Devletle toplum arasındaki dolayımın ortadan kalktığı koşullarda denetlenemez, eleştirilemez, aşkın olma halinden söz ettiğimiz ve toplumda da “kutsal” sıfatı yakıştırılan devletten geçen haftalarda söz etmiştim. Rousseau ve çağdaşlarına rahmet okutacak bu sözleşmesizlikle malul olma halimizde, durmadan seçimlerle imtihan edilip rejimin değişik yüzlerinin hayatımızda zuhur ettiği günlerdeyiz, yeni bir seçim daha işte…
Sevgili Tanıl Bora bugün Birikim’de yayımlanan yazısında; “…Bu toplumu, yani asgari bir müşterek sorumluluğa dayanan, asgari bir eşitlik içinde birlikteliği, -olduğu kadarıyla, diye eklemeliyiz-, tutan ‘şeylerden’ biri, hem de önemli birisi, seçimdir. ‘Sistemin’ güvencesidir, işleyen bir supaptır. Bir gelecek tasavvurunu, umutları kısık ateşte tutar; sonunda dip tutsa da iştahlandırıcıdır. Olduğu kadar’ı, hep eklemeliyiz” diyor. Yazının en başında da tatlı olduğunu düşündüğü bir Napoli sözüne atıf yapıyor. Tabii kendisi buna “ata” sözü dese, dönem itibarıyla insanlar krallara alışık olsa da yazının sonunda seçilen kadın belediye başkanlarına atıfla kraliçelikten de dem vurmuş ama önce sözü anmalı: “Yarın yine borçlarım olacak ama bu akşam ben bir kralım.” Seçimin ertesi günü sokaklarda karşılaştığım herkesin yüzündeki gülümseme, bu sözü doğrular gibiydi, ancak kimse o günün 1 Nisan olduğunu hesaba katmamış olsa gerek. Sevgili Bora da zaten krallık/kraliçelik yanılsamasının ertesi güne kalmayacağını hesaplamış belli ki: “Bu seçimlerin, muhalifler, hoşnutsuzlar, yılgınlar üzerindeki duygusal etkisini, bununla tarif edebiliriz. Evet, yarın yine -düz ve mecazi anlamıyla- borçlar olacak, ama bir akşam, krallık…”
Uzun bir zamandır seçimlerle dalgalanan ruh halimizi bir kenara koyup, olan bitene daha dikkatli bakmanın zamanı geldi çoktan. Bizi bir arada tutacak olan seçimler olmamalı, çünkü tüm dünyada siyasi rejimlerin temel ve siyasal haklar alanında özgürlükleri hayli geride bıraktığı bir gerçek. Her yerde savaş, her yerde baskı… Hayli farklı bir yerden bakıyor olsak da, sayısal veri açısından her yıl izlediğim ve dünyada da verileri kabul gören demokrasi derecelendirme kuruluşlarından Hürriyet Evi (Freedom House, FH), dünyadaki siyasal rejimleri, temel haklar ve siyasal haklar alanlarındaki skorlarına göre, “özgür”, “kısmen özgür” ve “özgür olmayan” olmak üzere üç kategoriye ayırıyor. Türkiye epeydir özgür olmayanlar grubunda ve 2023 yılı rakamı 100 üzerinden 33.
Ergun Özbudun’un birkaç yıl önce ikinci baskısı yapılan ve Türkiye’nin özgürlükleri tümüyle gözden çıkaran değişimine de değinen “Otoriter Rejimler, Seçimsel Demokrasiler ve Türkiye” başlıklı kitabında yaptığı rejim sınıflandırmasında kullandığı “seçimsel” ifadesi çarpıcı geldiği için sizlerle de paylaşmak istedim. Son yıllarda sık sık deneyimlediğimiz seçimler, seçimlerin ardından hızla atanan kayyumlar, özellikle de 1 Nisan “şakası” kabilinden son seçimle birlikte Van’da yaşananlar tam da “seçimsel otoriter rejim” tanımlamasını hak ediyor. Bizi bir arada tutanın seçim olması ancak bir şaka olabilir. Bir arada durma ihtiyacımız olduğuna hiç kuşku yok, ancak seçimsel bir biçimin dışına çıkmak, seçim dalgalı duygu durumundan kurtulmak ve özgürlüklerimizi elimizden alanlara karşı dayanışmanın gücünü göstermek zorundayız.
Şehre giriş çıkışların engellendiği, valilikçe eylem yasağının gecikmeden ilan edildiği Van’ın ötesinde bu seçimsel otoriter rejimde seçmen taşımayla başaramadıklarını, araçsallaştırarak ortadan kaldırdıkları dolayımı aşıp her yerde tekrarlamaya çalışacakları aşikarken birlikte durmadığımızda o 33’ün de çok gerisine düşeceğimizi söylemek yanlış olmaz. Var mısınız özgür olmaya?