Punk müziği son yıllarda ciddi bir ivme kazandı. Yakın geçmişe oranla çok daha fazla albüme, konsere ve yeni dinleyiciye rastlıyoruz. Bunu görmek için illa istatistiklere ihtiyacınız yok. Son zamanlarda bir konsere gittiyseniz eğer, buradaki demografiyi incelemeniz yeterli olacaktır. Çoğu konser, sadece ‘zamanında punk dinlemiş’ jenerasyonları değil, aynı zamanda oldukça genç yeni dinleyicileri kapsıyor.
Geçtiğimiz haftalarda Wargasm Fest’te sahne alan İstanbul çıkışlı Cebren grubu da punk sahnesinin genç seslerinden. Geçtiğimiz yıl Yeter isimli ilk albümlerini yayınlayan Cebren grubu*, son olarak Dostların Yanında isimli teklilerini yayınladı. Cebren’i dikkat çekici kılansa net bir toplumsal içeriği şarkı sözlerine sistematik olarak yansıtmaları. Üstelik bunu yaparken bayağılaşmış üç-beş kalıbı kullanmak yerine, ayakları yere basan bir politik bilinç ortaya koyuyorlar; metrobüs sırasında, seher karanlığında kalan, emeğiyle yaşayan kitlelerin hikayelerini anlatıyorlar.
Biz de Oi! / Streetpunk tarzında müzik yapan Cebren’i dinledikten sonra şarkıların inşa süreçlerini merak edip grup ile bir söyleşi yaptık. Lafı fazla uzatmadan, sözü Cebren’e bırakalım…
KOLEKTİF BİR RUHUN PARÇASI OLMAK
Malum her gruba sorulan sorudur “Nedir bir araya geliş hikayeniz?” Biz de böyle söze başlayabiliriz belki.
Selamlar ben Kutay, Cebren’de gitar çalıyorum ve vokalistim. Pandemi sonrası 2022’de İstanbul’a taşındım ve arkadaşlarıma grup kurma fikrimden bahsettim. Bir süre sonra, ortak bir arkadaş vasıtasıyla bu fikre sıcak bakan ilk davulcumuz Gözde ile tanıştım. Aynı zamanlarda Karga’da bir punk konserinde ilk ritim gitaristimizle tanıştım. Gözde de yine bir konserde tesadüfen tanıştığı Ulaş’ı bas gitar için önerdi ve grubun ilk kadrosu böylece şekillendi. İlk provamızda grubun ilk şarkısı olan Yeter’i çalışmaya başladık. Ardından, Gözde ve ilk gitaristimizle yollarımız ayrıldı ve yine başka bir punk konserinde tanıştığım Yağız ritim gitara geçti. Gözde ayrıldıktan sonra, Ulaş’ın abisi Barış davulda bize bir süre eşlik etti. Böylece Yağız (gitar, back vokal), Ulaş (bas gitar, back vokal) ve Kutay (lead gitar, vokal) olarak, grubun kemik kadrosunu oluşturmuş olduk.
Yaptığınız müziği Oi! / Streetpunk olarak tanımlıyorsunuz gördüğüm kadarıyla. Biraz bize açıklayabilir misiniz müziğinizi? Sizin için Oi! / Streetpunk ne ifade ediyor?
İngiltere’de punk’ın bir alt türü olarak doğmuş olan Oi! / Streetpunk tarzında müzik yapıyoruz. Bu müzik zamanla, İngiltere’de punkların ve işçi sınıfı kökenli bir altkültür olan skinheadlerin sahiplendiği bir tür haline geldi. Bizim müziğimizde de davullar klasik punk ritmiyle, gitarlar akılda kalıcı akor geçişleri ve basit fakat epik sololarla bezeli. Şarkılarımızda gür vokal ve back vokallerle sert bir sound ortaya çıkıyor, tribünvari bir atmosfer yaratıyoruz. Tribünvari; bizim için binlerce insanın aynı duyguyla aynı heyecanla uyumlu bir şekilde aynı besteyi söylediği ve bireysellikten uzaklaşıp kolektif bir ruhun parçası haline gelindiği bir atmosfer anlamına geliyor. Konserlerimizde de bu atmosferi yakalamaya çalışıyoruz.
Sözlerimizin temaları ise gündelik yaşam, sokak hayatı, dayanışma, birlik, otoriteye karşı duruş ve düzenin çelişkilerine eleştiridir. Dolayısıyla bu müzik ve temalar kendimizi en doğal şekilde ifade ediş biçimimiz haline geldi.
Hep tanımdan başladık ama bir de grubun ismini, ‘Cebren’in sizin için anlamını sormak istiyorum. Burada muktedirin kullandığı zor mu altı çizilen? Yoksa muktedire karşı bir cebir mi sizinkisi?
İkisi de denilebilir aslında. ‘Cebren’, günlük yaşamda maruz kaldığımız her türlü zorbalığı ve baskıyı anlatırken, aynı zamanda bu zorbalığa karşı öz savunma amacıyla bir karşı koyma fikrini de çağrıştırıyor.
‘ANLADIK İYİSİN, NEYE YARAR İYİLİĞİN?’
Şarkılarınızdaki dikkat çeken özelliklerden biri de sözler. İşçi sınıfının gündelik hayatı önemli bir yer tutuyor. Seher karanlığındaki metrobüs sırasından bahsediyorsunuz, emeğini satarak koca ömrü karşılıksız çürüten insanları anlatıyorsunuz. Savaş ya da toplumsal kaygıları da yine işçi sınıfının merceğinden okuyorsunuz gibi duruyor. Üstelik yayınladığınız hemen hemen bütün şarkılarınız için aynı şey geçerli. Bu içeriği nasıl bir motivasyonla yaratıyorsunuz?
Biz başkalarının sorunlarından bahsetmiyoruz. Biz, ailemiz, dostlarımız olarak her halükarda emeğimizle yaşayan insanlarız. Şarkılarımız, yıllardır yaşadığımız olayların ve bizi ve çevremizi etkileyen durumların bir dışa vurumu. Örneğin, Yeter parçasında şarkının yayınlandığı dönemdeki değişim umudunu anlatıyoruz. Dostların Yanında, o dönemde yakın bir arkadaşımızın yaşadığı sıkıntılar üzerine yazılmış bir şarkı. Meydanı Onlara Bırakmazsan ise tüm yaşananlara ve yenilgilere rağmen umudun hala var olduğunu vurguluyor.
Öfkemizi, direncimizi, umudumuzu apaçık, somut ve müzikal olarak çarpıcı şekilde ifade ediyoruz. Kendimizi ifade etmek, bizimle benzer koşullarda yaşayan insanların ortak hikayesini anlatmak ve tarihe ufak da olsa notumuzu bırakmak dışında başka bir niyetimiz yok.
Konserde denk gelmiştim ancak daha sonra bulamadım. Bertolt Brecht’in sözlerinden esinlendiğiniz bir şarkınız vardı sanırım. Bizimle sözlerin içeriğini paylaşma şansınız var mı acaba?
Kutay: Bu şarkı henüz yayınlamadığımız gelecek albümümüzde bulunan yeni bir parça. Lisede, Bertolt Brecht’in “İyi Adama Bir İki Soru” adıyla Türkçeye çevrilen şiirini Genco Erkal’ın sesinden dinlediğimi ve beni çok etkilediğini hatırlıyorum. Az kelimeyle çok şey anlatabilen bir şiir ve bunun Cebren’in tarzına uygun olacağına düşündük. Bu nedenle şarkımızda Brecht’in sözlerinden esinlendik. Müzikle birlikte daha güçlü bir anlatım yakalamasına rağmen, mevcut uyarlamamızdaki sözleri paylaşacak olursak, şu şekilde:
“Anladık iyisin, neye yarar iyiliğin? / Anladık dediğin dedik, ama dediğin ne için? / Yüreklisin kime karşı? / Akıllısın yarar kime? / Gözetmezsin çıkarını, / Gözettiğin kimin ki? / Tak tak tak (koro) / Vuracağız seni / İyi toprağa gömeceğiz seni / İyi tüfekten çıkacak / Kurşunla vuracağız seni”
‘SONUÇTA ANLATILAN BİZİM HİKAYEMİZ’
Punk müziğin içindeki toplumsal temalar, bazen birkaç kalıba sıkışıp klişeleşebiliyor. Örnek vermek gerekirse ‘ACAB’ kelimesi ya da ‘fuck the system’ kalıbı gibi. Punk camiası içinde sıkça kullanılan tabirler. Bazen de anlamını yitirebiliyor doğal olarak. Sizin şarkılarınıza baktığımızda ise, kategorik olarak daha farklı ve daha sistematik bir içerik göze çarpıyor. Punk/hardcore camiasında böyle bir ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu tür kalıplaşmış söylemleri şarkılarda kullanmanın, sadece akımın takipçileri üzerinde etkili olduğunu düşünüyoruz. Biz, bu ve benzer kalıpları kullanmak yerine, bunları doğuran olaylardan ve durumlardan somut bir şekilde bahsediyoruz. Bazı çok kullanılmış ve eskimiş kelimeleri kullanmak yerine gerçekçi olarak hepimizin yaşadığı durumları anlatmanın daha etkili olduğunu düşünüyoruz. Ve maalesef yazacak çok daha fazla olay var, her geçen gün yenileri ekleniyor ve eskide kalanlar normalleşiyor. Daha geçtiğimiz sene 6 Şubat Depremi’nde ve sonrasında çeşitli ihmallerden dolayı binlerce insanımızı kaybettik ve bir de şimdilerde konuşulan şeylere bakın.
Dünyanın her yanında yaşayan insanların ortak sorunlarından çıkan benzer temaları işlesek de, aynı zamanda ülkemizdeki protest müzik kültüründen de ilham alıyoruz. Henüz yayınlamadığımız, 70’lerin devrimci halk ozanı Aşık İhsani’nin sözlerinden esinlendiğimiz ‘Öküzname’ adlı bir parçamız da var. Yeni albümde dikkat çekici ve sert şarkılarla geliyoruz.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu toprakların insanlarını seviyoruz ve şarkılarımızda onların hikayelerini anlatıyoruz. Adaletsizliğe olan öfkemiz soundumuza yansıyor. Punk altkültürünü ve müziğini benimsiyoruz. Kendimizi ifade etmemiz için uygun bir alan açıyor ve bu bizim için çok değerli. Kendimizi, yüzyıllardır devam eden protest kültürün bir parçası olarak görüyoruz. Sonuçta anlatılan bizim hikayemiz.