“Şu yoksul, ışıksız sokaklardan geçerken akşamüstleri
Elimde yiyecek filesi, evime doğru
Siliniyor sanki zihnimin yorgunluğu
Isıtıyor halkımın ozanı olmak duygusu içimi
Yıpranmış ellerinde bir sokak çiçekçisinin
Bir kırmızı gül gibi”[1]
Bugünlerde şiirden söz ediyoruz; çünkü direnmeyi gereksiniyoruz.
Direncin bir mevzii olarak şiir, “kaderleri”ne boyun eğip, yaşadıklarına teslim olanlara hiçbir şey söylemez. Çünkü Cemal Süreya’nın, “Şiir bir karşı çıkma sanatıdır,” vurgusundaki üzere o; asi, tutkulu duruşuyla, boyun eğmeyen/ teslim alınamayan uzlaşmazlıklarla beslenir; direngen/ vazgeçmeyen insanların sığınağıdır.
Hatırlayın: “René Char, şiiri bir başkaldırma eylemi olarak tasarlar, ‘Boyun eğme şiiri yazmayacağım’ der”ken;[2] ekler Paul Éluard da:
“Şiir bir eylem olanağı, ilerleme olanağı olmalıdır, çünkü şiir bütün pencerelerde, bütün ufuklarda şarkı söyler, yalana karşı gerçekliğin ve örnekliğin şarkısını söyler.”[3]
Her daim sözün doruğudur şiir ve açıklamayı kendi yapar, “gizlenerek”!
Kolay mı? Albert Camus’nün vurguladığı gibi “Şiir nihayetinde sağaltıcı bir odun ateşi”dir
Sokaktan soyutlanmaması gereken şiir en iyi kelimeleri en düzgün biçimde sıralamak falan değildir elbet; şiiri şiir yapan aşk ve hayat için iktidar(lar)a yönelik bir yaylım ateşi olmasıdır.
Bu da şiiri tutku ve ısrarla buluşturan özelliktir.
Veysel Çolak’ın, “Şiirsiz toplum eksiktir, şiirsiz insan yalnızdır.” “Şiir yaşamın diyalektik toplamıdır,”[4] vurgularıyla ifade ettiği gerçeklikte şaire ne ve nasıl olursa olsun, geriye şiiri kalır.
“Özgürlük ve refahın olmadığı, yarın endişesinin kol gezdiği bir ülkede şiir kendi yalnızlığında, kendi sesiyle avunacaktır elbet,”[5] ifadesindeki üzere sihirli bir değnek değildir elbet şiir, ama meydan okuyan, umut verendir.[6]
“Şiir, doğası gereği devrimcidir,” demişti Octavio Paz.
Evet, devrimcidir şiir. Çünkü her şeydir; hayatı kucaklayandır.
Ve şairin yüreği/ bilinci yasasız, sınırsız, bayraksızdır; ezilenlerden yana saf bağlayan şairin yurdu, boyun eğdirilemeyen vicdanıdır…
Tam da bunun için “Nasıl bir dünyada yaşarsak yaşayalım, ister güzellikle kucak kucağa, ister pisliklerle burun buruna yaşayalım, şiir hep yanında olacaktır insanların. Şairler bunun için var,” notunu düşer İlhan Berk…
* * * * *
Doğan Hızlan’ın, “Şiir bütün hayatı kapsar,”[7] dediği sözcüklerin o büyülü, isyankâr dünyasında, Ataol Behramoğlu da “Usta dizelerin, damıtılmış cümlelerin insanıdır.”[8]
Geçmişten bugünlere eksiği ve fazlasıyla önemli bir şairdir.
Önemi yaşam seçimleriyle müsemmadır. ‘Militan’ı çıkaran O, bir devrimcidir; insan(lık)ı metalaştıran kapitalizme meydan okuyandır; ücretli köleliğe isyan edendir.
‘Mustafa Suphi Destanı’nda, “Durmak olmaz ki bir kez halk için çıktın mı yola… Demiri tavında dövmek gerek ucunda ölüm de olsa…”[9] diye haykırıp; “İsyanım adaletsizliğe, yalana, sömürüye, yurt ve insan sevgisizliğine, genel olarak da yaşam düşmanlığınadır,” ifadelerini kullanandır![10]
Ya da bugünlerde, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı ilgisiz ve sevgisiz olmasını anlamakta güçlük çekerim… Cumhuriyetin ve halkın partisidir. Öyle olmalıdır. Öyle olmak zorundadır,”[11] dese de, geçmişte böyle olmayandır.
Örneğin “Dostları özlemle kucaklamayı unutma/ Çocuk sevmeyi, çiçek koklamayı unutma/ En zorlu anındayken bile kavganın/ Gökyüzüne bakmayı unutma”…
“Bir gün mutlaka yeneceğiz!/ Bunu söyleyeceğiz bin defa!/ Sonra bin defa daha,/ sonra bin defa daha,/ çoğaltacağız marşlarla/ Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda/ Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla/ Yürüyeceğiz çoğala çoğala”…
“Körlerin ve yetimlerin/ Türküsünü söylemek istiyorum/ Yavrusu ölmüş ananın/ Hastaların türküsünü söylemek istiyorum/ Hapiste yalnız bir adamın/ Sevgili bir yüreğin türküsünü söylemek istiyorum/ Kardeşimin, Guevara’nın”…
“Cellat uyandı yatağında bir gece/ ‘Tanrım’ dedi ‘Bu ne zor bilmece:/ Öldürdükçe çoğalıyor adamlar/ Ben tükenmekteyim öldürdükçe’…”
“Yıllanmış bir ağaç gibi köklü, gür/ Yalan hiç yıkılmayacakmış gibi görünür/ Hükmü verilmiştir oysa:/ Yıkılacak. Çürümüştür”…
“Burjuvalar kocaman duvarlarla/ Çevirmişler avlularını/ Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün/ Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını”…
“Hayale, düşe, doğa ötesine karnım tok/ Cine, periye, tanrıya, iblise karnım tok/ Adam gibi yaşadım şu dünyada diyebilsem bir gün/ Gerisine karnım tok”…
“Yaşamak bu yangın yerinde/ Hergün yeniden ölerek/ Zalimin elinde tutsak/ Cahile kurban olarak”… vb’i dizeler Onun ‘Militan’ günlerindendir…
Örneğin bugünlerde “Cumhuriyetin 100. yılına özel bir marş yazdı. Marşa Düş Gezginleri de bir beste yaptı. Behramoğlu’nun marşı 2023 yılında tekrar gündeme gelirken sosyal medyada da milyonlara ulaştı.”
“Sizin yazdığınız bir 100. Yıl Marşı var. Neden yazmak istediniz? Nasıl hislerle yazdınız?” sorusunu O şöyle yanıtladı:
“İçimde zaten kıpırdayan bir arzuyu Erhan Doğan güçlendirdi ve çabuklaştırdı… Yüzüncü Yıl Marşı, dört kıtadan ve her kıta sonrasında yine on dört heceli bir tekrar beytinden oluşuyor. İçerikte Cumhuriyet Devrimi’nin emekten, çağdaşlıktan, barıştan yana önemini ve değerliliğini vurgulamak istedim.
‘Halkın ekmeği gibi kutlu ve kutsal olan’ ya da ‘Cumhuriyet herkesin kardeşliği demektir/ Silinsin yüreklerden kin, kuşku ve düşmanlık/ Kendi yazgımız şimdi kendi elimizdedir/ Yeryüzü bütünüyle vatanımızdır artık’ dizeleri ve bölümleri, bu nedenle şiirde en sevdiğim yerlerdir…”[12]
‘Militan’ Ataol Behramoğlu, ‘Mustafa Suphi Destanı’nı kaleme almıştı; bugünkü CHP’li versiyonu ise, ‘100. Yıl Marşı’nı…
Böyle bir tercih farklılaşmasının; “Küçük burjuva, dar ve sığ yaşamımızı, bu açıdan baktığımda hor görüyorum şimdi,”[13] ifadesindeki üzere, şiirine de yansımaması mümkün değil…
Hayır, kesinlikle Onun demokratlığını inkâr ediyor değiliz.
Elbette Ataol Behramoğlu’nun, Bitlis Eğitim ve Tanıtma Derneği (BETAV) tarafından düzenlenen kitap fuarındaki söyleşisinin iptal edilmesini;[14] Aydın Üniversitesi’nden uzaklaştırılmasını unutuyor değiliz…
* * * * *
Lakin bizim için ‘Militan’ın “Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle /Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı/ Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına/ Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı,” dizelerindeki Ataol Behramoğlu başkaydı.
Acılardan aldığı diplomaları/ nişanlarıyla O, kederleri namusluca yaşamanın öteki adıydı; dizelerindeki gibiydi hep, sapmaksızın.
“Bir gün mutlaka!” ısrarıyla müsemma ‘68’ydi O; Vietnam’dan Şili’ye; Mustafa Suphi’den Sivas’ta yakılanlara… Hasılı, “Barışçı, hümanist, mücadeleci, isyankâr, toplumcu, devrimci”[15] bir şairdi; duygu diliyle konuşan; militan bir aydın duruşu/ tutumu ile…
Türkiye’de diktatörlüğün dik âlâsının yaşandığını kaydederek, “İyiliğin örgütlenmesi gerekli,”[16] diyen Ataol Behramoğlu şunların altını da özenle çiziyordu:
“Sorgulamayan, donan bir beyin artık insani olan tüm duygularından sıyrılmış ve sadece kendi doğruları için yaşayan, bir robot hâline gelmiştir. Robotlaşan kişi için, kendi doğruları dışında yaşayanlar yok edilmesi gereken unsurlardır… Robotlaşma saridir.”[17]
Tam da buna “Dur” der O dizeleriyle…
Kolay mı? “Ataol’un Maltepe Askeri Cezaevi’ndeyken yazdığı şiirler, ‘Her şeye karşın, yaşamanın, direnmenin şiirleridir,’ derdi Doğan Hızlan…”[18]
Ve O, bu konuda “Salt yenilikçilik zamanla eskir, bir zamanlar moda olmanın getirdiği süsler dökülür, ışıltılar sönükleşir, parıltılar parıltılı olma özelliğini yitirir. Fakat yenilikçi olmadan da büyük bir şiir yaratılamaz…”[19]
“Şiirimi büyük bir yere götürmeyi ne kadar isterdim.”
“Nefes alan şiiri seviyorum; somut bir yaşantı parçasını aktaran. Kendi şiirimin yerini ve gelişecekse eğer, gelişme yönlerini kestiremiyorum… 25 yaşına kadar olan şairliğimi ‘Kör Bir’, ‘Bir Gün Mutlaka’ gibi şiirler özetler… 35 yaş dolaylarındaki şiirimi ‘Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’, 40 yaşlarımı ise ‘Türkiye Üzgün Yurdum…’ Hâlâ yaşamakta olduğuma göre, şiirimin belirli gelişme yönleri olmalı. Yalın bir lirizm, yurdu kavrayış ve yansıtış, bazen bir destan soluğu…”[20]
* * * * *
Hasılı, “Ama artık gitmek geliyor içimden/ Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden/ Dönüşü olmayan yerlere,” dizelerinin Ataol Behramoğlu’ndan geçmişi ve bugünüyle çok şey öğrendik…
12 Temmuz 2023, 16:16:32, Çeşme Köyü.
N O T L A R
[*] Güney Dergisi, No:106, Ekim Kasım Aralık 2023…
[1] Ataol Behramoğlu, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var, Adam Yay., 1991, s.79.
[2] Ferda Fidan, “René Char ve ‘Hypnos Yaprakları’…”, Cumhuriyet Kitap, No: 1737, 1 Haziran 2023, s.4.
[3] Paul Éluard, Ozan ve Gölgesi, çev: Özdemir İnce, Adam Yay., 1974, s.46
[4] Canan Salı, “Şiirin Kalbi Bir Şair: Veysel Çolak”, Cumhuriyet Kitap, No:1725, 9 Mart 2023, s.8.
[5] Metin Altıok, Şiirin İlk Atlası, Kırmızı Yay., 2006, s.57.
[6] “Bugün bile bir şiir ancak okunduğu zaman var olur; şiiri hayata geçirmek için ezbere bilmek, içimizden, sessiz sözcüklerle okumak gerekir.” (Jean Pierre Vernant, Torunuma Yunan Mitleri, çev: Mehmet Emin Özcan, Helikopter Yay., 2018, s.12.)
[7] Mehmet Keskin, “Şiir ve Eylemle Geçen 50 Yıl”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2015, s.15.
[8] Ayşe Emel Mesci, “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var”, Cumhuriyet, 9 Şubat 2015, s.14.
[9] Ataol Behramoğlu, Mustafa Suphi Destanı, Sanat Emeği Yay., 1979.
[10] Işıl Çalışkan, “Behramoğlu: İsyanım Yaşam Düşmanlığına”, Birgün, 14 Mayıs 2022, s.15.
[11] Ataol Behramoğlu, “CHP’miz”, Cumhuriyet, 14 Haziran 2023, s.4.
[12] Orhun Atmış, “Ataol Behramoğlu’ndan 100. Yıl Marşı”, Cumhuriyet, 22 Nisan 2023, s.11.
[13] Ataol Behramoğlu, Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü: Günceler 1 (Nisan-Aralık 1982), Tekin Yay., 2022, s.78.
[14] Eren Aysan, “Şiiri Yasaklamak”, Cumhuriyet, 10 Haziran 2023, s.13.
[15] Figen Yılmaz, Dünyayla Söyleşen Şair, Tekin Yay., 2017.
[16] Sercan Meriç, “Behramoğlu: Önce İyilik Örgütlenmeli”, Birgün, 11 Mart 2023, s.15.
[17] Ataol Behramoğlu, “Meral Akşener Gerçeği”, Cumhuriyet, 30 Eylül 2017, s.8.
[18] Hikmet Çetinkaya, “Umutsuz Akşamlarda Bir Şair…”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2015, s.5.
[19] “Seyyit Nezir Sordu, Ataol Behramoğlu Yanıtladı: Kapitalizm Can Çekişiyor, Ardı Sıra Bütün İnsanlığı Sürüklüyor”, Aydınlık, 9 Kasım 2011, s.16.
[20] Ataol Behramoğlu, Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü: Günceler 1 (Nisan-Aralık 1982), Tekin Yay., 2022, s. 13-63.