Sabahleyin, emperyalist Ruslardan satın aldığım, Samsung marka cep telefonunun sesiyle uyandım. Hemen, bir iş gereği bir arkadaşımı aradım. O da Rus malı iphone’si ile cevapladı. Rus malı Signal diş macunu ile dişlerimi fırçalayıp, yine Rus malı Levi’s kotumu ve adından Rus malı Adidaslarımı giyip, dışarı çıktım. Rus malı Chevrolet’ime binerek, bir Rus markası olan İNG banka gidip, tüm Dolar ve Euro Rus Paralarımı, diğer bir Rus bankası olan QNB Finans Banka aktarma talimatı verdim. Akşam Rus malı televizyonu açıp haber dinledim, Rus malı süpürgeyle evi süpürdüm… Örnekler çoğaltılabilir.
Ya da şöyle mi demeliyim, Rusya’yı protesto etmek için, hangi Rus malını kırıp, hangi Rus malını dökmeliydim? (Mesela Batı’nın işlediği nefret suçlarını işlesem olur mu? Russian blue (mavi Rus kedisi) olarak bilinen kedileri kayıt sisteminden çıkartıp, Rus yolcuların bulunduğu uçağın kalkmasına izin vermeyip, Rus orkestra şefini işten mi çıkarmalıydım?) Neyse bir Rus malı bulamadım kırıp dökecek. En fazla doğalgazı kullanmayabilirim ki bana gelenin İran veya Azerbaycan gazı olup olmadığını da ayırt edemiyorum maalesef.
Tabii ki Ruslar sosyalist değil, tabii ki Ruslar da isterlerdi, böyle malları, markaları ve sermayeleri olsun ve onları ihraç etsin. Ama yok. Fakat hammadde zengini bir ülke. Avrupa resmen Gazprom bağımlısı. Avrupa’ya petrol ve doğalgaz gönderiyor. Tıpkı Suudi Arabistan gibi. Bir de eskiden hibe olarak verdiği keleşleri falan satıyor. Bazı ülkelere satsa da desteklediği ülke ya da direnişçilere hibe olarak veriyor. Yine S200, S300, S400 gibi füzeleri NATO’yu karıştırmak için NATO üyesi ülkelere de satmaktan geri durmuyor. Bakınız S300 Yunanistan, S400 Türkiye. Arada fena kar da etmiyor ama, bu ihracat da onu emperyalist yapmaya yetmiyor. Yani neyi varsa onu satıyor. Bol bol buğday satıyor birde. Zaten SSCB soğuk savaş ablukasına karşı genelde 3 şeye önem vermiş. Buğday, silah, enerji. Gücü yettiğince.
Ama yine de emperyalist deniliyor. (Olabilirdi de bu durumda onlarla Rus işçi sınıfının yapacağı mücadelenin niteliği değil, sadece kapsamı değişirdi.) Ekonomik büyüklüğü İspanya civarında. İspanya 1.281 trilyon USD. Rusya 1.483 trilyon USD (ama İspanya’nın nüfusu 47 milyon, Rusya’nın ise 144 milyon) Bu sıralamada Rusya’nın altındaki ülkelerden Türkiye 17. iken, Rusya’nın üç sıra üstündeki Brezilya 8. olarak yerini alıyor.
Kişi başına düşen Milli gelirde bu “Emperyalist ülke, dünya sıralamasında 61. sırada. Malezyanın hemen altında, sırasıyla Saint Lucia (64),Grenada (63) ve Bulgaristan’ın (62) bir basamak üstünde. (Veriler hep 2020) yılına ait. Emperyalizm, Lenin’e ait bir teori. Marxizm’e büyük bir katkı. Sorsan her Rus oligarkı ülkesinin emperyalist olmasını ister tabii ki. Heleki kendisini koruyacak, askeri açıdan bu denli güçlü bir devletleri varken. Rus devleti de isterdi tabii ki sosyalizmle işçi sınıfı tarafından üretilmiş her şeye el koyup, dağıttığı oligarkların, ellerine geçirdiği bu sermayeyi, yoğunlaştırarak tekelleşerek, tekelci sanayii sermayelerini finans sermayeyle birleştirmelerini ve metanın yanı sıra sermaye ihraç eder hale gelmelerini. Ama olmayınca olmuyor. Neyse ben Rus malı PC’im ile devam edeyim yazmaya.Ardından Rus malı Facebook, İnstagram ve Twitter’de paylaşacağım.
Lenin’İn “Emperyalizm Teorisi” dışında başka bir Emperyalizm teorisi baz alınırsa bilmem.
Şimdi de bazı teorik bilgileri tekrarlayalım:
1) Lenin’in Teorik çalışmasının adı Emperyalizm değil, “Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması”dır.
Yani önce kapitalist olmak, sonra gelişmek ve sonrada kapitalizmin en yüksek aşamasına geçmek gerekiyor.
2) (Kapitalist) “Üretimde ve bu üretim sonucu oluşan sermayede görülen birikim, öyle yüksek bir gelişme seviyesine ulaşmıştır ki, yaşam koşullarında ve ekonomik hayatta belirleyici bir rol oynayan tekelleri yaratmıştır.” Tüh! Lenin’e Oligark dedirttiremedik. Oligark değil Tekeller diyor. (İsterseniz oligark ile tekel arasındaki farkı da anlatalım, Bilal’e anlatır gibi.)
3) “Finans sermaye (Banka sermayesi) ile sanayii sermayesi iç içe geçerek yoğunlaşmış ve büyük tekelleri oluşturmuş” olması gerekir. tabii ki Rusya’da bankalar var. tabii ki bu bankalar yine Rus oligarkların ellerinde. Ama ortada yoğunlaşarak bütünleştiği bir sanayii sermayesi yok. Olsa dükkan sizin.
4) “Yoğun ve büyük ölçekte ticari mal ihracatı yapmanın yanı sıra, yoğun bir sermaye ihracı yapması da gerekmektedir.” Şu benim sabah uğradığım, Rus bankasından söz etmiyor sadece. Aynı zamanda bizim devletin bu rus bankalarından kredi alması gerektiğinden, bu krediler ile yine o Rus’ların ürettiği sanayii ürünlerinden almasından söz ediyor. Yetmedi Yine o Rus Sanayici gelip Bursa’ya Rus Renault fabrikasını kurması gerektiğini ve burada çalışan işçi sınıfın da artı değerine el koyması gerektiğini söylüyor. Tüh… Renault da Rus malı değilmiş.
5) Kendi işçi sınıfına sus payı verir. Çünkü onun gelirinin asıl kaynağı; tekelleri aracılığıyla İhraç ettiği meta ve sermayeler sayesinde, sömürgeleştirdiği ülkelerin işçi sınıflarının ürettiği, artı değere de el koyar. Böylece kendi işçi sınıfına sus payı verir. Gelip bizim buralarda el koyduğu artı değerin bir kısmını da kendi işçi sınıfına sus payı olarak verir, onlar da bu sus payından elde ettikleri paraları, tıpkı alman, İngiliz ve Japon işçiler gibi hem ülkelerinde hem de ülke dışında çılgınlar gibi harcarlar. Oysa Rus işçi sınıfı sadece Döviz kurundan kaynaklı ucuz Antalya otellerinden başka bir yerde para harcayamaz. Harcadıkları para ise Kendi ülkelerinde kalsalar, ne kadar harcayacaklarsa o kadardır.
Konunun daha pis ve kirli kısmına ise burada girmek istemiyorum. Ve Burada kesiyorum. Bundan sonrasını Lenin yoldaş, adı geçen eserde bir kaç cümle ile aşağıda kendisi anlatacak. Evet tıpkı Bilal’e anlatır gibi.
“Rekabetin tekele dönüşmesi, modern kapitalist ekonominin en önemli olgularından biridir hatta en önemlisidir…”
“…Tekel! Bu, “kapitalist gelişmenin en son aşamasının” son sözüdür. Ne var ki, bankaların rolünü dikkate almazsak, modern tekellerin gerçek gücü ve önemi konusundaki kavrayışımız, son derece yetersiz, eksik ve sığ olacaktır.”
“Demek ki, büyük kapitalist tekellerin ortaya çıkışı ve gelişmesi, “doğal” ve “doğaüstü” yollardan tam hızla sürmektedir. Modern kapitalist topluma hükmeden birkaç yüz finans kralı arasında, sistemli bir biçimde bir çeşit işbölümü ortaya çıkmaktadır: …”
“…Demek ki 20. Yüzyıl, eski kapitalizmin yeni kapitalizme, genel olarak sermaye egemenliğinin mali sermaye egemenliğine dönüştüğü bir dönüm noktasıdır.”
“Serbest rekabetin tamamen egemen olduğu eski kapitalizmin ayırt edici niteliği meta ihracıydı. Kapitalizmin, tekellerin egemen olduğu en son aşamasının ayırt edici niteliği ise sermaye ihracıdır.”
“20. yüzyılın eşiğinde, farklı türden tekellerin oluştuğunu görüyoruz: Birincisi, bütün gelişmiş kapitalist ülkelerin kapitalistlerinin tekelci birlikleri; ikincisi, sermaye birikiminin devasa ölçülere ulaştığı az sayıdaki aşırı zengin ülkenin tekelci konumu. Böylece ileri ülkelerde olağanüstü bir “sermaye fazlası” ortaya çıktı.”
“…Sermaye ihraç eden ülkeler, sözcüğün mecaz anlamıyla dünyayı kendi aralarında paylaşmıştır. Ancak mali sermaye, aynı zamanda dünyanın doğrudan paylaşılmasına da yol açtı.”
“…Sermaye ihracı, ihraç edildiği ülkelerde kapitalist gelişmeyi etkilemekte ve olağanüstü hızlandırmaktadır. Bu nedenle sermaye ihracı, ihracatçı ülkelerdeki gelişmeyi belirli bir dereceye kadar yavaşlatan bir eğilime sahip olsa da, bu ancak, bütün dünyada kapitalizmin bundan sonraki gelişimini genişletmek ve derinleştirmek pahasına gerçekleşebilmektedir…”
“…Mali sermaye, tekeller çağını yarattı. Tekeller ise, her yere tekelci ilkeleri götürmektedir: Serbest piyasada rekabetin yerini, kârlı işler amacıyla “ilişkilerden” yararlanılması almaktadır. En olağan olgu, bir borç verildiğinde, borcun bir bölümünün, krediyi sağlayan ülkeden, özellikle silah, gemi gibi ürünlerin alımında kullanılması şartının konulmasıdır…”
Sanırım yeter. Yukardaki alıntıların tamamı Lenin’in “Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” kitabından. Yani Lenin, yorumlayıp mezheplere bölünmemizi engelleyecek kadar net yazmış. Tabii ki geliştirilemez hatta çürütülemez değil. Çürütmek için gereken argümanları bugüne kadar, ne kapitalist emperyalist sistem ve teorisyenleri, ne de ben bulamadım. Geliştirmek için ise gerçekten iyi çalışmalar söz konusu. Bunlardan biri de Deniz Adalı’nın 21. Yüzyıl ve Kapitalist Emperyalizm adlı kitabındaki çalışmasıdır. Hepimize tavsiye ederim.