Haber ajanslarına göre dün (22 Ağustos) Hakkâri-Yüksekova yolunda bir otomobille kamyon kafa kafaya çarpıştı. Otomobilde bulunan üç kişi hayatını kaybetti, bir kişi de ağır yaralandı.
Bu “rutin” haberin üstündeki perdeyi kaldırdığınızda, söz konusu trafik kazasının arkasında da devletin Kürt politikasının izleri görülüyor. Zira 15 Ağustos günü Yüksekova ve Hakkâri’de çok sayıda Barış Annesi’nin gözaltına alındığı baskınlar sırasında evlerinde olmayan Adalet Safalı ve Perişan Akçelik, avukatları Erdal Safalı eşliğinde savcılığa ifade vermek üzere Hakkâri’ye gitmişti. Perişan Akçelik’in oğlu Cihan da onlara eşlik etmişti.
Yüksekova’da nezaketiyle, diğerkâmlığıyla, alçakgönüllülüğüyle bilinen avukat Erdal Safalı’nın sürdüğü araç dönüş yolunda bir kamyonla çarpıştı. Kazada Barış Anneleri Adalet Safalı, Perişan Akçelik ile oğlu Cihan Akçelik hayatlarını kaybetti. Erdal Safalı ise ağır yaralı olarak önce Yüksekova Devlet Hastanesi’ne, ardından sabah müvekkillerini götürdüğü Hakkâri’ye, gece saatlerindeyse Van’a sevk edildi. Ağır yaralı bir insanın saatler içinde üç şehirde dolaştırılması, hem Yüksekova’da, hem Hakkâri’de Erdal Safalı’ya bakılamaması da Kürt meselesinden bağımsız değil tabii.
Kendilerinin ve başkalarının çocukları ölmesin diye yıllardır barış çağrıları yapan, Kürt sorununun barışçıl çözümünü isteyen, yani savaş karşıtı olan bu insanların neden yargı kıskacına alındığı ayrı bir mesele. Ama yargı kıskacına alınan Adalet Safalı’nın ölümü, bu ülkede adaletin ölümünü de simgeliyor.
Peki bu “kazanın” müsebbipleri en ufak bir vicdani muhasebe yapacaklar mı? Elbette hayır.
Peki zamanında “adalet için” yürüyenler, delege hesaplarından başlarını kaldırıp bu “kazaya” bakacak mı?
Peki adalet mücadelesi verdiğini söyleyen HDP dışındaki “demokratik muhalefet” bu “kazayı” twit konusu bile yapacak mı?
Muhtemelen hayır. Onlar açısından bu herhangi bir trafik kazası. Oysa Kürtlerin trafik kazaları bile politiktir.
Perişan Akçelik’in, savcıya ifade vermek üzere gittiği yolda oğlu Cihan’la birlikte hayatını kaybetmesi barış isteyen Kürtlere, onların çocuklarına yaşatılanların kelimelerle anlatılamayacak bir özetidir.
Akçelik ve Safalı’nın pekâlâ Yüksekova Adliyesi’nde, Segbis sistemiyle ifade verebilecekken ifade için neden Hakkâri’ye gitmek zorunda bırakıldığını “bilmiyoruz.” Ama yaşanan olayın bir “trafik kazası” değil, tıpkı zırhlı araçların her yıl onlarca Kürde “kazaen çarpması” gibi, politik bir olay olduğunu biliyoruz.
Üstelik bu olay, herhangi bir suç işlediklerinden değil, sadece ve sadece devletin Kürt politikası bu yönde olduğu için bitmek bilmez bir kuşatmayla nefes alamaz hale getirilen insanların yaşadığı sayısız trajediden sadece bir tanesi.
Binlerce, on binlerce Kürt, devletin Kürt politikası nedeniyle daimi bir biçimde şehirler ve ülkeler arası seyahat etmek zorunda kalıyor. Kimi ülkenin öbür ucundaki hapishanelerde tutulan yakınlarını ziyaret için, kimi on yıllarca hapis yatıp nihayet tahliye edilmiş yakınlarını kucaklamak için, kimi hakkında açılan soruşturmalarda ifade vermek için, kimi hakkında çıkarılan tutuklama kararı üzerine teslim olmak için, kimi de teslim olmak yerine ülkeyi terk etmek için… Geçen hafta ablasının cenaze törenine katılma izni verilen, dönüşte ise intikam alınırcasına ring aracıyla oradan oraya savrulan Gültan Kışanak’ın yaşadığı gibi, kimi de mahpusken kaybettiği yakınlarının cenazelerine katılmak için…
Adalet Safalı, Perişan Akçelik ve oğlu Cihan artık yok. Onları mahkemeye götüren, muhtemelen yakınlarına yaşatılan adaletsizlik nedeniyle avukatlık mesleği seçmiş olan Erdal Safalı’nın durumu ise kritik. Tek temennimiz arkadaşımızın hayata tutunması.
22 Ağustos günü ajanslara “rutin haber” olarak düşen bu olay, Safalı ve Akçelik aileleri için felaket günü de tüm ülke için değil mi? Niye değil? Bu politik kaynaklı trafik kazasının, bu felaketin hesabını kim verecek?