17’inci Karaburun Bilim Kongresi Feminist Cumartesi kapsamında düzenlediği “Politik bir mesele olarak çocuk ve aile” paneli A oturumu gerçekleşti. Kolaylaştırıcılığını akademisyen Yasemin Özgün’ün gerçekleştirdiği panelde sunumları ise akademisyen İrem Koç ve Kaldıraç yazarlarından İdil Özkurşun, LGBTİ+ Hareketinden Umut Güner, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Çocuk Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Türkmen, Psikolog Hatice Göz gerçekleştirdi.
Ailenin yeniden inşa edilmesi
“Ailenin enkazından kaçmak ve aileyi yeniden inşa etmek için açılma” başlıklı sunumu gerçekleştiren LGBTİ+ Hareketinden Umut Güner, ‘Kızılcık Şerbeti’ ve ‘Çukur’ isimli dizilerden örnekler vererek LGBTİ+ çocukların ve yetişkinlerin aile içinde yarım ve eksik görülen özelliklerle özdeşleştirilen karakterler arasındaki benzerliğe değindi. Kurgulanan ideal aile tanımının aslında gerçeklikle uyumlu olmadığını ifade eden Umut, 1990’lı yıllarda LGBTİ+’lara ailelerinden kaçmaları gerektiğini söylediklerini belirterek, “O dönem kadın hareketini de ailelerinden kaçan kadınlar inşa etti. Biz de LGBTİ+ danışanlarımıza aileden gerektiğinde uzaklaşmalarını tavsiye ediyoruz. Devlet de çocuğu en nihayetinde ailenin gözetimine sokuyor. Alevi Kürtler çocuklarına dışarda ‘Kürt’ olduğunu söyleme gibi şeyler söylüyor. Ama LGBTİ+ çocuklar evde de kendini gizlemek zorunda kalıyor” şeklinde ifade etti.
‘Kürt kimliğinin yok sayılması çocuklar üzerinden uygulanan bir politika’
Kapitalist modernite ve geleneksel yaklaşıma karşı üçüncü bir yolun mümkün olduğunu belirten Nuray Türkmen ise “Kürt coğrafyasında çocuk alanının sorunları” başlıklı sunumu gerçekleştirdi. Kapitalist ekonomi politikalarının yarattığı ekonomik krizlerin çocuklara etkisinin yanı sıra Kürt kimliğinin yok sayılmasına dair politikaların Kürt çocuklar üzerinden kurulmaya çalışılğını ifade eden Nuray, “Çocukları kuşatma altına alan Türkiye’nin kurucu kodlarını içeren politikalar, mültecilik göç ve savaş çocukların hayatında arka alanı oluşturuyor. Buna karşı oluşan direnişin Kürt çocuklarını politik toplumsal özne kıldığı, kendi sözünü söylediği bir alan oluşturuyor. Newroz’da Liceli çocuğun polis aracına alınarak Türk’sün dedirtilmeyi kabul etmediği için şiddete maruz kaldığı bir coğrafya Kürt coğrafyası” şeklinde konuştu.
‘Kürt çocukların sorunları ayrı ele alınmalı’
Basın üzerinden Kürt çocuklarının mağdur, korunmasız gösterilmesi ile inşa edilen bir hegemonik bakışın yer aldığını belirten Nuray, Türkiye’deki tüm çocuklarla ortak ve ayrışan sorunlarının olduğunu ifade etti. Kürt çocuklarının ayrı olarak ele alınması gerektiğini dile getiren Nuray, “Batı illerinde gece vakti eve panzer girse bunu münferit kaza diyebiliriz ama Diyarbakır’da her çocuk o panzerin neden evde olduğunun farkındadır” diye belirtti.
‘Ana dilde Kürt coğrafyasındaki deneyimlerin izleri sürülmeli’
Ana dilde eğitim sorununun çözümünde kurumların çalışmalarına yönelik sorunların varlığına işaret eden Nuray, toplumda ana dili hakim kılma çabasının bulunmadığını belirtti. Alternatif eğitimin değil bir hakikatin eğitimlerinin gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizen Nuray, “Siyasal ve toplumsal eğitim yaklaşımları konusunda çok fazla eğitim çalışması var. Bütünsel bir eğitim çalışması oluşturulmuş değil. Bütünsel, ilişkisel tutarlı bir yaklaşım yönünde coğrafyanın deneyimleri var ama henüz kavramsal çerçeve seti oluşturmuş değil. Ancak bu çabanın izi sürülmeli. Kürtçe nitelikli eğitim materyalleri yok. Branş derslerinde Kürtçe eğitim verecek eğitimci yok” diye ifade etti.
‘Okullar uyuşturucu satma merkezleri haline getirilmiş durumda’
Siyasal İslam’ın dini araçsallaştırarak istismar ettiğini ve özellikle kız çocuklarını bu alanlara bağlı kıldıklarını dile getiren Nuray, sağlık alanında ise bağımlılık yaşının 9’a kadar düştüğünü belirti. Okulların uyuşturucu satma merkezi haline geldiğini kaydeden Nuray, “Bağımlılıkla ilgili çalışmaların etki alanı dar. Genç intiharları artmış durumda ve nedeninin dijital taciz ve bağımlılık olduğu düşünülüyor. Savaşla beraber 5 yaş altında yüzlerce çocuk hayatını kaybetti. Piyasa odaklı psikoterapi merkezleri çok sayıda. Bunlar da pozitivist yaklaşımla eleştirel eğitim alanı daraltılarak travmatize çocukluk inşa ediliyor ve Kürt çocuklarının araştırma nesnesi haline getirdiği bir durum var” diye ifade etti.
‘Islah evlerinde çocuğa yönelik yoğun şiddet’
Mayınlar nedeniyle ölen yüzlerce çocuğun mevcudiyetine işaret eden Nuray, çocukların kriminalize edildiğini, alıkoyma şiddet gösterme çocuğa karşı erkeklik performanslarının sergilendiğini de belirtti. Çocukların ıslah evinde akran ve gardiyan şiddetine maruz kaldığını dile getiren Nuray “Fiziksel şiddet çok yoğun. Tutuklu çocukların serbest bırakılması için vurgu yapılabilir. Cezaevlerinde fabrika işçisi gibi çalıştırılıyorlar. Çocuklar kendilerini sahipsiz hissettiği için avukatlarla da konuşmuyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) başvurularında yoğun şiddeti görüyoruz. Ayrıca çocuk cezaevinin kendisi suçlu yaratıyor” diye dile getirdi.
‘Çocuklar kültür sanat alanından uzaklaştırılıyor, popüler sanat dayatılıyor’
Staj adı altında mülteci çocukların işçileştirildiğini belirten Nuray, çok sayıda çocuğun sokaklarda çalıştırıldığını ve iş cinayetleri ile sakatlanmaların yaşandığını dile getirdi. Kültür sanat kurumlarının kayyım atamalarıyla kapatılmasından sonra çocukların da bu alanlardan uzaklaştırıldığını belirten Nuray, “Diyarbakır’da Sur’un içine dek uzanan kurumlar kapatılınca kültür sanat çalışmaları orta sınıf mahallelerde devam etti. Sınıfsal işsizlik yeniden üretiliyor. Sanat sadece eğlence ve performans olarak görülen bir kurum. Bakanlıkların yerel yönetimlerin gençlik festivalleri ise artıyor. Devlet kendi popüler sanatını yaratıyor” şeklinde dile getirdi.
‘Çocuk üzerinden geliştirilen patriarkal bir politika var’
“Depremde çocuk olmak: Egemen çocuk algısı ve politikası karşısında çocuk odaklı bir deneyim olarak ‘Her yer çocuk” başlıklı sunumu gerçekleştiren Psikolog Hatice Göz 6 Şubat depreminin yaşattıkları, kapitalizm ve yıkım çağında ihtiyaç duyulan perspektifi yaratmaya çalıştıklarını belirtti. Çocukların yarım ve pasif olarak görüldüğünü belirten Hatice, “Bu çağlar boyunca böyle ama çocukların üzerinde geliştirilen bir sitem var. Patriarkal sistemin oluşumunda, ulus devlet inşasından dinlere kadar depremden ekolojik yıkıma, faşizmin kurumsallaşmasında çocukların yer aldığını görüyoruz. Çocuklarla ilgili her şey sınıfsal siyasal toplumsal. Doğrudan çocuğa çocuk olarak bakılında her şey neredeyse her zaman vicdani gibi değerlendiriliyor. Çocuk siyaset üstüdür deniyor ama çocuğun LGBTİ+ ya da Kürt, işçi veya Suriyeli olması onun önüne geçebiliyor” diye ifade etti.
‘Depremde politikasızlık bir politika olarak geliştirildi’
Hatay’da resmi rakamlara göre 50 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini ve çocuklara ilişkin verinin bulunmadığını ifade eden Hatice, deprem sonrası tüm toplum ne yaşadıysa çocukların da onu yaşadığını dile getirdi. Deprem sürecinde çocuk odaklı bir politikanın yürütülmediğini belirten Hatice, “Çok fazla çocuk hayatını kaybetti, yaralandı ve refakatsiz kaldı. Kayıp çocukları hepimiz medyadan da takip ettik. Hala DNA örnekleriyle kimsesizler mezarlığında çocuğunu arayanlar var. Çocuk cezaevindeki çocuklara ulaşılamadı. Aslında bu yıkımın ortasında politikasızlık da bir politikaydı. Beslenmeden korunmaya, istismardan barınmaya çok fazla ihlal yaşandı. Çocuklar hala güvenli olmayan yerlerde ve asbestli hava soluyor, eğitim ve sağlıktan faydalanamıyor. Bu sistemin arkasında örgütlü sermaye egemenlikler sisteminin çıkarları var” diye belirtti.
‘Çocukları dayanışmanın bir parçası haline getirdik’
Çocuklarla ilgili yardımların vicdan ila bağlantılı geliştirildiğini ifade eden Hatice, “Birileri bir şeyler verip gidiyor. Halkın çocuklar için yapmak istedikleri oyuncak gönderme şeker vs. Yardım odaklı yukardan aşağı yönelen şekilde devam etti. Deprem bölgesinde partilerden, sosyalist yapılardan bazı belediyelerden olumlu ilişkiler çıkı. ‘Her Yer Çocuk’ burada zaten 8 yıldır çalışıyordu. Ne sadece korkunç travmalar var ne de çocuklar oyuncakla yaşadıklarını unutur. Tersine her çocuğun kendine özgü ihtiyacı var. Biz onları bu dayanışmanın bir parçası yaptık. Bu süreç içinde Harbiye Samanağ ve Serinyol’da çocuk çadırları kurduk. Her gün aynı saatte rutin olarak 23 mahalle köy ve merkezde çalışmalar devam ediyor. Göç eden çocuklarla da ayrıca çalışılıyor. Oyun dünyayla ilişki kurma biçimi. Bu çocuk politikası karşısında bize gelen oyuncakları birlikte oynamak için kullandık. Kendilerini ifade etme araçları geliştirdik. İyileşmek biraz da böyle bir şeydi” dedi.
‘Çocukların yarının değil bugünün parçası’
Çocukların yarının değil bugünün parçası olduğunu deprem bölgesinde de göstermeye çalıştıklarını belirten Hatice, “Çocuklar yeniden inşanın parçası olabilirler. Akbelen’den Dikmece’ye çocuklar her direnişte var olabilirler” diye ifade etti.
Akademisyen İrem Koç ve Kaldıraç yazarlarından İdil Özkurşun da, “Çocuk istismarının kapitalist-emperyalist sistem içerisindeki yerinin incelenmesi” başlığı ile sunum gerçekleştirdi.
Ardından soru ve cevaplara geçildi.