Bel Air’da[1] eşyalı bir ev kiralamanın maliyeti nedir?
Ne zaman sorduğunuza göre değişir. Böyle bir ev sonbaharda aylık 15 bin 900 dolara ilana konmuştu. Bu kira bedeli akıl almaz yükseklikte. Yılda yaklaşık 200 bin dolara denk geliyor. Ancak, şimdi kiralamak isterseniz, 29 bin 500 dolar – yüzde 86’lık bir artışa denk geliyor.
Trey White, Pacific Palisades’te yaşayan bir gayrimenkul danışmanı. New York Times’a verdiği demeçte, Los Angeles yangınları başladığından beri “akıl almaz düzeyde yasadışı fiyat artışı” ile karşılaştığını söyledi.
Kaliforniya yasaları, ev sahiplerinin acil durumlarda kirayı yüzde 10’dan fazla artırmasını engellemektedir. Bir başka emlakçı Samira Tapia ise Altadena’da evi yanan bir aileye yeni bir ev bulmaya çalışıyor. Kullanmakta olduğu ilan servisinde “Los Angeles merkez ve San Fernando Vadisi bölgelerindeki 400’den fazla ilandan” “yaklaşık 100’ünün” kiralarını yasanın izin verdiğinin üzerinde yükselttiğini tespit etti.
Kiracıların Kaliforniya başsavcılığına ihbarda bulunma ve ardından davayı takip etme seçeneği var, ancak çoğu bunu yapmıyor. Anlaşılan o ki ev sahipleri, yeni bir ev bulma konusunda çaresiz kalan ailelerin yaygara koparmadan ödeme yapacağına güveniyor. Hafif yaptırım tehdidi, ev sahiplerinin temel ekonomik güdülerini alt etmeye yetmiyor.
Afet fırsatçılığı, kapitalist konut piyasalarının temel dinamiklerinin Los Angeles’ta kötü bir durumu daha da kötüleştirmesinin yollarından sadece biri. Katya Schwenk’in yazdığı gibi, felaketin en başta bu kadar şiddetli olmasının nedenlerinden biri, müteahhitlerin orman yangınları için ‘çok yüksek riskli’ olarak belirlenen bölgelerde daha fazla ev inşa etmeye zorlanmasıdır. Tıpkı rantçı ev sahiplerinde olduğu gibi, bu müteahhitlerin temel piyasa teşvikleri diğer tüm hususların önüne geçmiştir. Bunun sonucunda da kentsel yayılma “yangına meyilli ormanlık alanlara giderek daha fazla girmektedir.”
Bu sırada orman yangını riski arttıkça, kâr amacı güden yangın sigortacıları da zararlarını giderek daha fazla azaltmaktadır. Örnek olarak, şu anda büyük ölçüde tahrip olmuş olan Pacific Palisades Mahallesi’nde State Farm şirketi geçtiğimiz temmuz ayında 1.600 poliçeyi iptal etti. Şirket Los Angeles’ın başka yerlerinde de birkaç bin poliçeyi daha iptal etti. Kimi ev sahipleri ve kiracılar, Kaliforniya’nın son çare yangın sigortacısı olan Kaliforniya Sigorta Gereksinimlerine Adil Erişim (FAIR) Planı’ndan aldıkları daha az teminat için dört kata kadar daha fazla ödeme yapmayı göze aldılar, ne var ki 7 Ocak’tan bu yana yanan pek çok ev muhtemelen sigortasızdı.
Liberteryen dergi Reason’da yazan Christian Britschgi, temel sorunun devlet düzenlemelerinin sigortacılara “risklerini dengelemek için daha yüksek primler talep etme esnekliği” sunmaması olduğunu savunuyor. Bir başka deyişle, orman yangını riski arttıkça primleri daha da yükselterek tüketicilerin kanını emmelerine izin verilirse sigortacılar buralarda tutunabilir.
Muhtemelen öyledir. Ancak bu, faturayı ödemek zorunda kalan insanlar için oldukça kötü bir seçenektir. Bu tür vakaların hepsindeki daha temel sorun, müteahhitlerin, ev sahiplerinin ve sigortacıların, genellikle bu evlerde yaşayan insanların çıkarlarıyla sert bir şekilde çatışan çıkarlarının acımasızca peşine düşmesi için her türlü teşvike sahip olduğu özel konut piyasalarının temel dinamikleri ile ilgilidir. Bu normal zamanlarda yeterince kötüyken bunun gibi acil durumları çok daha kötü hale getiriyor.
Bütün toplumların barınma ihtiyacını karşılamanın yollarını bulması gerekir- ancak bu görevin kâr amacı güden piyasa aktörlerine verilmesi gerektiğini dikte eden bir doğa kanunu yoktur. Doğal afetlerde evleri yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan insanların risklerini en aza indirmek gibi toplumsal açıdan gerekli bir görev yerine getirilmelidir. Elbette bu görevin State Farm gibi şirketler tarafından yerine getirilmesi gerekmiyor.
“Gayrimenkul lobisi” diye bir şeyin olmadığı, konut yoğunluğunun çok daha dikkatli ve bilinçli bir şekilde yönetilebildiği ve ev inşa eden insanlarla içinde yaşayan insanlar arasına tam anlamıyla rant peşinde koşan bir aracı olarak giren bir ev sahipleri sınıfının olmadığı sosyalist bir gelecekte konut nasıl bir şeye benzerdi?
Bu sistemin neye benzeyeceğine dair tüm ayrıntıların önceden hesaplandığını iddia etmek aptallık olur. Kuşkusuz, kentsel konutların düzenli olarak yetersiz olduğu ve birden fazla ailenin genellikle daireleri paylaşmak zorunda kaldığı Sovyet tarzı devlet sosyalizminin tarihi ilham verici değildir. Batılı sosyal demokrasiler daha iyi (daha az radikal olsa da) modeller sunmaktadır. Örneğin İsveç’te kiracıların yarısı belediyeye ait konutlarda yaşamaktadır. Avusturya’nın Viyana kentinde bu oran, iki savaş arası dönemde sosyalistlerin önderliği sayesinde yüzde 62’dir. (Viyanalı bir sosyal konut sakininin dediği gibi, “Bizim burada sadece zengin insanların iyi koşullarda yaşaması gerekmediğine dair kadim bir fikrimiz var.”)
Amerika Birleşik Devletleri’nde toplu konutları çok yoksullar için ekonomik olarak ayrıştırılmış konutlar olarak düşünmeye alışkınız (ve dolayısıyla aşırı yoksulluğa eşlik eden sosyal sorunların merkezi), ancak İsveç ve Viyana gibi örnekler bunun böyle olmak zorunda olmadığını gösteriyor. Herkese açık toplu konutlar inşa edebiliriz ve etmeliyiz. Bu tür sosyal demokrat modeller, mümkün olanın en uç sınırı olarak da görülmemelidir. Şüphesiz ki insanlığın ev sahipleri olmadan nasıl yaşayacağını bulması, kapasitesinin ötesinde değildir.
Aynı zamanda, özelleştirilen konut piyasalarının temel patolojilerinin, gereksinimlerin arttığı bir dönemde korkunç sonuçlar doğurduğu da açıktır. İlk örneğe dönecek olursak, acil bir durumda kira artışlarını sınırlamak gibi mevzuat düzenlemeleri, yasaları çiğnemek için teşvikler bu kadar güçlüyken ve yakalanma şansı bu kadar zayıfken işe yaramıyor.
Çok daha iyi bir yaklaşım, Los Angeles Belediyesi’nin gerekirse kamulaştırma yetkisini kullanarak binaları kendisinin satın alması ve mümkün olduğunca çok sayıda Los Angeleslıya kamusal barınma imkanı sunmaya başlaması olacaktır. Bu keskin bir rota değişikliği olacaktır. Ancak yangınlar nedeniyle binlerce insan sokaklara dökülmüşken ve ev sahipleri ile emlakçılar bu insanların ellerindeki her şeyi almaya hazırken, belediyenin yeni bir şey denemesi için bundan daha iyi bir zaman olamazdı.
* Ben Burgis, Jacobin’de köşe yazarı, Rutgers Üniversitesi’nde felsefe profesörü ve Give Them An Argument adlı YouTube programının ve podcastin sunucusu. Yazarın son kitabı Christopher Hitchens: What He Got Right, How He Went Wrong, and Why He Still Matters.
Dipnot:
[1] Los Angeles’ın batı yakasında bir yerleşim bölgesi
[Jacobin’de yer alan İngilizce orijinalinden Ezgi Ceylan tarafından çevrilmiştir.]