Notice: Array to string conversion in /home/runcloud/webapps/app-direnisteyiz29/wp-content/plugins/td-cloud-library/includes/tdb_functions.php on line 459
25.4 C
İstanbul
20 Eylül Cuma, 2024
spot_img

Mülteci-göçmen ya da ‘vatansız’ işçiler hakkında – Hakkı Taşdemir

 “Çaresiz, yeni işler peşinde koşarlar günlük maişet uğruna. Bunu yaparken de dikkatli olmak zorundalar, polise yakalanmamak gerek. Yakalanırsan sınır dışı edilirsin. Tüm riskleri göze alıp iş ararken ölümle burun burunadırlar her zaman. Ölüm gelir ve bulur onları. Çalıştığı işte değilse, kimi zaman hastalıkta, kimi zaman da bir polis kurşununda.”
İçinde yaşadığımız pandemi dönemi gibi olağandışı hallerde tolumun en güçsüz en korunmasız kesimlerine yönelik koruyucu politikaların geliştirilmesi insani bir görevdir. Günümüz Türkiye’sinde bu kesimi oluşturanlar ise Mülteci ve/veya göçmen sıfatını taşıyan kişilerin bir kısmıdır. Son on yılda dünya konjonktürünü etkileyen değişik olaylar sonucu (Suriye’deki iç savaş bunlardan sadece biridir) Türkiye mülteci akınına uğramıştır. Resmi kayıtlara göre ülkede bugün değişik statülerde 5.600.000 mülteci/göçmen yaşamını sürdürmektedir.
Bunların içinden “geçici koruma altındaki Suriyelileri” , Çoğunlukla Afganistan ve Irak’tan gelmiş “şartlı mültecileri” ve değişik nedenlerle Türkiye’ye gelmiş olup burada “ikamet” hakkı elde edenleri bir kenara bırakalım. Bunların büyük bir çoğunluğu yetersiz de olsa uluslararası anlaşmaların kendilerine sağlamış olduğu haklar kapsamında asgari ölçülerde bir korunmaya sahipler. Küçük bir azınlık ise böyle önlemlere gereksinme olmaksızın yaşamını sürdürebilecek refah düzeyinde.
Bunların dışında kalan ve sayıları yaklaşık 1,5 milyon olan mülteci/göçmen bu yazının konusu. Türkiye’ye ne amaçla nasıl geldikleri değil söz konusu olan, şu anda burada yaşadıklarına göre bu toplumun bir parçasıdırlar.
Peki ne durumda bu insanlar?
Önce çalışma hayatlarından başlayalım. Yakın geçmişe kadar merdiven altı işletmelerin sahibi patronlar tarafından el üstünde tutulmakta idiler. Sebep mi? Yaşamlarını sürdürebilmek için her koşulda çalışmak zorunda olmaları. Asgari ücretin de altında bir ücret mukabili günde 12 saat, hatta kimi zaman daha da fazla çalışarak, eşinin ancak pre-kapitalist dönemlerde görülebileceği bir sömürüye konu olmakta idiler.
Koronavirüs pandemisinin yarattığı olumsuz koşullarda faaliyetlerine ara veren işletmeler için son derce kolay oldu bunlarla ilişkiyi kesmek. İki sözcük yetti bu iş için; “Güle güle!”
Çalışma mevzuatının işlerini kaybeden işçilere yönelik düzenlemelerinden hiç biri geçerli değil bunlar için. İşten çıkarılmalarının ertelenmesi de öyle. Haklarını da arayamazlar hiçbir yerde kayıtları yok ki..
Çaresiz, yeni işler peşinde koşarlar günlük maişet uğruna. Bunu yaparken de dikkatli olmak zorundalar, polise yakalanmamak gerek. Yakalanırsan sınır dışı edilirsin. Tüm riskleri göze alıp iş ararken ölümle burun burunadırlar her zaman. Ölüm gelir ve bulur onları. Çalıştığı işte değilse, kimi zaman hastalıkta, kimi zaman da bir polis kurşununda.

Çalışma mevzuatının işçilere sağlamış olduğu kısıtlı olanaklardan bile faydalanamayan bu insanlar sağlık konusunda daha da şanssızlar. Neden mi?
Bu insanların sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için düzenlenmiş bir mevzuat mevcut değildir.
Çok acil durumlar dışında zaten hastaneye başvurmazlar. Bilirler, çünkü hastanenin yapacağı ilk iş kolluk kuvvetine haber vermek. Bu durumda sınır dışı edilmek kaçınılmaz. Bazı hastaneler uygulamalarında bu kişileri sağlık sistemine kaydediyorlar. Ancak bu durum “vatansız” olarak kayıtlara geçmelerine neden oluyor. Öyle olunca da bir hastalık hali mevcut ise bir başka güçlük ortaya çıkıyor. Hastanın yakınlarına ulaşabilmek ve filyasyon uygulamalarını başlatmak. Sürekli olarak polisten kaçmak zorunda olan insanları bulmak o kadar da kolay değil tabi. Bu arada hastalık kuşkusu ile karantinaya alınanlar da kaçmanın yollarını arıyorlar. Çünkü tam teşhis konulması işsizlik demek, açlık demek, sınır dışı edilmek demek onlar için.
Kısacası her gün ölümle burun buruna, hastalık riski ile iç içe kimi zaman da hasta olmaların rağmen toplum içinde yaşamak zorunda bu insanlar.
Oysa onlar da bu toplumun bir parçası ve her şeyden önce insan. Sırf bu neden bile sağlıklı ve güven içinde yaşamayı hak etmeleri için yeterli.
Bu durumda olan insanlar için GSS benzeri bir sistem kurularak bakım ve tedavilerinin sorunsuz sürdürülmesi ve yine bu süreçte işlerini kaybedenlerin minimum koşullarda da olsa yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken düzenlemelerin yapılarak düzenli bir gelir kavuşturulmaları öncelikli olarak atılması gereken adımlardır.
 

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol