Türkiye’de daha çok erkeklerin domine ettiği metal iş kolunda ‘görünür olma’ mücadelesi veren metal işçisi kadınlar yıllardır ağır çalışma koşullarının yanı sıra bir taraftan da toplumsal cinsiyet eşitsizliği, mobbing, güvencesiz ve kayıt dışı çalışma sorunları ile mücadele ediyor. Kimi, ‘kadınlara uygun’ görülmeyen bu iş kolunda uzun yıllardır çalışıyor, kimi de “Bu iş kadın işi değil”, “Sen yapamazsın” söylemlerine inat henüz başlamış mesleğe…
Erkek egemen bir sektörü yıllar içinde örgütlenerek kadın istihdamın arttığı bir iş koluna dönüştüren kadın işçiler, geçmişten bugüne yaşadıkları sorunları, sendikalaşma süreçlerini ve taleplerini Artı Gerçek’ten Müzeyyen Yüce’ye anlattı.
Servis hakkı, soyunma odası imkânı gibi pek çok makul taleplerin dahi yıllar içinde gerçekleşen mücadele ile kazanıldığına dikkat çeken kadın işçiler eşitlikçi, kamucu sosyal politikalar ile sektördeki varlıklarının güvence altına alınmasının gerekliliğine vurgu yapıyor.
“Kabul görmedim, desteklenmedim”
Metal iş koluna bağlı bir firmada laboratuvar teknisyeni olarak çalışan Aynur, yaklaşık 15 yıldır bu sektörde görev yapıyor. İşyerindeki 550 çalışandan 60’ını kadınlar oluşturuyor. Sayıca az olmanın dezavantajlarını zaman zaman yaşasalar da mücadele etmenin yolunu her zaman bulduklarını söylüyor.
Mesleğe başladığı ilk yıllardan bugüne bir kadın olarak kabul görmediğini ve desteklenmesini belirten Aynur, “Öyle ki benim bu mesleği yapamayacağımı düşünüyorlardı. O yıllar kadın sayısı da oldukça azdı ve erkek çalışanların üzerimizde bir baskısı vardı. Onlara göre evde oturup çocuk bakmalıydık. Ağır işlerde çalışmak kadın işi değildi. Ama hiçbir zaman vazgeçmedim. Kadınların da erkekler kadar yeterli olduklarını göstermek için çabaladım ve gösterdim de” diyor.
“Bir servis hakkı için yıllardır mücadele ettik”
Metal iş kolunda yıllarca kadınların, haklarına ulaşmak için epeyce mücadele verdiğini, hatta kadın varlığının dahi kabul görmediği bir sektörde ayakta kalmanın savaşını ise Aynur şu sözlerle anlatıyor:
“Bizim firmada 07:00-15:00, 15:00-23:00, 23:00-07:00 saatleri arasında üç vardiya şeklinde çalışıyoruz. Çoğu zaman geceleri de çalışmak zorunda kalıyorum. Ancak evimden 45 kilometre ötedeki işime toplu taşıma ile gidip gelmek zorundaydım. Çünkü servis imkânı yoktu. Özellikle geceleri en zoruydu. Sözlü tacize uğradığım çok zaman oldu. Hatta çoğu zaman makyaj yapmadan, erkek gibi davranarak tacizlerden kurtulmaya çalıştım. Mesela kadınlara özel bir soyunma odası bile yoktu. Bunlar önemsiz gibi görülen önemli sorunlardı. Bu ve benzeri taleplerimiz olduğu zaman ‘kapıyı’ işaret ederlerdi.”
“Örgütlenerek ‘görünmez’ olmaktan kurtulduk”
Yıllar içinde metal sektöründe kadın varlığının artığını ve örgütlenmeye başladıklarını kaydeden Aynur, bu süreçte işverene karşı verdikleri mücadele sonucu ufak gibi görünen ancak önemli kazanımlar elde ettiklerini anlatıyor:
“Bizler bir servis hakkı için yıllarca mücadele ettik ve sonunda da geçen yıl bu hakkımızı kazandık. Elbette ki sendikalı olmanın, örgütlü mücadelenin gücüdür bu. Ama elbette ki sorunlar tek değil. Çalışan kadınlar olarak en büyük sorunlarımızdan biri de kreş imkanının olmaması. Çoğu zaman ya asgari ücret ya da asgari ücret seviyesinin biraz daha üstünde ücretler alıyoruz. Bakıcıya ödeme yapmak çok zor. Aileden de biri yok ki çocuğuma baksın. Özellikle gece vardiyaları büyük sorun. Sırf bu yüzden işi bırakmayı düşündüğüm çok zaman oldu. Ama örgütlenerek ‘görünmez’ olmaktan kurtulduk. En azından artık taleplerimiz dinleniyor, var olduğumuz kabul görüyor. Bu yüzden her hakkımız için savaşmaya devam edeceğiz”
“Ne zaman evlenip, çocuk yapacaksın’ diye soran işyerleri var”
Kocaeli’nin Gebze ilçesinde güneş paneli üreten bir fabrikada 2 yıldır çalışan Naz ise üniversite mezunu 27 yaşında bir genç kadın. Metal iş kolunda çalışmaya başlamadan önce ‘erkek egemen’ bir sektöre girdiğini, bu yolda karşılaşacağı zorlukların farkında olduğunu ifade eden Naz, işyerindeki örgütlü mücadelenin, yıllar içerisinde sektörde artan kadın sayısının tüm sorunları aşmada itici bir güç olduğunu kaydediyor.
“Artık taleplerimizi ve sesimizi duyurabilir hale geldik” diyen Naz, metal iş kolunda çalışan sendika üyesi işçiler içinde her ne kadar kadın oranı yüzde 9’larda olsa da örgütlenmenin önemini şu sözlerle anlatıyor:
“Metal iş kolu hala erkek egemen bir sektör, ancak yıllar içinde artan kadın varlığı ve sendikalaşma süreciyle söz hakkımız da arttı. Artık taleplerimizi ve sesimizi duyurabilir hale geldik. İşyerlerinde sendikadan önceki dönemde sözü geçen tek kişi patrondu. Bizim çalışma koşullarımız ve ücretlerimiz ile ilgili en ufak söz hakkımız yoktu. Yıllar içinde örgütlenerek ve sendikalaşma sürecine girerek kendi kaderimizi kendimiz belirlemiş olduk. Şu an da sendika üyesi kadın çalışan oranı yüzde 9 civarında. Bu sayının daha da artırılması için sendikanın kadın komisyonları çalışmalarını sürdürüyor.”
Metal iş kolu gibi erkeklerin ağırlıklı çalıştığı sektörlerde kadınların üzerindeki baskının da artığını, kendilerini kanıtlamak için daha fazla çalışmak zorunda kalabildiklerini de sözlerine ekleyen Naz, özellikle işe alım süreçlerinde “Ne zaman evleneceksin”, “ne zaman çocuk yapmayı düşünüyorsun” gibi ayrımcılık içeren sorular da aldıklarını kaydediyor.
“Taleplerimiz için iki gün eylem yaptık”
35 yaşındaki Zuhal de güneş panelleri üreten bir fabrikada çalışıyor. Anadolu Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra laborant olarak iş aradığını ancak bulamadığını, ekonomik koşullar nedeniyle de metal sektöründe işe başladığını belirtiyor. Yaklaşık 3 yıldır aynı fabrikada çalıştığını kaydeden Zuhal çalışma koşullarını ve yaşadığı zorlukları, “Benim çalıştığım işyerinde yüzde 70 kadın, yüzde 30 erkek işçi var. Erkekler her ne kadar azınlık olsalar da baskınlardı. “Sen kadınsın, yapamazsın”, “Elinin hamuru ile makineye mi bakacaksın” gibi söylemlerle bu süreçte çok karşılaştım. Sesimizi duyurmamız, taleplerimizi dillendirmemiz gerekiyordu, ancak bizim işverenimiz de çok katı ve sendikaya karşı bir kişiydi. Yılmadık, direndik. İki gün boyunca fabrikada eylem yaptık, eve gitmedik. Sonunda da sendika ile toplu iş sözleşmesi hakkımızı kazandık. Örgütlülük, dayanışma güçlendiriyor insanı. Artık işyerinde daha özgüvenliyiz en basiti. Gidip “Bu makineyi ben çalıştırtacağım” diyerek tavrımızı net bir şekilde koyabiliyoruz. Evet hala eşit değiliz, ancak artık söz sahibiyiz. İşyerindeki koşullarımız artık daha iyi” şeklinde anlatıyor.
“Esnek, güvencesiz ve kayıt dışı çalışan işçiler var”
Metal iş kolunda faaliyet gösteren bir fabrikada kaynak işçisi olarak çalışan Selda ise 5 senedir bu işi yapıyor. Türkiye’de işçilere verilen hakların zaten yeterli olmadığını, bir de kadınların toplumdaki yeri düşünüldüğünde daha da zorluk yaşadıklarını kaydeden Selda, iş hayatı içinde kendilerini var etmek için iki kat mücadele verdiklerini kaydediyor.
Çalıştığı işyerinde soyunma odasından, havalandırmaya, ücretlendirmeden, ağır çalışma koşullarına kadar birçok sorun ile savaştıklarını anlatan Selda, “Taleplerimizi dillendirdiğimizde bizlere “kapıyı” gösteriyorlardı. Yani “ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin” anlayışı hakimdi. Ancak zamanla örgütlenerek taleplerimizi daha yüksek sesle, sloganlar atarak dillendirmeye başladık. Eğer bir iş yerinde örgütlü değilseniz, daha kolay bölünüp parçalanıyorsunuz. Dahası esnek çalışma koşulları altında güvencesiz ve hala çoğu fabrikada ve işyerinde kayıtdışı çalışmak zorunda bırakılıyorsunuz. Terfi süreçlerinde kadının neredeyse adının olmadığı süreçler yaşıyorsunuz. Aldığınız izinlerin kat be kat fazlasıyla telafi çalışma saatlerine maruz bırakılıyorsunuz. Özellikle çocuğu olan kadın işçilere kreş imkanının olmaması çok büyük eksiklik. Kazandığı 3 kuruşu bakıcıya veremeyen kadınlar bazı gece vardiyalarında çocuklarını bırakacak birini bulmak için çaba harcıyor” diyor.
Selda sorunların çözümü noktasında ise şunları sıralıyor:
“Öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliği, tüm politikaların temeli haline getirilmeli. Çocuk bakımının sadece kadının sorunu/sorumluluğu olduğu anlayışı terk edilmeli, doğum izni erkek ve kadın arasında paylaştırılmalı. Esnek, güvencesiz, kayıtdışı çalışma biçimleri terk edilmelidir.”