Kadınlar, çocuklar, hayvanlar, halklar, işçiler bugün topyekûn saldırılar ile karşı karşıya. Her gün başka bir vahşete uyanıyoruz. En kötüsü hangisi deseler seçemeyeceğimiz vahşetler bunlar.
Yenidoğan bebeklerin hastanelerde güvende olmadıklarını öğrendik daha yeni. Yenidoğan bebeklerin çaresiz ebeveynlerinden para koparmanın çok kolay olacağı elbette şeytanın da aklına gelirdi ama bu ancak böylesi bir çürümüşlükte kendine zemin bulabilirdi. Onlarca yenidoğan bebek bu çeteler tarafından 8 bin lira için hastanelerde öldürüldü. Çeteleşme her yerde derken bu kadarını tahmin edebilen oldu mu bilmiyorum ama edilmeliydi. Sağlığa erişim o kadar açık bir pazar haline geldi ki böyle bir pazar kendi çetesini ve satıcısını yaratacaktı elbet. Her yerde çeteleşen, sermayeleşen sağlık sistemi budur. Kapitalizmin bize dayattığı sağlık sistemi budur.
2023 yılında 66 binden fazla cinsel istismar dosyası açıldı, bunlardan 14 bin 919’unda dava açıldı ve 7 bin 88 kişi mâhkum edildi. Bu veriler bize çocuk istismarı davasındaki cezasızlık politkasını gösteriyor. Atlanmasın bunlar sadece mahkemeye intikal eden dosyalar, yoksa utanç ve aile bağları sebebiyle haberimiz olmayan istismar sayısı bunun minimum 5 katı. Mesela 2 yaşındaki Sıla darp edilip istismar ediliyor. Daha önce hastaneye kaldırılmış ve vücudundaki tüm darp izlerine rağmen taburcu edilmiş. İkinci kez hastaneye kaldırıldığında ise yaşamını kaybediyor. Peki ya Narin? Narin’in işkence görmüş cansız bedeni, 90 haneli bir köyde, 19 gün sonra bulundu. Narin’i öldürenin ne veya kim olduğuna dair hâlâ onlarca soru işareti var ve bizim bunların cevaplarını öğrenebileceğimize dair bir güvenimiz de yok, tek anladığımız çok büyük kirli ilişkilerin olduğu. Peki ya Şirin Elmas? Dilenci ve çingene denilerek ölümünün aklanması hangi çürümüşlükle açıklanır ki? Ortada bariz bir durum var ki çocuklar bu sistemde korunmuyor. Çocuk cinayetleri ve çocuk istismarı politik olduğu gibi, gördüğümüz bu kötülük “gökten inme” değil, çocukların kanıyla beslenen bu sistemin bir getirisi.
Kadınların sokak ortasında şiddete maruz kalması o kadar normalleşti ki, Manisa’da hamile kadın, eski kocası tarafından sopalarla dövüldüğünde insanlar sokakta olağan bir şeyi izler gibi şiddeti izledi, kadının can güvenliği için tedbir almayanlar sonra da suçluyu tahliye etti. Ya da yarım bıraktığı işi tamamlaması için serbest bıraktı mı demeliyiz? Kadınlar, onlara sahip oldukları düşüncesinden(!) veya ceza almayacaklarına olan inançlarından olsa gerek kocaları, sevgilileri, babaları, kardeşleri, akrabaları tarafından ya da yoldan geçen biri tarafından öldürülebiliyor. Kadına yönelik şiddet her geçen yıl daha vahim bir hâl alıyor.
Bu düzenin çürümüşlüğünden hayvanlar da nasibini alıyor. Zaten daha önce hayvanların küreklerle öldürülüp zehirlendiği haberlerine şahit oluyorduk. Ancak şimdi yasalarla katledilmesi meşrulaşınca hayvanlar toplu katliamlarla parça parça edilerek öldürülüp gömülüyorlar. Hatta bazen saklama gereği bile duymadan öldürdükleri köpeklerin cesetlerini çöplüğe atıyorlar.
Böyle inşa ediliyor bu sistem. Cezasızlık politikaları ile katliamlar, istismarlar olağanlaştırılıyor. Üstelik bu katillerin, bu istismarcıların sırtları yasalarla sıvazlanıyor.
Bizlere düşmanlıkları emeğimizin karşılığını talep ederken hemen beliriveriyor. Emeklerin karşılığını alabilmek için, hak gasplarına ses çıkarmak için greve giden işçiler ve her zaman karşılarında beliren burjuva devletin polisleri, büyük ablukalar… Temmuzda enflasyonun durdurulamayışına rağmen asgari ücrete zam yapmayanlar, geçinemedikleri ve insanca bir yaşam talepleri için direnen işçilerin karşısına hemen kolluk güçlerini gönderiyor.
Oysa kara para aklayanlar halkın parasını gasp edip şatafatlar içinde harcarken böyle bir muamele ile karşılaşmıyor. Kara para aklayan Engin – Dilan Polat var mesela. Daha içeriye girdiklerinde 6 ay sonra yatıp çıkarlar diyenleri haksız çıkarmak içindir ki süreyi bir tık uzattılar tahliye etmek için. Dışarı çıktıkları zaman bazı mal varlıklarına el konulduğu bilgisinden sebep eski şatafatlı hayatlarını yaşayamazlar diyenler oldu. Ama Polatlar zenginliklerinin öyle üç beş gayrimenkule el koymakla bitmeyeceğini bize çıkar çıkmaz gösterdi. Uzun çalışma saatleri sonucunda aldığı asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışan emekçiler, bu örnekle kara para aklamanın nasıl bir zenginlik getirdiğini öğrenmiş oldu.
Evet bir yerde sırtı yere gelmez büyük zenginler, zenginleştirilmişler; bir yanda bizler, emeğinin karşılığı için çaba göstermesi gerekenler. Bir yanda çeteler, mafyalar; bir yanda çocuklar, kadınlar, LGBTİ+ bireyler, hayvanlar. Bir yanda patronlar, kolluk kuvvetleri; bir yanda işçiler, emekçiler. Hayvan katliamlarının, kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının, göçmen düşmanlığının, LGBTİ+ birey karşıtlığının her geçen gün körüklendiği bu sistemde insan kalabilmek çabasındayız. İnsan kalabilmek için topyekûn saldırılara karşı topyekûn direniş hattı örmek zorundayız.
Bizler bugün direnen AS Plastik, Perfetti, Polonez işçilerinin, belediye işçilerinin ve direnen tüm işçilerin yanında olmak zorundayız.
Bizler bugün Onur Yürüyüşü’ne sahip çıkmak, LGBTİ+ bireylerin yanında olmak zorundayız.
Bizler bugün MESEM’ler kapatılsın diyerek direnen liseli çocuk işçilerin yanında olmak zorundayız.
Bizler bugün savaştan kaçan, onurlu bir yaşam mücadelesi veren göçmenlerin yanında olmak zorundayız.
Bu katillerle, emeğimize göz koyan bu yamyamlarla, işçiyi dövdüren bu devletle, bu çetelerle, mafyalarla topyekûn mücadele etmek zorundayız.
Bugün bu yazıyı okuyan tüm kız kardeşlerimizi, biz kadınlar için çok önemli bir gün olan, direnenlerin birleşince neler başarabileceğini Dominik’ten bizlere öğretenlere selamla, 25 Kasım’a çağırıyoruz.
Gelin bu mücadeleyi kadınları katleden, Narinleri öldüren, işçileri dövdürenlere karşı hep birlikte verelim. Bu sistemin tüm çürümüşlüğüne karşı çıkmak, ses çıkarmak için 25 Kasım’da Taksim Tünel’de bir araya gelelim.