Öncelikle bu bir sanat eleştirisi yazısı değildir. Baştan belirtelim. Hatta yazıda bahsi geçen sanat eserleri tek başlarına bir sanat eserleri iken burada bir ideolojinin destek aparatına dönüştüğünü, izleyicinin de bir sanat aktivitesinin sadece dolgu malzemesi ve meşruluk aracı olduğunu iddia edebiliriz.
Konumuz Kültür Yolu Festivali. Picasso’nun adını duyarak gittiğim ve gittikten sonra düştüğüm ağı keşfettikçe kendimi kullanılmış hissettiğim bir tezgah aslında. Önce saf deneyimlerle başlayalım.
Geçtiğimiz Pazar günü yıllarca bakılmayıp sonra yıkılarak yeniden yapılan AKM’de Picasso’nun “Resimden Seramiğe Bir Serüven” adlı sergisini gezmekle başladı herşey. Sergi sanatsal bir eleştiriden önce teknik terslikler barındırıyordu. Eserlerin açıklama kartları hep ingilizce idi. Allahtan dönem açıklamalarının olduğu büyük posterler İngilizce ve Türkçe idi. Ama orada sıkıntı şu ki dönem açıklaması ve o dönemin eseri peş peşe değildi. Sanki tek bir adam ayak üstü iki komut verip çekip gitmiş, anladığı kadarıyla yapmaya çalışan o işte yeni biri ise ancak bu kadar yapabilmiş hissi yaratıyordu.
Böylesi ciddi bir iş daha kötü olabilir miydi? Picasso’nun bir güne sığdırdığı çok sayıda eskizi dörderli iki grup olarak yerleştirmişlerdi. Resimleri dikkatle inceleyince köşelerinde bir sayı yazdığı ve o sayılara göre kafanızda dizdiğinizde bir kronoloji olduğunu keşfediyorsunuz. Yani resimdeki erkek ve kadın her eskizde yaşlanıyordu. Ama bu iki dörtlüde bunlar karışık yapılmış, böylece bir kronoloji olduğu fikri asla aklınıza gelmiyor.
Yüreğinize inmesin diye söylemediğimiz şeyi söyleyelim, sergi girişi 250 TL. Ama daha da yüreğinize inecek şey ise o paranın ve bu gidişinizin kime yarayacağı.
Kötü bir yerleşim, tek dilli açıklamalar, dar bir alanda hapsedilmesi ve köşede bir yerde Lale Vakfı logosu.
Ardından giriş katında Refik Anadol‘un Yeryüzü Rüyaları adlı dijital sergisine geçiyorsunuz. İyi haber bu ücretsiz. Kötü haber ekran çalışmıyor. Bir kaç defa bilgisayarlar kapatılıyor ve “restart” edildikten sonra bu sefer dev ekran yarım gösteriyor. Açıklama yok, bilgi yok. Tam bir kaos. Belli ki Picasso’da ucuza getirilen düzenleme ve organizasyon burada da geçerli.
Neyse hızla Andy Warhol sergisine geçiyoruz. Ücretsiz bir sergi ama Warhol’un Marilyn Monroe afişlerini anlattığı yazıdan sonra o afişler değil de Che’nin afişlerini yerleştirmeleri sergiye yine bir ucuzluk katıyor. Monroe’nun o afişi ise nerede? Karşı tarafta başka bir duvarda. Bu sergide de gizli özne kim? Lale Vakfı! Bu sergi geçen yıl Lale Vakfı tarafından sergilenmiş (Bknz link)!
3 sergiden çıkınca aklınıza hızla ucuz sermaye transferi işler geliyor, sorgulamaya başlıyorsunuz.
Önce festival sayfasına bakıyoruz. O da ne? 2021’de başlayan kültür yolu festivali festival sayfasında 2023 ve 2024’de yapılmış gibi gözüküyor. Çıkışı Beyoğlu Kültür Yolu Festivali ve Nazım Dikbaş’ın “Sokak Kahır Var” başlıklı zehir zemberek yazısını okumadan gittiğimiz için çok pişmanız.
Sonra festivalin bu yıl 16 kentte olduğunu ve 2016’dan bu yana Adana’da yerel belediye ve markalarla destekli Portakal Çiçeği Karnavalının bir anda bakanlık desteği ile ilk defa yapılan, adında kültür yolunun da bulunmadığı bir festivale dönüştüğünü görüyorsunuz. Biraz daha bakındıkça yıkılan AKM’nin yerine yapılan yeni AKM’nin Fettah Tamince’nin Sembol inşaat şirketi tarafından yapıldığını ve açılış etkinliğinin de Beyoğlu Kültür Yolu Festivali” olduğunu anımsıyorsunuz.
Lale Müzesi
Bütün sergilerin bir köşesinde imzası olan, Da Vinci sergisi bitince eserleri kendi müzesine taşıyacak olan bir Lale müzesi var ki ona ancak geldik. Lale müzesi Lale Vakfı’nın. Vakıf 2012 yılında kurulmuş ve kurucusu kim? Kadir Topbaş. Şuanki yönetimine bakıyoruz Vakıf yöneticisini bir türlü tanımıyor olmam benim ayıbım elbette. Bir yönetim kurulu üyesini AKP etkinliklerinden tanıdığımı ve komplo teorileri üstüne yayınları olan bir youtuber olduğunu zor da olsa çıkartabildim. Diğer üyesi ise konuyla çok ilgili bir isim, motorsiklet federasyonu medya direktörü ve Berat Albayrak’ı destekleyen twitleri ile ara ara gündem olan birisi.
Bu Sergilere Gidilir mi?
Bu kadar şey yazdıktan sonra okuyucu haklı olarak bu sergilere gidilir mi diye soracak? Eğer bunları benim gibi baştan bilmiyorsanız ve böyle sorunları dert etmek istemiyorsanız elbette gidilir. Ama Picasso gibi savaş karşıtları eserleri ile ünlü bir komünist sanatçının nasıl bir kültür metası ve sermaye transferi aracına dönüşmesini izlemek istemiyorsanız elbette gidemezsiniz. Gitmeseniz de yetmez, yüksek sesle bağırmanız gerekiyor; benim paramla sergi birikimini bir vakfa aktaran, hatta o vakfın masraflarını benim biletim ile karşılayan bakanlığa kızdığınızı göstermelisiniz.
Kültür Yolu Festivali izleyici garantili bir sermaye aktarımı hedefli ama sanat görüntülü bir festival. Sanatın alınıp satıldığını biliyoruz ama burada izleyici de alınıp satılıyor.
Evet bu bir sanat eleştirisi yazısı değil, bir festivalin ekonomi-politik aparatının eleştirisi. Ama bu iktidar eleştirisine bir eleştiri de bize. İktidarın kültür alanında var olamadığı söylemi bu sergi ile çöküyor. Çok güzel bir aparat kurmuş ve bakanlık işleri vakfa devrederek kültürel kamusallıktan çıkartıyor. O kadar hoyrat ki vakıf yönetimi bile aklı zorlayan cinsten. Zaten kültür üretim ilişkileri üstüne kurulu bir üst yapı aracı ise elbette kültür ve sanat da bundan fazlası ile nasibini alır. İkinci eleştiri ise bizlerin iktidarın bu hoyratlığına karşı sessizliğimiz ve alternatif performansları üretecek kamusal yapılara sahip olamamamız.
Kültür Yolu Festivali’nin halka açık olmayan bilgileri ile derin şüpheler barındırdığını; ama kültür üstünden bir sermaye transferi, kamusal kaynak transferi olduğunu; ucuz, özensiz, dikkatini vermeyen işler ile kendini belli eden; Taksim meydanını, Beyoğlu’nu dönüştürme sevdasına Portakal Çiçeği Karnavalı ile 16 kenti de dahil eden bir dönüşüm, rant ve yeni düzenin sembolü bir festival..