Tutuklu bulunan ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Anayasa Mahkemesi’nin Altan, Alpay ve Turhan’la ilgili kararına yerel mahkemelerin direnmesinin ne anlama geldiğini yazdı
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi (AYM), eski Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay, akademisyen Mehmet Altan ve geçtiğimiz temmuz ayında tahliye edilen Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ın bireysel başvurularını değerlendirmiş ve tutukluluk halinin hak ihlali olduğuna, tahliye edilmeleri gerektiğine karar vermişti. Fakat yerel mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına uymayarak Alpay ve Altan’ın tutukluğuna devam kararı vermişti.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işten atılan, “İşimizi geri istiyoruz” diyerek açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da avukatı olan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, tutuklu bulunduğu hapishaneden yerel mahkemelerin AYM’nin kararına direnmesinin ne anlama geldiğini yazdı.
Kozağaçlı’nın yazısı şöyle:
Olanların Ceza Adalet Sistemi’ni ortadan kaldırdığına ilişkin yapılan değerlendirmelere katıldığını belirten Kozağaçlı’nın, duruma ilişkin dört maddelik yazısı şöyle:
Anayasa Mahkemesi’nin Altan/Alpay/Turhan kararını ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli yani ikinci red kararını okudum.
Bütün bu olup bitenin Ceza Adalet Sistemimiz’i ortadan kaldırdığına ilişkin yapılan birçok değerlendirmeye katılırım. Yine de bir başka açıdan dört tespit yapalım:
“Ben suç şüphesinin çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum ama tutukluluğun devamı kararına bu gerekçeleri yazarsam vereceğim kararı belli etmiş olurum, işte o nedenle Anayasa Mahkemesi’nin de zayıf bulduğu gerekçelerle işi geçiştiriyorum” diyen bir mahkeme bize aslında ne demiş olur?
1) İlk önce tam da korktuğu şeyi yapmış ve bize “reyini” belli etmiş olur. “Daha oraya yazamadığım neler neler var, vicdani kanaatimi etkileyen” diyen yargıç sadece ihsası reyde bulunmuş olmaz, huzurunda ortaya konulup tartışılmamış delillere dayandığını da belirttiği için kararının mutlaka bozulmasını sağlamış olur.
2) Tutuğun devamı gerekçesi ile hükmün gerekçesini teorik düzeyde veya metin yazarken ayırt edemeyen yargıç “benim hukuksal donanımım zayıf” demiş olur. Sadece gerekçe yazmayı değil, masumiyet karinesini de kavrayamadığını anlamış oluruz. Tutuklama için gerekli “kuvvetli şüphe” ile hükümde dayanmak için vicdani kanaatin temelini oluşturacak olan “hiç bir şüpheye yer kalmaksızın tespit etme” birbirleriyle tamamen ilgisizdir.
Hatta, sonsuz sayıda örnekte hiç de kuvvetli olarak şüphelenilmeyen sanıkların suçu işledikleri, yıllarca haklı nedenlere dayanarak tutuklu tutulmuş görünen sanıkların masum oldukları anlaşılır.
Bırakın masumiyet karinesini, hukuk teorisini, biraz polisiye edebiyata meraklı hiçkimse bu hataya düşmez. Devasa bir edebiyat alanı tam da bu gerçeğin üzerine kurulmuştur.
Hukuk okur-yazarlığı değil, edebiyat ilgisi de olmayınca şu cümle kafamızda bir türlü oluşmaz:
“Bir veya birkaç delilin, bir kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli şüphe yaratması mümkündür, bu onun suçlu olduğunu değil, tutuklanabileceğini gösterir.” Elbette bize neyden şüphelendiğini söyleyebiliyorsan, hem de kuvvetli olarak…
3) “Anayasa Mahkemesi benim üstüm değil” demek fena numara değil. Ama ilk seferinde “bir gerekçeye bakalım, bir resmi gazetede yayınlansın” diye kıvırıp; Bekir Bozdağ’dan sonra aklına gelirse, Bekir söyletti derler. Cehaletti, yetersizlikti derken bakarsın bağımsızlık da gitmiş elden.
4) Bizi ancak “Mevcut dosya durumu, tutuklu kaldığı süre, katalogda yazılı olması nedeniyle” yazınca önceden hazırladığımız kararı belli etmeden tutuklu tutabiliyoruz deyince, işin büyüsünü bozduğunuz ve yavanlaştırdığınız için hepimizi kızdırmış olursunuz. Yoksa zaten bildiğimiz iş.
Soma Maden Katliamı davasından önemli bir örneği tavsiye ederek bitireyim: Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı hakim Aytaç Ballı dönemindeki tutuğun devamı kararlarının gerekçelerine bakın. Her celse yeni durumları ve savunmaları değerlendiren, yüksek mahkeme ve AİHM kararlarını tarayan ve netice karara ilişkin tek bir ima barındırmadan tutukluluk tartışan, sayfalarca kararlar. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Öğrenin…