“Ukrayna savaşı” deniyor. Doğruluğundan şüphe etmeliyiz. Rusya, 24 Şubat 2022’de, önce, Donetsk ve Lugansk Cumhuriyetlerini tanıdığını açıkladı, ardından, bu iki bölgeye asker göndermeye başladı. Neo-Naziler, saldırılarını, NATO kuvvetleri ile tırmandırdılar. Ardından, Harkov ve Kiev’e doğru asker göndermiştir. Hâlâ, taraflar, “savaş” adını koymuş değildir.
Olaylar, şöyle gelişmiştir:
Öncelikle, ABD ve AB, Ukrayna’yı, Rusya’ya karşı kullanmak için, her fırsatı denemiştirler. SSCB çözüldükten sonra da, bu hamlelerine devam ettiler. Bunun için, her türlü adımı attılar. Aynı anda Gürcistan üzerinden de aynı oyunları oynadılar. Hatta, Gürcistan’da yenilen Saakaşvili, sonraları, neo-Nazi yönetimindeki Ukrayna’da ortaya çıkmıştır. Yani, bu durum, her iki ülkedeki operasyonlar arasındaki bağı göstermesi açısından önemlidir.
Tüm bu müdahale projelerinin mimarı ABD’dir, ancak tümünde de AB, İngiltere, Japonya destekçisidir. Almanya, sahada en çok pazar elde eden ülke olarak (tüm eski sosyalist Doğu Avrupa ülkelerinde Almanya, pazar hâkimiyetini sağlamıştır dersek abartılı olmaz), bu projeleri desteklerken, aynı zamanda ABD kontrolünden kurtulma uğraşı içindedir. Bu nedenle, savaş konusunda ikili tutumu ortaya çıkıyor. Önceleri, Ukrayna için boş miğfer gönderirken, şimdi tüm ırkçı ve savaşçı yüzü ile hareket ediyor. Hepsi, 1 haftalık bir süreçtir.
İkinci Dünya Savaşı döneminde, Kızıl Ordu’nun önünden kaçmaya başlayan Alman ordusuna yardım eden Ukraynalılar, Nazi işbirlikçileri, hemen ABD tarafından, Kanada ve ABD’ye tahliye edildiler. İşte, bu Nazi artıkları, bir süre sonra, SSCB çözüldükten sonra, ülkeye taşındılar.
Herkesin gözü önünde, Ukrayna’da açık bir darbe tezgâhladılar. 2014 yılından beri de fiilî olarak ülke onların kontrolündedir.
Herkesin gözü önünde Odessa’da insanları otel odalarında yaktılar.
Sivas’ta insanları yakan, Suriye’de IŞİD eli ile insanları yakan, Ukrayna’da insanları yakan, bu aynı mekanizmadır, NATO’dur.
O günlerden bu yana, son altı yıl içinde, Ukrayna’da, 14 bin insan, 3’te biri çocuk, bu neo-Nazilerce katledilmiştir.
Soru şudur: Bugün, savaşın sivillere zararından, demokrasiden, savaş karşıtlığından vb. söz edip, büyük tiyatronun sahnesine yer almak için koşanlar, o günlerde, neden sessizdiler? Madem, yaşam önemlidir, neden 14 bin insanın, üstelik ortada savaş yokken, öldürülmesini seyrettiniz?
Bu neo-Nazi iktidar, Ukrayna yönetimini aldı. Bu sürece direnen Donetsk ve Lugansk, “halk cumhuriyeti” olarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Savaş, bu kez, bu bölgelerde daha da yoğunlaştırıldı.
Ukrayna’da bir iç savaş yaşanıyordu, ama bu iç savaşın, ülkenin diğer bölgelerindeki etkisi zayıf hissediliyordu.
Muhtemelen Ukrayna halkı, bugünlerin bir sonraki seçimle biteceğini düşünüyordu. Belki bu nedenle, belki de başka nedenlerle, bu neo-Nazilere karşı mücadele gelişmiyordu, gelişemedi. 14 bin insanın öldürülmesi bile durumu değiştirmeye yetmedi.
Öte yandan, Ukrayna, tam anlamı ile, kukla bir hükümete sahip hâle gelmişti. Rusya’nın “askerî operasyon” dediği süreç başlamadan 1 hafta kadar önce, bazı Ukraynalı yetkililer (bir bölümünün soyadları hâlâ Ukrayna soyadı gibi), “NATO’ya girmek istemiyoruz” türünden açıklamalar yaptılar ve ABD ve İngiltere baskısı devreye girdi. Bu durum, aslında, hem kukla hükümet meselesini gösteriyor, hem de durumun ne hâle gelmiş olduğunu.
Bir ülkenin yöneticileri NATO’ya girerse, mesela bizim Türkiye’nin 1952’de girmesi gibi, bu meşru ve demokratik sayılıyor. Sanki halka sorulmuş gibi. Ama Ukrayna’da, bir diplomat bile NATO’ya girmeyi reddederse, kıyamet kopuyor. Hem NATO, Ukrayna’yı almıyor, hem de “girmekten vazgeçmesine” müsaade etmiyor.
Ukrayna, hem neo-Nazi bir hükümetçe hem de kukla bir hükümetçe yönetilmektedir. Ve tüm bu yakın geçmişte, bu iktidar, ABD-NATO uzantılı olarak varoldu. Katliamlar gerçekleştirdi.
Bugün, hâlâ, ne Rusya ne de Ukrayna’nın neo-Nazi yönetimi, bir savaş ilanında bulunmuş değildir.
Bu nedenle, bu savaşa, tam olarak bir savaş demek bile fazladır. Eğer savaş ise, bu savaş, ABD ile NATO ile, Rusya arasındadır. ABD, eski müttefiki AB’yi, tekrar denetimine almak istiyor. Avrupa’yı kontrol etmek, böylece Rusya’nın üzerine sürmek istiyor. Bu yolla, kendi hegemonyasının çözülmesini önlemek, durdurmak istiyor.
İkincisi burada başlıyor, bu savaş ABD-NATO cephesine aittir.
Biliniyor, ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalist-emperyalist sistemin başına oturmuştur. Buna ABD hegemonyası diyelim. İşte bu ABD hegemonyası, çözülmeye başlamıştır. Hem de bu yeni değildir. Biz, Kaldıraç’ta, bu hegemonyanın çözülüş sürecini detaylıca anlatıyoruz. Hatta bu konuda tespit edebildiğimiz yeni aşamaları da ortaya koyuyoruz. Bu nedenle, bu yazıda, daha fazlaca bu detaylara inmemeyi tercih etmek isteriz.
ABD hegemonyası çözülüyor. Bu önemlidir, akılda tutulmalıdır.
Bu hegemonyanın çözülüşü, ABD’nin, emperyalist kamp içindeki ayrıcalıklı rolünü kaybetme riski demektir. Bu durum, doğası gereği, en çok, Almanya, Japonya, İngiltere ve Fransa için yeni olanaklar yaratıyor. Bu 5 emperyalist güç arasında kavga büyüyor ve biz bu kavgaya “paylaşım savaşı” diyoruz. Bugün, dünyayı üçüncü dünya savaşı arifesine getiren şey, Ukrayna meselesi değil, bu paylaşım savaşımıdır.
ABD, bu hegemonyayı kendi kendine devretmez. Kuraldır, egemen egemenliğini, konuşarak devretmez, onu korumak için her yola başvurur. Bu da akılda tutulmalıdır.
Ve ABD, bugün, bu savaşta, askerî yönden, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa karşısında daha güçlüdür. Bu da önemli bir noktadır.
ABD, Suriye savaşında, “tek dünya devleti”, “büyük imparatorluk” hayallerinin daha uzun zaman alacağını görmüş oldu. Rusya ve Çin sahaya indiler. Çin 2010’dan sonra büyük ekonomik atak yaparken, Rusya, SSCB çözülüşü sürecinde kendilerine verilen sözlerin işe yaramayacağını görmüştü. Ve süreç, bu iki gücü bir araya getirdi.
Rusya ve Çin, sosyalist oldukları dönemde, sistemin elbette dışında idiler, ama bunu anlayabiliyorlardı. Ekonomik olarak sisteme entegre olmaya çalışıyorlardı. Dünya devrimi hayallerinden vazgeçmişlerdi.
Sanmış olmalılar ki, eğer sosyalizmden vazgeçersek, o zaman sistemin içinde eşit ortaklar olarak yer alabiliriz.
Öyle olmadı.
Efendiler, ne Rusya ne de Çin’i o masaya almadılar. Çünkü onlara eşit ortak lazım değildi, onlara yeni sömürgeler lazımdı. Dünya kapitalist sisteminin büyük krizini çözecek olan bu yeni sömürge alanlar olabilirdi. Bu nedenle, Rusya ve Çin’e, sömürge olmayı dayattılar, dayatıyorlar, her iki ülkenin iradelerini kırmak istiyorlar. Bir kez daha söyleyelim, bu iki ülke sosyalist olduğundan değil, sömürge olmayı kabul etmediklerinden, dünya sisteminin içinde yer bulmasınlar isteniyor.
İşte Rusya ve Çin’in sahaya inmesi böyle gerçekleşti. Onlar da, bu sürece boyun eğmeme kararı vermişlerdir. Her bağımsız devletin böylesi bir hakkı vardır.
ABD, Suriye savaşında, “askerî gücünün” sınırları ile tanıştı.
Hem, diğer dört emperyalist güce karşı savaşa girmiştir, hem de askerî açıdan da çok güçlü olmadığını anlamaya başlamıştır.
Bu durumda, yeni plan devreye konmuştur.
Rusya ve Çin düşman olacak. ABD önderliğinde Batı, bu iki ülkeyi sömürge hâline getirmek için uğraşacak. Bunu başardıktan sonra, ABD, paylaşım savaşımından kârlı çıkmış biçimde hegemonyasını koruyacak.
Böylece, Rusya ve Çin düşmanlığı, aynı zamanda, Batı’nın tekrar kontrole alınmasının da yoludur. Madalyonun diğer yüzünde bu var.
Bu amaçla NATO, tekrar ayağa kaldırılmalıdır.
İşte plan budur.
Bu olaylar içinde Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi gündeme gelmiştir.
Süreci bu biçimde özetlemek mümkündür.
Şimdi, bugünün bazı tespitlerini yapmak mümkündür.
1
Bu savaş, Rus-Ukrayna savaşı değildir. Bu savaş, ABD önderliğinde NATO’nun, Rusya’yı sömürge hâline getirme sürecinin adımlarından biri olarak, onu güçten düşürme savaşıdır. Kazakistan’da geçen ay ortaya çıkan gelişmeler, Ukrayna işine endekslenmiş iken, Rusya ve Kazakistan tarafından kontrol altına alınmıştır.
Bu savaş, ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı savaşıdır.
Bu savaş, ABD’nin NATO eli ile Avrupa’yı savaşa sürükleme, bu yolla, kontrolü altına alma savaşıdır.
Bu savaşın başını, ABD ve İngiltere çekmektedir.
Bu savaşın kundakçısı ABD’dir ve savaş makinası NATO’dur.
2
Ortaya çıkmıştır ki, ABD ve İngiltere, Rusya’ya karşı açıktan savaşa girmeye niyetli değildir.
Peki neden bu durumda Ukrayna’yı bu denli kışkırttılar?
Nedeni açıktır. Çünkü, esas olarak, ABD, AB’yi, en çok da Fransa ve Almanya’yı etkisiz hâle getirmek, onların aşmaya başladıkları ABD kontrolünü yeniden tesis etmek istiyor. Mesele budur. Almanya ve Fransa, ABD kontrolüne yeniden girsinler istenmektedir.
Bu arada ise, Rusya’nın çizgilerini kontrol etmek, cesaretini ölçmek istiyorlar.
Onlara göre bu, “dinamik araştırma”dır. Rusya, Ukrayna’ya müdahale ederse, iki ülke arasında kan dökülecek ve bunun temizlenmesi zordur, zaman alır, bu durum ABD cephesine bir kazançtır. Yok etmezse, bu kez biraz daha ileri gitmek mümkün olur. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi ordularının ardında bu aynı emperyalist güçler vardı. Bu aynı emperyalist efendilerin emrinde Nazi orduları, Ukrayna’ya varana kadar çok şeyi yakıp yıkmışlardı. Oysa şimdi, Kanada’dan taşınan bu neo-Naziler, Ukrayna’yı istedikleri hâle getirirlerse, o İkinci Dünya Savaşı sınırlarına ulaşmış olacaklardı.
Rusya’nın buna razı olması, kendi varlığını inkâr etmesi demek olur.
3
Şu soru sorulmalıdır: NATO niye var?
SSCB çözülene kadar NATO, komünizme karşı vardı. En büyük etkinliği, üyesi olan ülkeler içinde kontrgerilla yapılanmaları idi. İtalya’da Gladio, dağılmış olduğundan, iyi bir örnektir. Biz, Türkiye’de, bunun daha fazlasını biliriz. Ergenekon da böyledir, Gülen hareketi de, AK Parti’nin yeni örgütlenmesi de, İslamî örgütlenmeler de, birçok Kemalist örgütlenme de.
Peki, SSCB çözüldüğünde, bu komünizm tehdidi ortadan kalkmadı mı?
Eğer kalkmadı ise, o zaman neden “zafer”ler ilan ettiniz? Neden “tarihin sonu” kitaplarını yazdınız? Bu sevinç neydi?
Madem ortadan kalktı, peki bu durumda NATO, neden 30 üyeye ulaştı?
Birisi, barış sever olarak geziniyorsa, hayvan haklarından, ekolojiden vb. söz ediyorsa, birisi insanların öldürülmesinden dem vuruyorsa, nasıl olur da NATO’ya karşı çıkmaz?
NATO bir savaş makinasıdır.
ABD, gerçekten, Ukrayna’nın meleği midir?
ABD veya NATO, ne zaman, kiminle ilişkisinde melek olmuştur?
NATO, Batı’nın, emperyalizmin ortak savaş örgütüdür.
Aslında Fransa, NATO’nun beyin ölümünden söz ettiğinde, NATO’yu dağıtmak değil, onu AB kontrolüne almak istiyordu.
Şimdi, Bay Macron, kontrol denilen şeyi, kişisel olarak deneyimliyor, ABD tam da bunu yapıyor. Bu ortak savaş örgütünü devreye sokuyor.
AB, ABD politikalarına bir kere daha boyun eğiyor.
Bir kere daha, İngiltere-ABD ikilisi, Rusya’nın çökertilmesinden açıkça söz ediyor.
Bir kere daha bu ikili, savaş alanı olarak Avrupa’yı görmek istiyor.
4
Türkiye, NATO’ya, Kore savaşına asker göndererek girmiştir. Ülkeden söz eden varsa, vatandan söz eden varsa, önce bu ihanetin hesabını sormaya niyetlenmelidir. Sahtekârdırlar. Vatandan, ülkeden söz ederler, ama askerlerin cent cent satışından söz etmezler. Sanki, NATO’ya girmek, “demokrasiyi” seçmekmiş gibi anlatırlar. Onca insan Kore’de ölmüştür ve bunun vatan için olduğunu anlatmışlardır. Bugün de NATO, sanki demokrasinin garantörü olarak sunulmaktadır. Bir savaş makinası, demokrasi garantörü; bir katil, en demokrat olarak sunulabilmektedir.
Bize “kurtuluş savaşı”ndan söz etmek isteyenler, önce Sovyet yardımlarını anlatmalıdır. Büyük Taarruz’un başındaki Kızıl Ordu liderlerinin adlarını söylemelidir.
Bugün, Ukrayna meselesi ortaya çıkınca, Ergenekoncusu, Kemalisti, Gülencisi, tarikatçısı, SADAT’çısı, İslamcısı, Erdoğancısı nasıl olup da aynı bayrağın altında toplanmaktadır; görülmeye değerdir.
Karanlık, güneşten kaçıp nasıl deliğe sığınırsa, bunlar, hep birlikte, NATO ve ABD bayrağı altına koşuyorlar.
Cepheler netleşmektedir.
Ukrayna’ya Rus müdahalesi, bu cephelerin netleşmesini hızlandırmıştır. Bundan sonrası da hızlanacaktır. Artık, kıvırmayı dans olarak sunup, büyük dış politikadan söz etmek mümkün olmayacaktır.
TC devleti, Saray Rejimi ile, tıpkı Ukrayna’daki gibi bir kukla rejim olduğunu göstermektedir.
Belki de bu nedenle, Rusya, Ukrayna’daki hedefleri Akdeniz’den vuruyor. Belki bu nedenle Rusya, savaşın daha fazla büyümemesi için, sesten 5 kat hızlı füzeleri havalarda dolaştırıyor.
5
AB, bu savaşta, ABD’ye karşı koymayı başaramamıştır.
Konu Ukrayna olunca, Almanya’nın aklının karışması çok da doğaldır. Önceleri, destek diye boş miğferler gönderdiler, ama şimdilerde füzeler göndermekten söz ediyorlar. Ukrayna ordusu, silahlarını bırakırken, Rus TV kanallarında Ukrayna ve Rus askerlerinin ortaklaşa sohbetleri yayınlanırken, neo-Nazi birlikleri, Donetsk ve Lugansk’a füzeler fırlatmaktadır. Batı, tüm güçleri ile buralara silah sevk etmektedir.
Öte yandan, ekonomik yaptırımlar devreye sokulmaktadır.
Bu durum, küresel krizi daha fazla artırmaktan başka bir sonuç da vermeyecektir. İngiltere’nin, tehditleri, ABD’nin baskıları, durumu değiştirmeyecektir.
Avrupa, bir kere daha, ABD kontrolüne razı olmaktadır. AB, artık “bağımsız bir güç” olma iradesini, ABD kontrolünde Rusya ve Çin’e karşı savaşın cazibesine kaybetmiştir.
ABD, bu açıdan bir kazanç elde etmiştir.
Aynı ABD, Uzak doğuda, Çin ile Tayvan arasında çatışma yaratma isteğindedir.
Plan açıktır: Rusya ve Çin’in direncini kırmak, kendilerini korumalarını engellemek ve ardından dünyayı yeniden paylaşmak üzere dümdüz etmek.
Bize, insanlığa, demokrasiden söz edenler, bunlardır.
Suriye’de, Irak’ta milyonlarca çocuğun öldürülmesinden sorumlu olanlar bunlardır.
NATO’nun, 30 üyeye ulaşmasının nedeni nedir?
AB, adeta kendi ayağına sıkmaktadır.
Almanya, Kuzey Akımı 2’yi askıya almıştır. Bunun sonucu, yüksek maliyetli enerjidir. Rusya’yı, bu yolla, diz çöktürmek istiyorlar.
Çin, kapitalist-emperyalist sistemin koyduğu kurallarla, büyük oyuncu hâline gelince, tümden harekete geçiyorlar.
Şimdi, Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri gömülmüş olan tüm ırkçılık, tüm faşist eğilimler, tüm saldırganlık yeniden hortlamaktadır. Hollanda’sından Almanya’sına, Fransa’sından en küçük ülkelerine kadar hepsi, birer ırkçı, birer faşist olarak ortaya çıkmaya başlamışlardır. Avrupa medeniyeti cilasının altındaki ırkçılık ve gericilik bir kere daha akıllarını başlarından almış durumdadır.
Hepsi hep birlikte IŞİD güçlerini, tüm neo-Nazileri devreye sokmaktadırlar. İngiltere’nin öncülüğünde kafatasçılar, Ukrayna savaşına katılmak için harekete geçmiştir bile.
Cepheler netleşiyor: IŞİD’in gerçek sahiplerinin kim olduğu, bir kere daha ortaya çıkıyor. Her gün, insanlık ve demokrasi dersi verenler, şimdi, ne propagandası yaparlarsa yapsınlar, ırkçı ve neo-Nazi saldırganlığını öne çıkartmaktan bir adım geri durmuyorlar.
6
Ülkemiz liberal solu, bize, masal gibi, cennet vadeder gibi, “demokrasi”den söz ediyor. Diyorlar ki, “Batı değerleri ve demokrasi için” katil bir savaş makinası da olsa NATO’ya evet demek zorundayız. İşte söylenen budur.
NATO’ya karşı çıkmadan, savaşa karşı çıkılamaz.
NATO’ya karşı çıkmadan, demokrasiden söz edilemez.
NATO’ya karşı çıkılmadan, anti-emperyalist mücadeleden söz edilemez.
Sadece ülkemize bakın, tüm katliamların arkasında NATO mekanizması vardır. Kurulduğu günden beri NATO, insanlığa karşı suçlar işlemektedir. Bize hümanizmden söz edenler, en azından, ciddi olmalıdır, NATO’yu savunup, hümanizmden söz edilemez.
Ülkemiz solu da, aydınları da bu propagandadan etkilenmektedir.
Tek taraflı basının karanlık üreten medyanın bilgileri ile, bize NATO ve Batı’yı övmelerinin sol üzerindeki etkileridir bunlar. Zaten Batı kanalları dışında kanalların yayınları yasaklanmaktadır. BBC açıktan yalan haber yapmakta, Donetsk’te Ukrayna tarafından vurulan bir evi Harkov’da vurulan ev diye vermekte, ama kimse BBC’nin kapatılmasından, yasaklanmasından söz etmiyor. RT ve Sputnik, tüm Batı dünyasında yasaklanmıştır. Oysa onlar ne kadar taraflı ise RT ve Sputnik de o kadar taraflı olabilir. BBC yasaklandığında demokrasi elden gider, ama RT yasaklandığında, “demokrasinin” gereği olur.
Ukrayna halkı, bu savaşı istemiyor.
Bu savaş, Rus ve Ukrayna savaşı değildir.
Bu savaş, Batı’nın, emperyalizmin egemenliğini sürdürmek, dünyayı bölüşmek için savaşımıdır. Bu savaşta Çin ve Rusya, sosyalist oldukları için değil, sömürge olmayı kabul etmedikleri için hedef tahtasındadırlar.
Rusya Kazakistan’a asker gönderdiğinde, “Rusya buradan çıkmaz” diyorlardı. Biz ABD’nin, Japonya’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin girdikleri yerleri ne hâle getirdiklerini biliyoruz. Ama bugün Rusya, Kazakistan’da değildir.
Bizim için mesele, açıktır.
NATO’ya, ABD ve Batı egemenliğine karşı çıkmadan, savaşa karşı çıkılamaz.
Kimse Rusya ve Çin’in sosyalistliğinden söz etmiyor. Kimse, Putin’in bir sosyalist direnişçi olarak mücadele ettiğini söylemiyor. Bu da gerekli değildir. Ama her ülkenin, emperyalist saldırganlık ve NATO savaş makinası karşısında direnme hakkı vardır.
Ukrayna’da olup biten, Batı saldırganlığıdır. Buna dur demenin zamanı çoktan gelmiştir. Keşke, Donetsk ve Lugansk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Ukrayna halkı Odessa’da da, Kiev’de de tepki vermiş olsaydı. Bugüne kadar öldürülen 14 bin kişinin katilleri, Rusya Today ekranlarında tek tek gösterilmektedir. Bunlara sessiz kalıp, NATO’yu aklayıp, Rusya’yı suçlamak, Batı propagandasının etkisidir.
Biz, dünya devrimcileriyiz. Ne Rus imparatorluğu için ne de Batı emperyalizmi için kan dökülmesinden yana değiliz. Biz ancak, halkların emperyalizme karşı, egemenlere karşı savaşından yanayız. Savaşa karşıyız. Bu nedenle, savaş kundakçısı olan NATO’ya karşı çıkmadan, savaşa karşı çıkılamayacağını söylüyoruz.
ABD, nereye saldırırsa, o ülke haksız, ABD hep haklı oluyor. ABD Afganistan’da haklı, Irak’ta haklı, Libya’da haklı, Suriye’de haklı oluyor. Bu propagandayı ters çevirmek gereklidir. ABD ve NATO’nun Ukrayna üzerindeki planlarını açık olarak görmek gerekir. Bunu yok sayarak, savaşa karşı çıkılamaz.
ABD ve onun arkasına dizilen AB, açıkça, Rusya ve Çin’e diz çöktürmek istemektedir. Bu savaşta ABD ve Batı’ya karşı her direnişlerinde Rusya ve Çin’i emperyalist ilan etmek, körlüktür, her sakallıyı imam ilan etmek gibidir.
Ukrayna halkını, en azından bir bölümünü, direnişe çağıran neo-Nazilerdir, NATO’cu güçlerdir. Bu yolla kan dökülmesini istiyorlar. NATO ve neo-Naziler, Ukrayna’da direnmiyor, tersine, sivilleri devreye sokmak, iki halkı birbirine kırdırmak istiyorlar. Silah bırakan binlerce Ukrayna askeri, aynı nedenlerle silah bırakıyor.
ABD ve NATO, tüm bölgeyi kana boyamak istemektedir. AB bu konuda yardımcı rolüne bürünmüştür. Almanya, ABD’ye karşı gösteremediği dişlerini, bu vesile ile hemen ortaya çıkarmıştır. Ne de olsa eski Naziler, neo-Nazilerle aynı cephededir.
Bu durum, savaşı daha da tehlikeli hâle getirmektedir. Bu nedenle, NATO’ya karşı çıkmadan, NATO’nun dağıtılmasını savunmadan, barıştan yana olmak mümkün değildir.
Açıktır ki, savaşı durduracak tek şey, devrimdir.
Dünya kapitalist sistemi büyük bir bunalımın içindedir.
2021 sonu itibarı ile, borçluluk durumu şöyledir:
Dünya hane halklarının borcu, 56,9 trilyon dolar. Dünya toplam GSYH’sinin %64,8’i eder.
Finansal olmayan şirketlerin borçları, 88,8 trilyon dolar. Toplam GSYH’nin %104,7’si eder.
Devletlerin, kamunun borcu: 88,1 trilyon dolar. Dünya GSYH’sinin %98,4’ü eder.
Finansal şirketlerin borçları (banka vb.): 69,8 trilyon dolar. Toplam GSYH’nin yüzde 83’ü eder (bakınız IFF Küresel Borç Monitörü Raporu). Bu durum, krizin boyutlarını göstermektedir. Kapitalist sistem, şişmiş bir balon gibidir. Patlamaya hazırdır.
Dünya halkları, işçi ve emekçileri giderek daha da yoksullaşmaktadır.
Tüm bu durum, kapitalizme duyulan öfkeyi artırmaktadır.
İşte tam da bu nedenle, ABD lideri Biden, gidip gelen aklı ile, Putin SSCB’yi yeniden kurmak istiyor, diye çığlık atmaktadır. Bu da sosyalizm korkusunun yeniden ayyuka çıkmasının kanıtıdır. ABD bu yolla, yeni bir soğuk savaş başlatmış olduğunu itiraf etmektedir.
Rusya ve Çin’i diz çöktürüp sömürge alanı hâline getiremeyen, oraları yağmalayamayan kapitalist sistem, şimdi, eski konumuna çekilerek, toparlanmak istiyor. Bu yolla ABD, NATO mekanizması ile, hegemonyasını korumaya çalışıyor. ABD korkusu, AB’yi bu hedefe “ikna” etmektedir.
İşte bu ortamda, gelişecek bir devrim, eski Sovyet coğrafyası dışından gelecek bir devrimci yükseliş, tüm dünyayı değiştirme olanağına sahip olacaktır.
Böylesi bir devrime, hava ve su kadar ihtiyaç vardır.
Dünya proletaryasının ayağa kalkma, dizlerinin üstünden doğrulma dönemi gelmiştir.
Dünyayı savaştan kurtaracak, gezegeni savaş ve kapitalist egemenlik yıkımdan kurtaracak tek güç, dünya işçi sınıfının devrimci mücadelesi olacaktır.
Bu nedenle, dünya devrimcileri, sağlam durmak zorundadır. Bu nedenle, tüm gücümüzü, işçi sınıfının zaferi için seferber etme zamanıdır. Bu nedenle, şimdi, yeniden sosyalizm bayrağını yükseltme zamanıdır.
Kapitalizm, çürümüş, fazladan ömür süren, zorbalıktır. İnsanın insana kulluğuna dayanan sömürü sistemlerinin, sınıflı dünyanın son sistemidir. Kapitalizmi yıkmak, sadece işçi sınıfının değil, insanlığın da, gezegenimizin de tek kurtuluş yoludur.
Yeter demenin tam zamanıdır.