Belki çoğu kimse farkında değil. Memleketin dört bir yanında ‘toprak savaşı’ sürüyor. Bir yanda inşaat, turizm, maden, enerji şirketlerinden oluşan koalisyon güçleri; diğer yanda ormanı, suyu, tarımı savunanlar… Yargının, bürokrasinin de baskısına rağmen toprağını savunanlar yılmıyor. Bu yüzden de kirli propaganda, mafyatik yöntemler, tehdit ve şantaj daha fazla devreye girmeye başladı. Ormanın, suyun, kuşun yanında insanların can güvenliği de tehlikede artık.
İşte Muğla’da son günlerde yaşananlar da böyle. Onlarca şirket, kentleri ve tarım alanlarını mahvedecek projelerini hayata geçirmelerinin önünde engel gördükleri toprak savunucularına karşı, tehlikeli yöntemlere başvurmaya başladılar. Bunun en son örneği Deştin’de olanlar.
Menteşe ile Deştin arasında kalan ve ‘bal ormanı’ olarak bilinen bölgeye çimento fabrikası ile hammadde ocakları kurulmak isteniyor. Çevresindeki tarım arazilerini de mahvedecek tesise karşı köylüler ile çevre savunucuları uzun süredir hukuki ve fiili mücadele yürütüyor. Davaları kazanıyorlar lakin şirket ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı el ele verip yasaların etrafından dolaşacak yeni bir yol açıyor. Tesisi kuracak şirket Muğla Çimento AŞ. 2020’de el değiştirdi ve Kent Çimento’nun sahibi Cemal Karakurt’un oldu. Hemen ardından da ormanı, tarlaları savunanları hedef alan kirli bir kampanya başlatıldı. Bir yerel gazete de bu işe koşuldu.
Şirketin ve gazetenin iddiası şu: “Çimento fabrikasına karşı çıkanlar, ihaleyi alamayan şirketlerin milyonlarca dolar ödediği kişiler. Bunların silahlı terör örgütleriyle de ilişkileri var!” Boy boy fotoğraflarını yayınlayıp altına ‘terör örgütü mensubu’ yazıyorlar. Son olarak kendi beldelerinde, köylerinde yaşayan insanların can güvenliği tehlikeye atacak bir adım attılar. Çevre mücadelesi verenlerin arasında yer alan ve daha önce akrabalarına ait aynı bölgedeki bir şirkette kısa bir süre yazılımcı olarak çalışmasını gerekçe gösterip, hedef aldılar. Ve kırpılmış bir videoyu yayınladılar. Oysa videonun orijinali ortada. Böyle çok fazla yayın var lakin can güvenliği tehlikesi olduğu için hem bunları, hem de hedef aldıkları kişilerin kimler olduğuna dair bilgileri buraya aktarmayalım.
ÇEYREK ASIRDIR SÜREN MÜCADELE
Şimdi gelelim meselenin gerçek yüzüne…
Şirket açıkça yalan söylüyor. Deştin’de mücadele yeni başlamadı çünkü. 1992’ye uzanıyor. Yani şirketin ve gazetenin hedef aldığı insanların bir kısmı doğmamıştı, bir kısmı çocuktu. Neredeyse iki nesildir mücadele sürüyor.
1992’de önce Çimentaş işe başladı. Ardından 2005’te ADOÇİM el attı. Fabrika ve 52 maden ocağı açmak için onay aldı. Köylüler dava açtı ve 2015’te lehlerine sonuçlandı. Şirketler boş durur mu? Daha dava sürerken Muğla Çimento AŞ. diye yeni bir şirket kurup hemen onun üzerinden yeni başvuru yapıldı. Köylüler yürüyüşlerle protesto ettiler. İmar planı hakkında mahkemeye açtıkları davayı da 2017’de yine kazandılar. Şirket 2020’de el değiştirdikten sonra plan yeniden raftan indirildi ve ÇED onayı alınıp yakın zamanda da inşaata başlandı. Lakin daha hukuki süreç tamamlanmış değil.
Köylülerin mücadelesini haklı bulan ana muhalefet partisi CHP de olaya müdahil oldu. 31 Mart’ta seçilen Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, ilk ziyaretlerinden birisini Deştin’deki köylere yaptı ve orada açıkça projeye karşı olduklarını, her türlü mücadeleyi vereceklerini anlattı.
Ahmet Aras, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra Deştin köylerini ziyaret ederek mücadelelerine destek verdi.
Hiçbir şey gizli saklı yürümüyor. Tam çeyrek asırdır ormanı korumaya çalışıyor yöre insanı. Buna rağmen şirket belli isimleri, ‘silahlı terör örgütü üyesi’ diye manşetlere taşıtıyor.
MUĞLA’DAKİ YAĞMANIN KISA ÖZETİ
Peki bu kara propagandanın, tehdidin ardında ne var? Şu liste eksik ama Muğla’da toprakları, denizi, ormanları savunmak amacıyla yürütülen mücadelenin neleri kapsadığını özetliyor:
* Datça yat limanı için verilen ÇED gerekli değildir kararının iptali,
* Kargı Tepesi için Özelleştirme İdaresi’nin kısmi imar planının iptali,
* Datça, Ortaca, Bodrum, Turgutreis, Gümüşlük ve Akbük’te kıyı işgalleri
* Kargı Tepesi için belediyenin yaptığı imar plan değişikliğinin iptali,
1/100.000 ve 1/50.000’lik Aydın Muğla Bütünleşik Kıyı Alanları İmar Planlarının iptali,
* Fethiye Göcek’te MUÇEV kıyı işgali ve liman yapımı,
* İnlice Plajı’nın özelleştirilmesi,
* Fethiye Üzümlü’de ferro krom eleme tesisi,
* Fethiye’de orman (ağaç) kesimi,
* Köyceğiz’de sığla ormanına yönelik tehdit,
* Namnam Çayı’nın özelleştirilmesi,
* Köyceğiz çevresinde özelleştirme,
* Dalyan’da sabit iskele yapımı,
* Dalaman koruma derecelerinin düşürülmesi,
* Sandras’da olivin madenciliği,
* Ortaca’da MUÇEV’in kıyı işgalleri,
* Gökova’da çevre yolu yapımı ve ağaç kesimi,
* Menteşe’de madenler için verilen ÇED kararları,
* Ula’da Beton santrali yapılması,
* Turgutreis’de yat limanı işletmesi,
* Kıyıkışlacık ticari liman yapımı, felspat madeni taşımacılığı, Tuzla yat limanı,
* Tuzla sulak alanında Ağaoğlu projesi,
* Bodrum çevre yolu özelleştirilmesi ve yeniden yapımı,
* Akbelen kömür madeni işletmesi,
* Yatağan kömür ocaklarının yeraltı madenciliğine başlaması,
* Latmos antik kentinin çevresindeki yapılaşma,
* Suçıkan’da su kaynaklarının termik santrale tahsis edilmesi nedeniyle tükenmek üzere oluşu,
* Deştin’de entegre çimento santrali kurulması,
* Marmaris Sinpaş inşaatı,
* Hisarönü’nde sulak alanda yaşlı bakım evi için imar plan değişikliğinin iptali,
* Karacasöğüt MUÇEV ve Global Marin; Marmaris Körfezi Albatros Marina; Selimiye MUÇEV yat genişletme çalışması.
***
Kısaca bir çimento fabrikası sahibinin yürüttüğü kara propaganda ve tehditler istisna değil. Yat limanlarından maden ocaklarına, sahilleri kapatan otellerden villalara kadar her yerden saldırı sürüyor. Aralarında rekabet değil ‘dayanışma’ var üstelik. Birisinin önü açıldığında, diğeri de o yoldan faydalanıyor. Deştin’de olanların arkasında böyle bir ‘koalisyon’ bulunuyor işte.
Limak’ın Akbelen talanında açıkça gördük bunu. Örneğin; Datça’nın içine yıllardır yapılmak istenen, herkesin kullanımına açık koyları kirletmesi muhtemel yat limanına karşı çıkanlara da mafyatik yöntemlerle yapılan tehditlerin yoğunluğu arttı.
Hızla büyüyen bu tehlikeye dikkat kesilelim. Toprak savunucularını yıldırırlarsa eğer, kısa zamanda eşi benzeri görülmemiş bir yıkımın da kapısı aralanır.