2. Paylaşım savaşı sonrası, Keynesyen ekonomi (diğer adıyla toplumsal barış için refah devleti anlaşması) işçileri devrim düşüncelerinden, AB’nin modernleştirilmiş kırsal hayali, (ülkede gıda egemenliği ve dünyanın geri kalanıyla ekonomik ilişkilerin kalıcı olarak üye devletlerin lehine çarpık olması) nedeniyle dikkatleri, bu kusurlu ütopyayı başından beri rahatsız eden çelişkilerden de uzaklaştırmaya hizmet eti.
Bir bakıma OTP (Ortak Tarım Politikası) köylüler için bir refah devleti olarak tasarlandı. Son paylaşım savaşından sonra Avrupa tarımını istikrara kavuşturmak için yapılan OTP, sübvansiyon, vergi ve muafiyet sisteminin kurulmasıyla desteklenirken, tarım sektörünü düzene sokmayı ve AB üye ülkeleri arasındaki ticari sürtüşmeleri çözmek ve sektörü dünya pazarındaki rekabetten korumayı amaçlıyordu.
Ancak uygulamada, AB üyeleri arasında ekonomik ya da politik açıdan hiçbir zaman eşit bir statü olmadı ve bundan en çok yararlanan ekonomiler her zaman, egemen emperyalist ekonomilerin (en çok itaat edip yalakalık yapanların) peşinden gidenlerin ekonomileri oldu.
Artık küresel kapitalist ekonomik kriz tüm gücüyle geri geldi, küçük ve orta ölçekli tarım faaliyetleri sona eriyor ve ancak büyük tarım işletmeleri ayakta kalıyor. AB’deki çiftliklerin sayısı 2005’ten bu yana üçte bir oranında azalırken, hayatta kalan tarım ticareti devleri bile yüksek düzeyde borçla boğuşuyor. Bu durum, en güçlü olanın hayatta kalması teorisinin değişip, güçlü olanın bile can çekişmekte olduğunu gösteriyor.
En büyük şirketlerin bile küresel piyasa güçleri karşısında çok kısıtlı kar marjlarıyla çalıştıkları ortaya çıkıyor.
AB’de tarımda kilit rol oynayan ekonomiler ile daha az role sahip ekonomiler arasındaki uyumsuzluktan bariz bir çelişki ortaya çıktı. Sosyalizmde bu tür eşitsizlikler, kent ile kır arasındaki orantısızlığı aşmaya yönelik uzun vadeli yolda gerekli bir aşama olarak anlaşılabilir (ve Sovyetler Birliği’nde de öyleydi). Ancak, kapitalizmde zamanın uzunluğu iş birliğine değil rekabete dayalıdır.
AB’nin büyük emperyalist üye ülkeleri, daha az sanayileşmiş olanların ekonomilerini, aşırı üretim krizinin arz fazlalığını tehdit ettiği durumlarda aşırı üretimi süpürmek için kullanışlı bir sünger ve tedbirsiz ya da çaresiz olanları daha da yoksullaştıran kredi tuzakları için kolay bir av olarak görüyorlar. Öte yandan çiftçiler, OTP ve onun karmaşık ve sürekli değişen sübvansiyon, vergi, muafiyet ve kota modeli sayesinde piyasanın onlarca yıldır hileli olduğu gerçeğinden uzak, üye devletlerin, ekonomilerini küresel serbest piyasanın tüm zorluklarından kurtaracağını ve onları koruyacağını sanarak biraz teselli bulabilirler.
En azından plan buydu. Ancak, Rusya’ya yönelik kendi kendini yenilgiye uğratan yaptırım savaşının geri tepmesiyle aşırı üretim krizinin daha da şiddetli hale gelmesi ve kötüleşmesi, rakip ulusların çıkarlarının çatışmasına sebep oldu ve mutlu zamanlarda imzalanan iş birliği ve karşılıklı yardıma ilişkin tüm yüce niyetleri altüst etti.
Sağcı Avrupa şüpheci popülizminin, yaklaşan AB seçimlerinde büyüyen bir zorluk olmasıyla birlikte, burjuva siyasi yelpazesindeki hiçbir siyasinin krizden makul bir çıkış yolu sunamaması sebebi ile Batı Avrupalı liderler, okun yaydan çıkmaması için küçük ve orta ölçekli tarım üreticilerinin öfkesini kontrol altına almaya veya başka yöne çevirmeye çalışmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron şu anda çiftçilerin, Latin Amerika ülkelerinden oluşan Mercosur “Güney Ortak Pazarı” grubuyla geçici olarak kabul edilen bir AB ittifakına imza atma konusunda isteksizmiş gibi davranarak çiftçilerin gözüne girmeye çalışıyor; çiftçiler ucuz ithal ürünler ile Avrupa pazarının yağmalamasından korkuyor. Macron, OTP politikasını baltalamadan Fransa’nın sübvansiyonlu “gıda egemenliğini” savunacağına söz vererek imkânsızı başarmaya çalışıyor.
Macron, doğal olarak, tüm bunları kültür savaşları retoriğinde ifade ediyor ve kendisini Latinlerden şaibeli tavuk ithalatına karşı saf “Avrupa standartlarını” savunan bir şampiyon olarak gösteriyor. Söylemeyi “unuttuğu” şey, eğer düşük ücretli, standartların altındaki ekonomiler artık emperyalizmin süper sömürüsü için kolayca erişilebilir ve nerede ise bedava olmasaydı, tekelci kapitalizmin batacağıdır (yani Macron işsiz kalacaktı).
Fransız köylülerinin özellikle militan olması tesadüf değildir. Fransa, tamamen gelişmiş bir endüstriyi hala geniş ve etkili bir tarım tabanıyla birleştiriyor; ikincisi, OTP cömertliğinin önemli bir alıcısıdır. Ancak direnenler sadece Fransa’da değil, dizel yakıt sübvansiyonlarının kesilmesine karşı Almanya’daki ateşli protestolar, Avrupa çapında gösteriler dalgasını başlattı.
Macron‘un yorumları, Fransa’daki çiftçilerin artan maliyetleri, düşen karları ve Brüksel’in karbon emisyonlarını azaltmaya ve biyolojik çeşitliliği iyileştirmeye çalıştığı yeni düzenlemeleri protesto ettiği bir dönemde geldi. Benzer gösteriler, salı günü çiftçilerin önemli bir limanı kapatmak için harekete geçtiği Belçika’da da başladı. Alman çiftçiler aynı zamanda otoyolları da kapattı ve bir bakanın feribottan inmesini engelledi.
Çiftçilerin şikayetleri arasında yerel düzenlemeler ve AB düzenlemeleri yer alırken, Fransa, Polonya, Slovakya ve Romanya’da da Ukrayna’dan ithal edilen ucuz ürünlerin pazarlarına akın etmesine karşı çıkmaları vardı. Rusya’nın 2022’deki geniş çaplı işgalinin ardından AB, üretim maliyetleri daha düşük olan ve AB standartlarına uymak zorunda olmayan Ukrayna’dan tahıl ve ürünlerine yönelik gümrük vergilerini kaldırmayı kabul etti.
Çiftçileri rahatsız eden bir diğer konu olan Ukrayna’dan yapılan tarımsal ithalat konusunda ise Macron, bu konuyu zirvede gündeme getireceğini çünkü bunun “Avrupa tavuk ve yumurta pazarını istikrarsızlaştırdığını” söyledi. Komisyon yumurta, kümes hayvanı eti ve şekere kota getirilmesi yönündeki taleplere boyun eğdi.” (Fransa, Leila Abboud, Andy Bounds ve Alice Hancock’un çiftçi protestolarına cevap verilmesi için Brüksel’e baskı yapıyor, Financial Times, 30 Ocak 2024)
Çiftçilerin öfkesi çok sayıda provokasyonla daha da alevlendi: artan enerji faturaları, aşırı enflasyon, yükselen fiyatlar, yeşil kemer sıkma önlemleri, Ukrayna tahılının vergisiz ithalatı ve Rusya’ya yönelik yaptırımların bumerang etkisi bunlardan sadece birkaçı. Bunlar, temelde derinleşen aşırı üretim krizi ve Avrupalı çiftçilerin küresel pazarın dizginsiz güçlerine giderek daha fazla maruz kalmasından kaynaklanan ikincil nedenlerdir.
Kapitalizmde küçük çiftçiliğin geleceği yok. Onların gelecekleri sosyalizmdedir.
[TheCommunists.org’ta yer alan İngilizce orijinalinden Emre Sarıyel tarafından Direnişteyiz.Org için çevrilmiştir.]