Bugün Mardin’de, Diyarbakır’da, Van’da seçilmiş başkanların yerine kayyım atanmasına sessiz kalanların; yarın İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da seslerini çıkarma hakları olmaz!
AKP iktidarının hayalleriyle hayatın gerçekleri arasında bazen dev uçurumlar açılıyor.
AKP’lilerin niyeti Şam’a gidip Emevi Camisinde Cuma namazı kılmaktı mesela. Olmadı…
AKP’liler Şam’da Cuma namazı kılamadı ama 3,5 milyon Suriyeli Türkiye’ye sığındı. Şimdi bu coğrafyanın bütün camilerinde onlar namaz kılıyor…
Günlerdir Suriye sınırına yığınak yaptırıyordu AKP iktidarı. Herkes nefesini tutmuş Ceylanpınar’dan ya da Akçakale’den Kuzey Suriye’ye yani Erdoğan’ın sık sık vurguladığı Fırat’ın doğusuna girilmesini bekliyordu.
Kobane’den, Kamışlı’dan geçilecek, Dicle nehrinin doğusundaki Irak sınırına kadar gidilecekti.
Ancak Türk askerinin Kuzey Suriye’ye geçmesi beklenirken, ABD askerleri Urfa’ya gelip yerleştiler.
Bununla kalsa iyi. Ama o da ne? Herkes bir sabah kalktı baktı ki ne görsün; AKP iktidarı Mardin-Diyarbakır hattından Fırat’ın doğusuna girmiş İran sınırındaki Van’a kadar gitmişti.
Yani HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanları görevlerinden alınmış, yerlerine kentlerin valileri kayyım olarak atanmıştı.
Sadece Diyarbakır, Mardin ve Van’da belediye başkanları görevden alınmamış, aynı zamanda bu iller başta olmak üzere toplam 29 kentte 418 HDP’li gözaltına alınmıştı.
HDP/BDP’nin kazandığı 105 belediyeden 95’ine 11 Eylül 2016 tarihinde kayyım atanmıştı. 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde 65’ini geri almıştı HDP.
Ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı kentler 2,5 yıl boyunca kayyım olarak atanan kaymakamlar ve valiler tarafından yönetilmişti.
Bu nedenle Kürt coğrafyasında yaşayanlar hiç yabancı değildir kayyımlık müessesine.
Kayyım; lüks makam odaları ve arkasına yapılan altın varaklı hamam, milyonlarca liraya kiralanan lüks makam araçları demektir.
Kayyım; 1 ton 600 kilogram kadayıf yemek, 92 bin liralık fincan takımı almak demektir.
Kayyım; kar eden belediye şirketlerini milyonlarca lira borçlandırmak, belediye kesesinden binlerce, milyonlarca liralık yemek ısmarlamak demektir.
Kayyım; AKP’li bakanlara, milletvekillerine milyonlarca liralık çerez ikram etmek, yemek ısmarlamak demektir.
Kayyım; belediyenin değerli arsalarını yerel yandaşlara peşkeş çekmek demektir.
Kayyım; belediyenin binalarını, kültür merkezlerini, araçlarını, hatta bulvarlarını, meydanlarını Diyanet İşlerine, askeri birliklere, resmi devlet kuruluşlarına hibe etmek demektir.
Kayyım; Kürtlere ait belediyeyi milyonlarca lira borçlandırmak, parasını har vurup harman savurmak, bir daha hizmet veremeyecek hale gelinceye kadar çökertmek, kurumsal kapasitesini yok etmek demektir.
Kayyım; kadınlara yönelik hizmet birimlerini; kadın sığınma evlerini, kadın dayanışma merkezlerini ve kreşleri kapatmak demektir.
Kayyım; şehir tiyatrolarını, belediyelerin kurduğu müzik kurslarını, korolarını ortadan kaldırıp kenti kör bir karanlığın içine yuvarlamak demektir.
Kayyım; belediyeye ait kültür merkezlerinin ses, ısıtma, soğutma sistemlerini, müzik aletlerini, eğitim materyallerini çalıp dört duvarı kalmış kuru binayı il müftülüğüne tahsis etmek demektir.
Kayyım; belediyeyi resmen soymak, belediyenin öz kaynaklarını yandaş hırsızlara pay etmek demektir.
Kayyım; belediyenin çevresini beton bloklarla, tel örgü güvenlik sistemleriyle, kapılarını X-Ray cihazlarıyla tutup yerel yönetimi o kentte yaşayan halk için ulaşılmaz kılmak demektir.
Kayyım; o kente ihanet etmek, halkın iradesini yok saymak demektir.
Ama gelin görün ki içte ve dışta iyice köşeye sıkışan AKP iktidarı “kayyım atamaya en çok ihtiyaç duyduğu” günlerden geçiyor.
Fırat’ın doğusundan Kobane, Kamışlı, Gre Spi’yi geçip Dicle’nin batısından çıkacaklardı.
Ancak ABD “yeşil ışık” yakmadı. Kuzey Suriye’de AKP’nin yaşadığı başarısızlığı örtmek için bir harekata ihtiyaçları vardı o da kayyım atamak oldu.
AKP içten içe kaynıyor. İçinden Ali Babacan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun çıkarması beklenen iki ayrı partinin AKP’ye ciddi biçimde güç kaybettireceği kesin. Bu yüzden parti saflarını sık tutmak gerekiyordu. Kuzey Suriye’ye askeri harekat olmayınca Mardin-Diyarbakır-Van hattı üzerinden “kayyım harekatı” yaptılar.
Geçen gün Selvi Kılıçdaroğlu’nun Başak Demirtaş ile birlikte verdiği fotoğraf AKP açısından ürkütücü bir tabloydu. Giderek sıklaşıyordu muhalefet bloğu. Bu yüzden AKP’nin muhalefet bloğunu parçalamaya dönük bir harekata ihtiyacı vardı. İlk olarak HDP’li üç büyükşehir belediyesine yöneldiler.
Hem de tek kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan, sudan gerekçelerle görevden aldılar HDP’li başkanları.
AKP “kayyım harekatı”yla bir taşla üç kuş vurmayı hedefledi; hem Suriye politikasındaki başarısızlığı kamuoyundan gizlemek, hem parti içersinde safları sıklaştırmak, hem de muhalefet bloğunu parçalamak.
Şimdi muhalefete büyük bir görev düşüyor; başta da ana muhalefet partisi CHP’ye.
Bugün Mardin’de, Diyarbakır’da, Van’da seçilmiş başkanların yerine kayyım atanmasına sessiz kalanların; yarın İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da, Eskişehir’de, Mersin’de seslerini çıkarma hakları olmaz!
Fotoğraf: Sertaç Kayar