Kürt kentlerinde zırhlı araçların neden olduğu ölümlerin “kasıtlı ya da bilinçli taksir” suçları olduğunu belirten avukat Abdulbasit Bildirici, “Kürtlere olan bakış açısı, ‘En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ yaklaşımıdır” dedi.
Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Turgut Özal Mahallesi’nde 3 Eylül’de Miraç Miroğlu’nun (7) bisikletiyle sokakta gezdiği sırada zırhlı araçla katledilmesi, bölge kentlerinde benzer şekilde yaşanan ölümleri yeniden gündeme getirdi. Verilere göre, bölge kentlerinde 2008-2021 yılları arasında zırhlı araçların çarpması veya zırhlı araçlardan açılan ateş nedeniyle 20’si çocuk en az 40 kişi yaşamını yitirdi.
Bölge kentlerinde halkı hedef alan uygulamaları, uzun yıllar İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nde (MAZLUMDER) yöneticilik yapan avukat Abdulbasit Bildirici, MA’dan Dindar Karataş’a değerlendirdi.
Askeri otoritenin temsili
Kürt kentlerinde zırhlı araçların neden olduğu olayların “trafik kazası” olarak değerlendirilmeyeceğini belirten Bildirici, yaşananların siyasi boyutunun olduğuna işaret etti. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren insan hakları savunucuları olarak askeri tesislerin il merkezlerinin dışına çıkartılması yönünde uyarılarda bulunduklarını söyleyen Bildirici, bu tesislerin Atatürk ve İnönü dönemlerinden itibaren bilinçli olarak şehir merkezlerinde kurulduğunu hatırlattı. Her il ve ilçe merkezinde bir ya da birkaç askeri tesisin bulunduğunu belirten Bildirici, bu tesislerin kimisinin garnizon kimisinin askeri şube kimisinin de karakol olduğunu kaydetti. Bildirici, “Çünkü yeni rejim, asker gücüyle inşa ediliyordu. Askerlerin şehir merkezlerindeki varlığı halk üzerinde kendiliğinden bir otorite tesis ediyordu. Mesela şehir merkezlerinde sürekli olarak ikili dolaşan askeri inzibatlar her ne kadar er ve erbaşları kontrol etmek için bulunuyor gibi görünse de sonuçta şehir merkezlerinde sürekli asker bulundurulmuş görüntüsü veriyordu” dedi.
Kürt kentlerine özel uygulama
AKP’nin bir dönem demokrasi adına askerin halk ve yönetim üzerindeki örtülü hakimiyetini azaltmak amacıyla tüm askeri tesisleri şehir dışına çıkartma kararı aldığını belirten Bildirici, “Bununla hem zırhlı araçlar şehir merkezinde daha az dolaşacak hem de askerlerin varlığı daha az görünür olmaya başlanacaktı. Bu uygulamadan beklenen nihai amaç ise, demokrasinin gelişkin olduğu batılı ülkelerdeki gibi askeri gücü sınır güvenliği ile sınırlı tutmak ve iç güvenliği polis üzerinden sağlamaktı. Bugün dönüp geriye baktığımızda uygulamanın batı illerinde başarılı olduğunu görüyoruz. Ancak aynı şeyi maalesef Kürt illeri için söylemek mümkün değil. Belki askeri binalar çıktı ama bu kez zırhlı polis ve askeri araçlar daha sık dolaşmaya başladı” diye belirtti.
Birinci sebep cezasızlık
Miraç Miroğlu’nun ölümünün geçmişte yaşanan benzer ölümleri hatırlattığını söyleyen Bildirici, şöyle konuştu: “Özellikle 2016 sonrası askeriyede yaşanan kadrolaşmada, daha çok ırkçı partilere yakın ya da üye kişilerin seçildiği sır değil. Bu tür kişilerin Kürtlere olan bakış açısı zaten sır değil. ‘En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ yaklaşımının yaygın olduğu biliniyor. Dolayısıyla şehir merkezlerinde sık sık zırhlı askeri ve polis araçlarının sebep olduğu olayları biraz da bu gözle görmek gerekir. Ancak sebep sadece bu da değil. Bu tür olayların meydana gelmesini kolaylaştıran ikinci bir sebep ise cezasızlık halidir. Yani aracı kullanan personel bu eylemi neticesinde korunacağını düşünüyor. Hatta bu kişi, eğer biraz da ırkçı bir tutumu varsa çok daha dikkatsiz davranabiliyor. Cezasızlık ve ırkçı tutumu birlikte ele aldığımızda meydana geleni ‘kasıtlı ya da bilinçli taksir’ düzeyinde işlenmiş suçlar olarak nitelendirmek bence abartılı değil. Kürt illerinde sıkça bu durumlara rastlanmasını başka türlü izah etmek mümkün değil. Dolayısıyla meydana gelen bu olayların siyasi bir yönünün bulunduğunu söylemek gerekiyor.”
Çözüm önerileri
Bu ve benzeri olayların önüne geçebilmesi için iki aşamalı çözüm önerisinde bulunan Bildirici, “İlk aşama; hukukun her alanda üstün kılınması ve yargı bağımsızlığının tam olarak tesis edilmesidir. Bunun için güvenlik-özgürlük ikileminde özgürlüğe öncelik veren politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Bunu da Türkiye’yi 20 yıldır yöneten mevcut iktidardan beklemek mümkün görünmüyor. İkinci aşama ise; Kürt sorununun bir hukuk sorunu olduğu kabul edilerek, siyasi çözüme kavuşturulmasıdır” dedi.