18 Şubat Pazartesi günü, Taksim Hill Otel’de gerçekleştirdiği basın toplantısı ile kuruluşunu ilan eden Leyla Güven Haklıdır Tecrit Kalkmalıdır İnisiyatifi, tecridin sadece İmralı’da değil tüm ülkede uygulandığını belirterek bu tecridin kaldırılması için açlık grevinde olanların sesine ses katma çağrısında bulundu.
“Ada mutlak tecrit altında”
İlk sözü HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit aldı. Açlık grevinin yaşam olmak üzere çeşitli sağlık risklerini barındırdığını ifade eden Koçyiğit, “Açlık grevi eyleminin sonlanma koşulları sağlanmalı. Tecrit sürecinde aile, avukat ve heyet görüşmelerine telefon faks iletişimine de izin verilmiyor. Ada mutlak bir tecrit altında tutuluyor.” dedi.
“Tecrit ülkenin siyasal rejiminden ayrı değil”
Her geçen gün savaşın tırmandırıldığı, kutuplaştırmanın arttığı ve bir arada yaşamanın zorlaştığına vurgu yapan Koçyiğit, bu tecridin sadece Öcalan’a değil halklara yönelik uygulandığını kaydetti. Tecridin ülkenin siyasal rejiminden ayrı olmadığına vurgu yapan Koçyiğit, “Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yollardan çözülürse bu ülke özgürleşecek, demokratikleşecek. Eğer Kürt sorunu çözülemezse bu ülke demokratikleşemeyecek. Bütün bu vahim sonuçlar ortadan kalksın diye Leyla Güven bedenini açlığa yatırdı.” şeklinde konuştu.
Leyla Güven’in talebinin yerine getirilmesi için devletin mevcut yasaları uygulamasının yeterli olacağını kaydeden Koçyiğit, “Açlık grevi hukuk dışılığı olağanlaştıran devleti yeniden hukuka davet eden bir yaklaşım, bir çağrı” dedi.
“Arkasında milyonların sessiz çığlığı var”
“İçinde bulunulan süreç kaotikleştirilmek isteniyor. Seçim arifesinde olduğumuz için milliyetçi söylemler yükseliyor. Bir cadı avı başlatılıyor. Bu ülkede tek bir insana dahi hak ihlali uygulanıyorsa bütün insanların hakları tehlike altında demektir. Leyla Güven’in talebinin arkasında milyonların sessiz çığlığı, vicdani, ahlaki değerler vardır” diyen Koçyiğit, kamuoyuna “Gelin yan yana duralım, birlikte hareket edelim. İmralı teciridi başta olmak üzere bütün tecritleri kıralım” çağrısı yaptı.
“Tecrit değil de nedir?”
Ortak basın metnini okuyan Cansu Kalender şu soruları sordu:
“Tanzim satış kuyruklarında etrafımıza dizilen bariyerler bizi nelerden ayırır?
İş-kur önlerinde bekleyen binlerce işsizi diğerlerinden ayıran nedir?
Çocuğuna bir parça ekmek için çırpınan anneleri, atanamayan öğretmenleri, yaşa takıldığı için emekli olamayanları, fabrikanın dört duvarı ile evin dört duvarı arasında gidip gelenleri birbirinden ayıran nedir ya da?
Grev çadırında işini ve ekmeğini isteyenleri, mesela bir yıla yakın bir zamandır Flormar önüne kurduğu çadırda direnen işçileri duvarın öte yanındaki arkadaşlarından ayıran ya da kadınların her tarafı saran erkek egemen kültürün yarattığı şiddet, taciz ve tecavüz tehdidiyle yaşam alanlarını daraltan şey nedir peki?
Birbirleriyle hiçbir sorunu olmayan halkları ve emekçileri, milliyetçiliği ve mezhepçiliği kışkırtarak birbirinden ayıran, birbirine düşman eden, yerel ve bölgesel savaşların girdabına çeken şey ne?
Köşe başlarında bekleyen panzerler, dilini konuştuğu için dışlanan Kürt, inancını yaşadığı için yok sayılan Alevi, fikrini savunduğu için kovuşturmaya uğrayan ya da cezalandırılan muhalifler hangi gerçeği anlatır bize?
Görünür-görünmez duvarlarla çevrili bir açık hapishanenin tutsakları değil miyiz hepimiz?
Yani hepimiz aynı gerçeğin parçası olsak da muktedirlerin etrafımıza ördüğü duvarlarla parçalanarak güçsüz ve çaresiz bırakılmak istenmiyor muyuz?
Ve bu aslında tecrit değil de nedir?”
“Görünmez duvarları yıkmak için direniyorlar”
Açlık grevinde olanların bu sorulara yaşamları pahasına cevap verdiklerini kaydeden Kalender, “‘Bu tecrit hepimize’ diyor ve bedenlerini açlığa yatırarak canları pahasına insanlık onurunu ayağa kaldırmak ve etrafımıza örülen görünür görünmez tüm duvarları yıkmak için direniyorlar. Aramızdaki sınırları kaldırmak ve biz olmak için yapıyorlar bunu. Halklarımızı birbirinden koparan bu insanlık dışı yaşama karşı yeni yaşamı savunmak, barışın, kardeşliğin, adaletin, eşitliğin hüküm sürdüğü bir yaşamı savunmak için tarihsel bir sorumluluk üstleniyorlar. Onlar İmralı’dan başlayarak özgürlüğümüz ve geleceğimiz önünde dikilen tüm duvarları kaldırmak ve tecride son vermek için mücadele ediyorlar.” şeklinde konuştu. Kalender, açlık grevinde olanların seslerine ses katma çağrısında bulundu.
“Kürt sorunun çözülme meselesidir”
Ardından Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) adına Genel Başkan Vekili Şahin Tümüklü söz aldı. Leyla Güven’in açlık grevinin bir turnusol kağıdı görevi gördüğünü ve bu süreçte herkesin kendi rengini belli ettiğini kaydeden Tümüklü, “Tecride kaşı mücadele etmek yasakçılığa karşı mücadele etmektir. Bu mücadeleyi büyütmek temek bir görev olarak önümüzde duruyor. Bu aynı zamanda politik özgürlüklerin kazanılması, Kürt sorununun çözülme meselesidir.” şeklinde ifade etti.
“Hapishaneler direnişin yolunu gösteriyor”
Devrimci Parti adına konuşan Genel Başkan Yardımcısı Murat Pircan Yaratan da “Açlık grevi aslında bir bütün olarak bu ülkede tecridin kaldırılması yönünde bir çağrı olmuştur. Bu ülkede kadınlar, işçiler, emekçiler tecrit altındadır. Ülkemiz yoğun bir baskı altına alınarak tecrit altındadır. Hapishaneler bugün bize direnişin yolunu göstermektedir.” dedi.
“Hukuk sadece bazı insanları kapsıyorsa da bu zorbalıktır”
Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu Başkanı Abdulhakim Daş ise “Hukuk eğer kişiler için varsa bazı insanları kapsayıp bazılarını kapsamıyorsa bu hukuk değildir. Bu zorbalıktır. Bu tecridin üzerinde bir uygulamadır” dedi.
Daş demokratik kamuoyuna şöyle seslendi: “Eğer Türkiye’de uygulanan bu uygulamalar sizin vicdanınızı yaralamıyorsa, sizi rahatsız etmiyorsa bizim diyebileceğimiz bir şey yok. Anayasa onlara bu uygulamayı yapmamalarını emreder. Ama kendi yasalarını tanımadıklarını gösteriyorlar bütün dünyaya.”
Kaldıraç adına söz alan Hakan Dilmeç ise çözüm sürecinin ardından oluşan savaş ortamına dikkat çekerek, bu tecrit politikasının aynı zamanda Orta Doğu’da emperyalist planlara karşı halkların kardeşliğini, ortak kurtuluşunu ve barışı savunanlar için olduğunu belirtti. Dilmeç, mücadelenin büyütülmesi gerektiğini kaydetti.
“Tüm cezaevlerinde var, İmralı’da yok”
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği adına avukat Sinan Zincir söz aldı. Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin avukat ve aile görüşlerine ilişkin yasayla ilgili bilgiler verdi. “Açlık grevi eylemcileri Türkiye’ye diyor ki kendi kanunlarınızı uygulayın” diyen Zincir, avukatların hafta içi mesai saatleri içerisinde istedikleri saatte müvekkilleriyle görüşme haklarının olduğunu ve bunu Türkiye’deki tüm cezaevlerinde yapabildiklerini ancak sadece İmralı cezaevinde yapamadıklarını kaydetti.
Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin haftada iki kez aileleriyle görüşme haklarının olduğunu söyleyen Zincir, İmralı’da yer alan tutukluların aileleriyle ve avukatlarıyla görüştürülmediğini ekledi. Tüm cezaevlerinde uygulanan hakların İmralı cezaevinde de uygulanması gerektiğinin altını çizen Zincir, barolara, insan hakları kuruluşlarına ve hukuk örgütlerine “İmralı’da hukuksuzluk yapılıyor. Yarın sadece İmranlı değil diğer cezaevlerinde de yapılabilir bu. Bu sese kulak verin” çağrısında bulundu.
“Tecride ortak olmamak gerekir”
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) adına konuşan İlhan Yıldırım da “6 milyon HDP’liyi terörist ilan eden kafa Kürt halkının tamamını tecrit altına sokmak istiyor. Tecrit için direnen direnişçileri tecrit etmemek lazım. Bu tecride ortak olmamak gerekir. Flormar direnişçilerinin direnişleriyle Leyla Güven’in direnişi bir olmalıdır” şeklinde konuştu.
“Devletin genel politikası görmüyor, duymuyor, bilmiyor”
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi adına söz alan Sinan Tutal ise sürecin Dolmabahçe’deki masanın devrilmesiyle bugüne geldiğini ifade etti. Tutal, “Cezaevi içinde cezaevi oluşturulmaktadır. Devletin genel olarak politikası görmüyor duymuyor, bilmiyor. Asıl olan yaşamdır. Bunu sonuna kadar savunmak lazım. İktidar bu talepler için yapması gerekenleri yapmalı. Evrensel hukuk uygulanmalıdır” dedi.
78’liler Girişimi adına konuşan Seher Şentürk de 78’liler Girişimi Eş Sözcüsü Celalettin Can’ın Leyla Güven ziyaretindeki izlenimlerini aktardığı yazısını okudu. Can, Leyla Güven’i son derece dirençli bulduğunu yazmış. Can’a, meselenin sadece bir insanın tecridi olmadığını tecridin dışarıda da uygulandığını ve bunlar için açlık grevine başladığını belirten Leyla Güven, eyleminin bu kadar sahiplenileceğini beklemediğini ve destek veren herkese selamlarını göndermiş.
Kaynak: Pirha