22.9 C
İstanbul
19 Eylül Perşembe, 2024
spot_img

Medya işçi direnişlerini neden görmüyor? – Ceren Sözeri

"Hükümetin sürekli ceza yağdırdığı televizyonlardaki tartışma programlarında sıkça yakınılır “çünkü toplum örgütlü değil, örgütlü olsa bunlar yaşanmaz…” E örgütlü mücadeleye medya destek vermezse, direnen işçileri yalnızca dayak yerken, gözaltına alınırken haber yaparsa nasıl örgütlenmeye cesaret edecek toplum?"

Ülkenin dört bir yanında işçiler, hakları ve alacakları için, sendikalı olmaları nedeniyle kanunsuzca işten atıldıkları için direniyorlar. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ancak sendikalı olmak da, grev yapmak da anayasal bir hak ve bunun engellenmesi suç. Ancak bu suça ortak olan iktidar, bir yandan cuma akşamı Agrobay işçilerine yaptığı gibi jandarmayı işçilerin üzerine sürerken diğer yandan bu direnişlerin artmaması, dayanışmayla büyümemesi için elinden geleni yapıyor. Erdoğan çalışanlardan hemen her konuşmasında ‘sabır’ isterken direnen işçilerin yanına koşanlar da tıpkı Fatma Şahin’in ‘duygusal’ tiradında yaptığı gibi “Şireci dediğiniz adam kim, bir de benim gözümden dinleyin…. Sizin çocuklarınız okula gitsin diye okul yapan bir adam. Telefonla yapıyor ya.. Yarın sizin çocuklarınız Fatma Şahin olacak…” diye patron lehine arabuluculuğa soyunuyor. Eskişehir’de maaş ve tazminatlarını alamadıkları için kendilerini madene kapatan ve açlık grevine başlayan işçileri ikna için Türk – İş Başkanı Ergün Atalay devreye girdi. Açlık grevi şimdilik sona erdi ama eylemler sürüyor. Bu direnişlerin pek çoğunun kazanımla sonuçlandığını hatta Şireci’deki kazanımdan sonra Erkaplan ve Artemis Halı’daki direnişlerin de başarıya ulaştığını unutmamak gerekiyor. Buraya kadar anlatılanları zaten biliyorsunuz, en azından bu gazetenin okurları bu direnişleri gün be gün izleyen muhabirler sayesinde takip ediyor ve Antep Akınal Sentetik Tekstil’de elleri, parmakları kopan işçileri, “mezbahaya” dönmüş iş yeri ortamını sayfalarını açtığı sendikacılardan öğreniyor. Ama bu medyanın, muhalifi de dahil, tümü için geçerli mi?

Erol Toy’un İmparator romanının kahramanı, bakkallıktan imparatorluğa uzanan, herkesin kim olduğunu tahmin ettiği, Çokzade Fehmi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında gazeteleri dize getirmenin yolunun ilanlardan geçtiğini keşfeder, daha sonra bu yöntem Kavel Grevi’nde de işe yarayacaktır: “Kendini tümüyle reklama dayamış bir basın, reklam verenin tüm isteklerini yerine getirmek zorunda kalır. Yoksa yaşayamaz … Çünkü gazete sanayii öyle bir daldır ki, sürümü arttıkça, zararı artar. Elbette reklamları olmazsa …” Şimdi bunu aklımızda tutarak 30 Temmuz’da aralarında Sözcü, Korkusuz, Yeni Çağ gibi “muhalif” olarak etiketlenen gazetelerin de olduğu 18 gazeteye güya madencilerin ağzından yazılmış YeniköyKemerköy ilanını düşünün. O ilanı alınca manşetten Akbelen köylülerine verdiğiniz desteğin hiçbir anlamı kalmıyor. Gazeteler nasıl mı ayakta duracak? İşte o ilanları almadan, çünkü okuyucusundan korkmayan medya başka kaygılar güttüğünü açık eder. O ilanın sarstığı güvenin etkisi getirdiği paradan daha fazla.

Medya patronları bunu elbette biliyor. Lakin işin bir başka boyutu da var, o da patronluktan gelen sınıfsal dayanışma hali. Atıf Yılmaz’ın 1980 yapımı Talihli Amele filminde biraz karikatürize edilerek anlatılır ama bir medya patronunun rakipleriyle aynı saflarda yer aldığını fark ettiği sahne önemlidir: “Kaç işçi çalışıyor gazetede?… Ben kimim peki?… Tut ki gazetenin işçileri günün birinde kafa kafaya verip dediler ki ‘mademki biz çalıştırıyoruz bu makineleri, biz yazıyoruz, biz basıyoruz, öyleyse gazete bizimdir’.” Sputnik’te 25. gününe giren, yine tekrar edelim kanunsuz olduğu halde sendikalı olduğu için işten atılan gazetecilerin grevini kaç medya kuruluşu görüyor? Hangi muhalefet (bireysel ziyaretlerden bahsetmiyorum) yanlarında duruyor?

Siyasetin de, medyanın da patronaj ilişkilerine dayandığını son dönem muhalif medya krizlerinde defaatle görüyoruz. Hiç verilmiyor demiyorum. Agrobay’daki gözaltıları neredeyse canlı veren kanallar oldu. Sorun sadece işçi direnişlerinin haberini yapmak / yapmamak değil, bu haberlerin hangi koşullarda verildiği ve nasıl çerçevelendiği de önemli. Madenciler seslerini duyurabilmek için açlık grevi yapmak zorunda kalıyorsa, yedi madenci hastaneye kaldırıldığında haber oluyor ve geçici çözümlerle ilgi kayboluyorsa bunun altında yatan sebepleri görünür kılmak gerek. Sürüklenen işçiler, ağlayan madenci aileleri, geçinemeyen insanlarla yapılan sokak röportajları hükümeti ekonomi politikaları üzerinden sıkıştırmak için işlevli ancak devamını getirmek, direnişleri gün be gün takip etmek, kazanımları duyurmak riskli. Hükümetin sürekli ceza yağdırdığı televizyonlardaki tartışma programlarında sıkça yakınılır “çünkü toplum örgütlü değil, örgütlü olsa bunlar yaşanmaz…” E örgütlü mücadeleye medya destek vermezse, direnen işçileri yalnızca dayak yerken, gözaltına alınırken haber yaparsa nasıl örgütlenmeye cesaret edecek toplum?

KaynakEvrensel

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol