Ana muhalefet “tahmin ederek” büyük bir kumar oynuyor, pasifizmi ana eksenine alarak hepimizi riske atıyor. Bu nedenle hep aynı argümanları dile getirmek ve “AKP’ye laf söylemeye gücün yok, salla bakalım ana muhalefete, seni gidi CHP düşmanı” denmesi pahasına bir kez daha uyarmak istiyorum.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nın Birgün’e verdiği, “Laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkartılacağını tahmin etmiyorum. Bu Erdoğan ya da Devlet Bahçeli tarafından dillendirilmiş değil. Önemli olan bunun onlar tarafından dillendirilmesi” demeci hak ettiği ilgi ve alakayı görmedi sanki. Söylediklerini deşifre ettiğimizde işimizin Allah’a kalması gibi bir şeyden bahsediyor sanırım, işimiz “tahmine” kaldı yani. Komutanın “neden savaşı kaybettik” sorusuna, “öncelikle mermimiz bitmişti” diyen subayına “Tamam tamam gerisini hiç anlatma” dediği rivayet edilir ya, burada da aynı hesap:
– Ülke nereye gidiyor?
– Valla laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkartılacağını “tahmin etmiyorum”.
– Tamam tamam gerisini hiç anlatma!
“İddia” ya da “Nesine” oynamak gibi bir şey olsa gerek bu “tahmin” olayı. “Sanki, sanırım, gerek” kalıplarını kullanmamın elbette bir nedeni var, çünkü röportajın devamını okuyunca da ne demek istediği ne yazık ki tam anlaşılmıyor. Yeni anayasaya değil de 3 ihtimalli bir maça hazırlanıyoruz, o derece bir kafa karışıklığı, “Vatandaşın derdi anayasa değil” diyor örneğin… Oysa AKP-MHP’nin hazırlayacağı anayasadan hayır gelmeyeceğini aklıselim sahibi herkes biliyor olsa gerek, onlardan azade bu ülkenin demokratik bir anayasaya ihtiyacı yok mu cidden? Tartışmalara neden olan Ayasofya imamının “1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” açıklamasına ise iki kelam lafı yok Kılıçdaroğlu’nun, hatta daha da ileri giderek diyor ki, “Bu ülkenin bütün aydınlarından bir şey rica ediyorum. ‘Erdoğan’ın ortaya attığı gündem üzerinde yorum yapmaya bile değmez’ derlerse en güzelini yapmış olurlar.” Yani artık CHP’lilerin ağızlarına pelesenk olan “gidiyorlar, oyuna gelmeyelim, eli kulağında” anlayışının somut çıktısı tam da bu işte: Boğaziçi’nde olanlar mı, “aman hiç yorum yapmaya değmez”, Ayasofya’nın cami olması mı, “salla gitsin yahuu”, laiklik anayasadan çıkar mı, “tahmin etmiyorum”, dış politika, Biden vs. “Biz her zaman devletimizin yanındayız…”
Son zamanlarda Gazete Duvar’da ve başka yayınlarda bu atalete dayalı pasifist, hiçlik siyasetiyle ilgili çok yazı yazıldı. Ancak yine de; temelde “CHP’nin kemikleşmiş %25’i zaten bize oy verir, biz çatışmacı olmazsak garanti uçarız” mantığına dayalı politikayı her hafta deşifre etmek gereği duyuyor insan. Çünkü her hafta hayati bir konuda şov yapıyorlar ve “AKP’nin oyununa gelmemenin”, oyunun ana kurucularından biri olmak demek olduğunun farkında değiller. ABD’ye karşı açıklama yapan Engin Altay “ABD’nin ayarına ihtiyacımız yok. ABD, sen bu işe karışma, biz hallederiz.” derken tamı tamına 20 yıldır neden “halledemediklerinin” hesabını ne zaman ve nasıl verecek bilmiyoruz. Libya, Doğu Akdeniz gibi güvenlik politikaları ve elbette Kürtler söz konusu olduğunda devletin “asli sahibi biziz” dercesine iktidara her fırsatta akıl fikir veriyorlar: “Erdoğan’a sesleniyorum: Taviz vermeyeceksin, biz arkanda olacağız. ABD, bunlar yoluyla Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizden geri adım atmamızı isterse dimdik duracaksın.”
Kılıçdaroğlu “Halkın gündeminde anayasa da yok” diyor. Çok affedersiniz ama, “O yok, bu zaten yok, peki şu? Şimdi onun sırası hiç diil.” Ee peki o zaman geriye ne kalıyor Allah aşkına? “Hayat pahalı, esnaf kan ağlıyor, biz gelirsek her şey daha güzel olacak.” Akşener dahi Ayşe Buğra konusunda daha cesur çıkmadı mı?
İktidar yıllardır insanlara gelecek vaadi satıyor: “Milli uçak yolda, yerli otomobil geliyor, ekonomide dünyanın ilk onuna gireceğiz, Karadeniz’de gaz bulduk, en nihayetinde yeryüzü bizi kesmez, uzayda maden arayacağız, bekle bizi galaksiler.” Bu boş vaatler, beğenin ya da beğenmeyin iş görüyor. Muhalefet de bize hiçbir şey yapmazsak gideceklerinin vaadini satmaya çalışıyor. Geldiğimiz nokta ortada…
Ana muhalefet “tahmin ederek” büyük bir kumar oynuyor, pasifizmi ana eksenine alarak hepimizi riske atıyor. Bu nedenle hep aynı argümanları dile getirmek ve “AKP’ye laf söylemeye gücün yok, salla bakalım ana muhalefete, seni gidi CHP düşmanı” denmesi pahasına bir kez daha uyarmak istiyorum. Boğaziçi’nden sonra şimdilerde Galatasaray Üniversitesi de kadükleştirilmek isteniyor. Bütün anayasal haklar, laiklik kavramı, HDP’nin kapatılması tartışmaya açılıyor. Evet şurası bir gerçek; ekonomik tıkanmışlığın panzehiri, başta Kürt meselesi olmak üzere güvenlik doktrinlerini ya da laikliği kaşımaktan geçiyor, bunu kabul ediyorum. Ancak asıl “oyuna gelmek”; buralarda alternatif hiçbir söylem geliştirmeden iktidara geniş alan bırakmak ve bu alanlarda akademide, gündelik yaşamda, demokratik haklarda, çevrede, kentlerde telafisi imkansız aşamalara gelmemiz olsa gerek. Hele ki seçimlerin 2023’te, yani vaktinde olması durumunda ülke adına elimizde ne kalacak bunu düşünüyor mu Kılıçdaroğlu?
Herkes bu konuda uyarıyor ana muhalefeti, ama onlar kendi bildikleri yolda, kulaklarını tamamen tıkamış durumdalar, muhalefet yapmak adına “tahmin etmiyoruz” temennisinde bulunmak yetiyor CHP yönetimine. Tıpkı herkesin gözleri önünde, başta CHP belediyeleri olmak üzere kapı kapı iş talep eden ve sonunda gencecik yaşında canına kıyan CHP’li Tugay Adak’a sahip çıkamadıkları gibi… Konuyla ilgili gazetecilerin Adak hakkındaki somut sorusuna kel alaka bir şekilde “(…) O güvenceyi dahi hissedemeyen bir yargı var, öbür tarafta da devletin atadığı memurlar var. Dolayısıyla bu memurlar, ‘işsizliği az gösterin, enflasyonu düşük gösterin’ talimatları alıyorlar ve bunların gereklerini yerine getiriyorlar” falan gibi tuhaf cümleler kurabilen Kılıçdaroğlu’nun vebali gittikçe artıyor.