Kıdem Tazminatı Fonu hazırlıklarının 2022’ye kadar süreceğini düşünürsek, o zamana kadar, yitirilmiş haklarımızın kazanılması için mücadele hattını oluşturmak, kırmızı çizgiyi biraz daha ileriye çizip, dayatılan gündeme göre hareket etmektense, kendi gündeminle sahaya çıkmak, meşru ve fiili mücadele hattını kurmak önümüzdeki en acil görev olarak duruyor…
Kıdem tazminatının fona devredilmesi tekrar gündemde. Bu sefer her zamankinden daha ciddi şekilde. Her zamankinden ciddi diyorum, zira bundan önce de defalarca gündeme geldi, rafa kalktı.
Kıdem tazminatı, işçiler açısından kazanılmış bir hak, patronlar için ise yük olarak görülüyor.
Seksenli yıllarda, kıdem tazminatı ile ev, araba, yazlık alan, iş kuran insanlar hatırlıyorum. Bugün böyle bir şey mümkün değil. 12 Eylül sonrasında kıdem tazminatına getirilen tavan, ‘en yüksek’ düzeyi belirliyor. Darbeciler, tavan ücretin üzerinde kıdem tazminatı ödemek isteyen patronlara ağır para cezaları öngörüyor. Bu maddeler hâlen yürürlükte.
Hak edildiği günden itibaren saldırılara uğrayan kıdem tazminatı hakkı, giderek daha dar bir kesimin hakkı haline geliyor. Örneğin, geçici işçiler, belirli süreli sözleşmeyle çalışan işçiler, elbette ki kayıt dışı işçiler bu haktan yararlanamıyor. İflas gösteren iş yerlerinden de tazminat almak, genellikle mümkün olmuyor. İş yasasında bulunan ve işçinin tazminatsız işten atılmasına olanak sağlayan maddeler var. Uzun dava süreçleri de işçileri bezdiren bir sebep. Kısacası, kıdem tazminatı, giderek alınması zorlaşan bir hale geliyor. Buna karşın hala patronların hedefinde.
İşin bir de fon tarafı var. Kasası boşalmış devlet, yeni bir fon ile nefes almak, sermayenin besleneceği yeni kaynaklar yaratmak istiyor. Kıdem tazminatı fonu (adı ve biçimi ne olursa olsun) bu yüzden önemli. Lakin bir sıkıntı var, patronlar, hiç bir şekilde bu fona kaynak aktarmak istemiyor. ‘Sosyal tarafların anlaşması gerekir’ denirken, daha çok patron örgütlerinin itirazları kastediliyor sanırım.
Dört koldan çalışma yürütülüyor kıdem tazminatını ortadan kaldırmak için. En son gündeme gelen, konunun ‘Ekonomik Bilim Kurulu’ oluşturularak çözüme kavuşması. Şu an yürürlükte olan iş yasası da böylesi bir bilim kurulu tarafından yazılmıştı. Ne diyelim, Allah esirgesin(!)
Bu seferki ciddi saldırının altını çizerek söylüyorum; kıdem tazminatı, birçok kez, “cambaza baktırmak” için kullanıldı. Kamuoyu, işçi örgütleri ve işçiler, kıdem tazminatı için ses çıkarırken hazırlanan torbalardan, kıdem çıkarıldı, başka hak gaspı içeren yasalar hayata geçti. Kiralık işçilik mesela. Her türlü esnek çalıştırmanın önünü açan düzenlemeler, işçinin iş güvencesini ortadan kaldıran, taşerondan beter sözleşmeli işçiliğin yaygınlaştırılması vb.
Şimdilerde, hazırlanan torbada, 25 yaş altı ile 50 yaş üzerine sözleşmeli işçiliği dayatan, nüfusun büyük bir kısmını iş güvenliği, kıdem tazminatı, yıllık izin gibi haklardan mahrum edecek tasarı gündemde.
“Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir”, kulağa hoş gelen bir slogan. Kırmızı çizgimizdir deyince buradan geri adım atmayız denmiş oluyor. Ama bu sefer, diğer saldırıların tali sorun haline getirilmesi durumu ortaya çıkabiliyor. Aslolan, hikayeyi bilen bilir; horozu vermemektir. Doğrusu, biz horozu çoktan verdik. Yine de, kurulacak ilk yerden barikatı kurup, mücadele hattının oluşturulması hayati önem taşıyor.
Kıdem Tazminatı Fonu hazırlıklarının 2022’ye kadar süreceğini düşünürsek, o zamana kadar, yitirilmiş haklarımızın kazanılması için mücadele hattını oluşturmak, kırmızı çizgiyi biraz daha ileriye çizip, dayatılan gündeme göre hareket etmektense, kendi gündeminle sahaya çıkmak, meşru ve fiili mücadele hattını kurmak önümüzdeki en acil görev olarak duruyor.
Kırmızı Çizgi! – İrfan Taşkıran
Kaynakİşçi Gazetesi