Migros Şekerpınar depoda çalışan yaklaşık 70 işçi pandemi bahanesiyle ücretsiz izne çıkarıldı. İzne çıkarılan 40 işçi ise DGD-SEN ile beraber depo önünde karda, soğukta yılmadan 24 gündür direniyorlar
Daha önce, korona testi yapılan işçilerin 81’inMigros Şekerpınar depoda aralarında DGD-SEN üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 70 işçi ücretsiz izne çıkarıldı. Kendilerine hiçbir evrak verilmeden pandemi bitene kadar ücretsiz izinde oldukları söylenen işçilerin yerine ise hızlıca yeni işçiler alınarak depo 24 saat aralıksız çalıştırılmaya devam edildi.
Sendikalı oldukları için 1420 liralık sefalet ücretine mahkum edilen Migros depo işçileri depo önünde direniyorlar. Umut-Sen, direnişçi kadın işçilerle beraber depodaki çalışma koşullarını, yaşadıkları baskıları, sendikalaşmayı ve direniş sürecine dair konuştu.
Sonu gelmeyen mesailer ve iş ağırlığı sebebiyle depo işçilerinin çalışma şartları en zor işkollarından birisi. Özellikle bir kadın olarak, Migros depodaki çalışma koşullarınıza dair neler söyleyebilirsiniz?
GÜLHAN ALBAYRAK: İçeride çok yoğun sözlü tacize, mobbinge, baskıya maruz kalan işçileriz. Yerlerimiz çok çukurluydu, transpaletlerimiz eski olduğu için zor ilerliyordu ve bunlarla mağaza yapmaya çalışıyorduk. Çukurda mağazamız yıkıldığı zaman o yerden direkt pis bir şekilde alıyorduk. Üstünde toz olanları mağazamıza geri gönderiyorduk. Ürünlerin mağazada nasıl güzel göründüğüne biz de şaşırıyorduk.
Kadınlar bizi ezemez, kadınlar ses çıkaramaz, amirden korkar onlar karşı çıkamazlar düşüncesiyle bizim üzerimize daha çok gidildi. Görevi olmayan yerlerde de çalıştık, kadınlar sadece ezildi.
Ayda 162 saati bulan mesailer
FATMA YİĞİT: İşe başladığım ilk kış çatı çöktü, suların içinde çalışmak zorunda bırakıldık. Bozuk transpaletlerle ayaklarımız su içinde gece saat onlara kadar çalıştırıldık. Fare pislikleri içinde. Soyunma odalarında çok küçük bir alanda onlarca kişi giyiniyorduk. Biri erkek biri kadın, iki tane tuvalet vardı. Tuvaletler pislik içinde, temizleyen çalışan kimse yoktu. Bir tek, iadede çalışan bir ablamız arada gelip temizliyordu. Yeri geldi soğuk yemekler yedik, yeri geldi gece vardiyalarında yemeklerin yetmediği zamanlar oldu.
Üçüncü ayda eşim trafik kazası geçirdiği için isteyerek kaldım mesailere çünkü evde tek çalışan bendim. İki çocuğum üniversitede biri lisede okuyor. Ama sonra zorlanmaya başladım. Bir ayda 162 saat sadece mesai olarak çalışıyordum. Çocuklarımla hiç vakit geçiremiyordum, eve gelişim gece on bir buçuk oluyordu. Bir zaman sonra hafta sonu kalmayacağımı söyledim, en azından Pazar günü evde kalmak istiyorum dedim. Amirlerim, “Tartışmayacağız bile, işe geleceksin” dedi sanki mecburmuşum gibi. Halbuki hafta sonu çalışmak zorunda değildim.
“Gözünüzün üstünde kaşın var der primini keserim!”
KÜBRA ŞAHİN: İşyerinde çalışma koşullarımız çok kötüydü. Transpalet sıkıntılarımız vardı, zeminler bozuktu. Amirlerimiz sürekli mobbing uyguluyordu bize. Biz prim alan insanlarken bizden hep daha fazlasını istediler, türlü baskıyı yaptılar. Sürekli mesaiye kalmamızı istiyorlardı. Kalmadığımız takdirde ise 1 ay boyunca çabalayarak kazandığımız primleri bizden kesmek istediler. Pazar gelmezsen şunu yaparım, gece 22.30 mesaisine kalmazsan bunu yaparım dediler. Hatta bir keresinde gözünün üstünde kaşın var diyerek primini keserim deyip tehdit edildim.
ŞEYMA NUR: Üç buçuk yıldır Migros depoda işçiyim. 3 buçuk yıldır nasıl çalıştığımı bile bilmiyorum. Uzun mesai saatleri, bizi tehdit altında zorla çalıştırmaları… Ne kadar karşı çıksak da bizi zorla mesaiye bırakıyorlardı. Benim bir ay boyunca yaptığım mesai süresi 110-120 saat. Hastayım eve gitmek istiyorum dediğimde bile asla izin verilmedi.
Kadın olduğum için çok mutluyum. O şekilde çalıştırıldığım için ise çok kızgınım. Henüz bir yıllık evliyim, 5 bin lira kredi ödüyorum. Borçlarım var. Şu koşullarda beni ölüm ücretine mahkum ettiler, 1420 liraya ve ben bu şekilde gerçekten geçinemiyorum. Ne kiramı, faturalarımı ödeyebiliyorum, ne evime bir şey alabiliyorum ne de bir yere gidebiliyorum. Onlara asla hakkımı helal etmeyeceğim.
Pandemi sürecinde ayrıcalıklı bir kesim ‘evdekal’ sloganları atarken depo, maden, market ve daha birçok sektörde işçiler hiçbir önlem alınmadan çalıştırılmaya devam edildi. Depodaki durumunuz nasıldı?
FATMA YİĞİT: Psikolojik baskı, işin yoğunluğu derken pandemi başladı. Maske takmak zorundayız, zaten hijyen yok. Sürekli Covid19 hastaları çıkıyordu. Hatta en son sabun bile yoktu lavabolarda. Bir zaman sonra bize test yapıldığında 80 kişi pozitif çıktı. Onları hemen eve gönderdiler ama temaslılara hiçbir şey yapmadılar.
İşler yoğunlaştıkça baskılar çoğalıyordu. İnsanları hiç düşünmediler. Covid19’da insanları daha fazla yordular. Önlem olarak girişlerde ateş ölçer koymuşlardı bir tek, onlarda da sıra oluyordu. İnsanlar zaten üst üste. Yine yakın temas vardı. Yemekhane sırası da keza öyleydi. Onlar güya önlem alıyordu. Kapıda ateş ölçer vardı ama aşağı inince insanlar ateşleniyor ambulans gelip götürüyordu. Yani sadece göstermelikti. Sağlığımız güvence altında değildi. Orada fare pislikleri kedi pislikleri arasında çalışıyorduk. İnsandan çok fare vardı.
Bitmeyen mesai saatlerinde geceli gündüzlü çalışırken amirlerin size karşı tutumu nasıldı?
FATMA YİĞİT: Dört tane amirimiz vardı. Hepsi çok baskı uyguluyordu. Özellikle içlerinden bir tanesinin insanlarla, yaşlarıyla dalga geçen bir tavırları vardı. Ben 45 yaşındayım beni yaşımla, benim aklımla dalga geçiyordu. Kendini akıllı görüyordu. Amirimiz olduğu için bir şey diyemiyorduk haliyle ama hiçbir zaman kendimden taviz vermedim. Bana birkaç kez, beni sevmiyorsun diyerek ithamlarda bulundu. Ben de kimse kimseyi sevmek zorunda değil dedim. “Buraya insanlar ekmeği için geliyor ama saygı duymak zorundayız birbirimize” dedim. Ona rağmen kadınlarla dalga geçercesine sürekli kendini üstün görüyordu. Onun vardiyasına hiçbir zaman geçmek istemiyordum. Diğer bölümlerde de tacizci amirler vardı. Kulağımıza geliyordu.