolu bakışına inandık çünkü biz. Onurlu duruşuna yaptıklarına, yazdıklarına, yapmak, yazmak, çekmek istediklerine inandık. Hiç unutmadık seni daha dün gece 14 yaşındaki oğluma seni anlattım. Evet, biz devam ettik yolumuza iş güç çoluk çocuk sahibi olduk. Ve ne yazık ki hala ve hala öldürülüyor çocuklarımız yüreğimizin acısı gözümüzün yaşı hiç dinmiyor Serkan.
Ama bir gün mutlaka bunların hepsinin hesabı sorulacak biliyorsun, biliyoruz. Her 24 Aralık’ta aynı sızı aynı acı yakıyor yüreğimizi. 3 sene önce evimi taşırken buldum “Çiçeğin gözü yıldızlardaydı” kitabının kapağını, içine ne oldu bilmiyorum altüst etim kitaplığı bulamadım. Şimdi o güzel çocuklar, genç yoldaşlarımız yeniden yazıyorlar seni, hikayeni. Görüyorsun işte birer birer ölüp biner biner geliyoruz. Ve onlar umudun düşmanları korkuyorlar Serkan çok korkuyorlar………”19.11.2014
O dönem Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu’ndan arkadaşı Cihan Taylan Aktan, Eroğlu’nu şu sözlerle anlatıyor; “Çok çalışan bir insan olarak çok okur, çok sorar ve çok merak ederdi. Çok yönlü bir insandı. Müziğe hayrandı, gitar çalardı, oyun okur oyun oynardı. Şiir yazardı. Serkan bence önemli bir yazar adayıydı. Ortalama değerlerin hakim olduğu bu dünyada ortalamanın üstünde değerleri arayan oluşturmaya çalışan üreten insanların engellenmesi yok edilmeye çalışılması da ortalamanın hakimiyetinin devamı için gerekli kılındı ve Serkan’ın hayatı, hikayesi korkakça koparıldı…”
Son bölümde ise öldürüldükten sonra olayın basında nasıl yer aldığına dair bazı gazetelerden notlar ve dava sürecine dair savcılık, ÇHD, İHD, TİHV ve İTO gibi kurumların ölümüne ilişkin yaptığı araştırmalar ve açıklamalar yer alıyor. Her yıl 24 Aralık’ta okulunda ve birçok üniversitede Serkan için yapılan anmalara notlarla değinen kitap bir belge niteliği taşıyarak anı-biyografi formatında okuyucularla buluştu.
“80 sonrası insanlar örgütlülükten bucak bucak kaçarken örgütlü mücadelenin gereklerini kavrayarak kavgaya atılışından, yazdıklarından, yaşadıklarından ve O’nun onurlu vedasından öğrenecek o kadar çok şey var ki… O’nu tanımak, O’nu anlamak insan kalmakta direnmek demek ve herkesin kendi serüveninde buna erişmesinde bu kitap kapı aralayacak. Yaşadıklarının, umutlarının, hedeflerinin, emeğinin, sanatının, dostluğunun, aşkının, inancının toplamından fazlasıydı O. Şairdi, tiyatrocuydu, öğrenciydi, devrimciydi… Şimdi herkes için “İnsan Olmanın Çığlığı” O.”