4.4 C
İstanbul
15 Ocak Çarşamba, 2025
spot_img

Nesiller ve muallimler – M. Ender Öndeş

“İki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar; eğitim-öğretim ve kültürdür. Eğitim ve öğretim, nesillerin mimarlığıdır. Eğitim ve öğretim kurumları da nesillerin inşa edildiği yerlerdir. Böylesine önemli bir konuda en küçük ihmale, aksaklığa, yanlışlığa tahammülümüz olamaz”

Şu Anayasa referandumundaki hazin durum çok koymuş adama! ‘Metal yorgunluğu’ gibi laflar ediyor ama asıl kaybettiği yerleri iyi biliyor. O yüzden dönüyor dönüyor yeniden ‘eğitim’ ve ‘nesil’ meselesine geliyor. Her yolu deniyor bunun için. “Eğitim ve öğretimde istediğimiz neticeyi alamadıkça tabii olarak yeni arayışlar içine giriyoruz. Burada bir toplumun inşası söz konusu… Yaptığımız son düzenlemeye rağmen müfredat ve ders kitapları hususunda da istediğimiz neticeyi elde edemediğimiz anlaşılıyor. Ne yapıp edip eğitim ve öğretim meselesini çözmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde 2053 ve 2071 vizyonlarımızın içi boş kalacak” diyor mesela.
Bunlar önemli laflar. ‘Nesillerin mimarlığı’ ve ‘toplumun inşası’ gibi terimlerin ne anlama geldiği ve tarih boyunca diktatörlerin projeleri içinde nasıl bir yer tuttuğunu biliyoruz. Derin bir bilgiye sahip değilim doğrusu ama sosyolojide, ‘kuşak’ denilen dilimlerin 10-15 yıla filan denk düştüğünü bir yerlerden duymuşluğum var. Ayrıca, bu zaman aralığının günümüzün tekno ortamında daha da daraldığını düşünüyorum. ‘Nesil’den muradı işte bu: Kendi ifadesiyle ‘ne yapıp edip’ birkaç kuşağı biçimlendirmek istiyor.
***
Sıkıntı büyük. Onun sıkıntısı ve bizim sıkıntımız… İkisi de büyük.
Onun sıkıntısı büyük, çünkü işlerin pek de yolunda gitmediği, ‘nesil mimarisi’nde tuğlaların bir türlü yerine oturmadığı anlaşılıyor. Bu ülkenin aydınlık zihinlerini tümden sıfırlama gibi bir iddia zaten saçma ama azaltma yönünde de tam istedikleri olmuyor. Bütün o sınav sistemleri, ders kitaplarının paçavraya döndürülmesi, her köşeye imam hatiplerin dikilmesi filan bu yüzden. Sabah akşam oturup bunu düşünüyor. Düşünüyor dediysem, öyle sanıldığı gibi ‘Asım’ın nesli’ kanallarından akan ‘imanlı’, ‘saygılı’ ve ‘güzel ahlaklı’ bir nesil peşinde değiller. O işin süslemesi! Tersine, her türlü etik değerden sıyrılmış hoyrat ve zorba bir sokak gücü istiyorlar. Son birkaç yılda sağda solda kadınlara ‘şort giydin’ filan diye saldıranlara bir bakın; tümünün de hırsızlık ya da uyuşturucudan kaydı çıkıveriyor. Yani şekillendirme işini ilahiyatçılar ve politikacılar yapıyor ama sokaktaki ‘nesil’ Hitler’in SA’larından daha az lümpen değil.
Böyledir zaten ama… Sokak budur, sokakta ‘nesil inşası’ budur. Tarih boyunca hiçbir zaman egemen sınıf diye tanımladıklarımız tatlı canlarını riske atıp sokakta savaşmazlar; karşı-devrim saflarında savaşmak, kendi benliğine ve kardeşlerine yabancılaştırılmış yoksulların, en diptekilerin işidir.
Az yol almadılar bu alanda ama yetmedi, yetmiyor. 15 Temmuz hamasetiyle muhteşem bir sonuç bekledikleri referandumda da yetmedi. Şu anda bile orada, toplumsal magmanın diplerinde bir yerde bir Gezi potansiyelinin durduğunu biliyorlar. O günlerde sokaklarda deliler gibi koşuşturan ve bizim hiç tanışmadığımız insanları kendi gözlerimle gördüm; onlar hala var ve hatta daha fazlası da var.
Bizim sıkıntımız da işte bu yüzden büyük. Eğitimdeki büyük tırpanlamanın yanında, psikolojik olarak da yıpranmışlık var. Bir gece bir KHK ile dımdızlak ortada kalmamak için emekliliğini isteyen öğretmenlerin sayısı hakkında çeşitli rivayetler var, inanmak istemiyorum. Yaşamını ‘geri dönmeye’ değil, artık başka yollardan yürüyüp çoluk çocuğunu geçindirmeye göre ayarlayanların sayısını ise hiç bilmiyorum. İnsani meseleler zor meselelerdir, kabul ederim, kimsenin yaşamı, ekmeği üzerine ukalalık da etmek istemem ama ‘solcu öğretmen’ çok mühim bir şeydir çocukların yaşamında, onu da bilirim. Benim kuşağım, koca okulda tek bir solcu öğretmenin olmadığı halleri hiç yaşamadı. Mutlaka vardı birileri ve parmağıyla dokundu kalbimize de biz öyle insan olduk. Sosyalisttiler, hatta Kemalisttiler filan ama severdik onları ve iyi rol modeller oldular hayatımızda. İlk romanını öğretmeninden alıp okumuş o kadar çok insan tanıyorum ki…
Yani, ‘nesil inşası’ denilen şey, yalnızca onun değil bizim de meselemiz, anlatmak istediğim şey bu. Bu, büyük bir sıkışma. Beceremiyorlar; bünye bir yere kadar kabul ediyor ‘dünya düzdür’ soytarılıklarını. Ama biz de beceremiyoruz ya da daha emeğimizin üstüne daha fazlasını koyamıyoruz.
Gelip dayandığımız yer burası işte. Bu ufka vardık.
***
Nuriye ve Semih’in tutukluluğunun devamına karar veren mahkeme dün yerinden kalkamayan insanlar için ‘kaçma şüphesi var’ demiş.
Biz ayaktayız, turp gibiyiz ve istersek hakikaten kaçabiliriz.
Tam da sorunumuz bu işte: Kaçacak mıyız bu ucube sürüsünün önünden? Yakışır mı bize?
30 Eylül 2017

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN OCAK SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,950AboneAbone Ol