Kaldıraç Hareketi’nin düzenlemiş olduğu “15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi” etkinliğinde Kaldıraç adına Ülkü Gündoğdu’nun yaptığı konuşmada, “Demiri, çeliği üreten, kurşunu döken biz isek, mesele bizim için bir merminin fiyatından farklı bir şey olsa gerek” denilerek altı çizildi.
“SMA’lı bebeklerin annelerini dilendiren, dilenciliği bizzat örgütleyen bir devlet…”
“SMA’lı bebeklerin annelerini dilendiren, dilenciliği bizzat örgütleyen bir devlet, kapitalist devlet. Muhtaç olmayı dayatıyor bize. Muhtaçlığı güzellerken bir yandan, hiç mi hiç sıkılmadan, sakınmadan kendi sofralarını, giysilerini, tatillerini, daha önce adını bile duymadığımız meyvelerden yaptıkları içeceklerini, saraylarını, yalılarını sokuyorlar gözümüze.
“Bir de bu gözle mi baksak, diyorum Boğaz’a? Hangi yalı kimin, hangi “hanedan”ın soyunun?..”
Düşündünüz mü hiç “Boğaz turu” ne demek? Adamın oturduğu yalıyı görmek, bunların yaşadığı hayatın ihtişamını hayal dahi edemeyerek boş boş bakmak için üste para vermek demek!.. Bir de bu gözle mi baksak, diyorum Boğaz’a? Bir de bu gözle baksak, diyorum. Hangi yalı kimin, hangi “hanedan”ın soyunun?..
“Neresi peki vatan?… Arapça konuşan insanları aşağıladığın, aşağılatıldığın yer mi?”
Bu ülkenin milli marşının bir yerinde diyor ki; “Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ/ Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.” Yani Allah canımı, sevgilimi, herşeyimi alsın, yeter ki vatana hasret olmayayım. Neresi peki vatan? Kendi götündeki yırtık dona bakmadan, seni, aynı senin gibi olan, aynı boktan hayatı yaşayan, aynı enkazın altında kalan ama mesela Arapça konuşan insanları aşağıladığın, aşağılatıldığın yer mi? Neresi?
“Çocuğa veremediğimiz harçlığı, ev kirasını konuşuyoruz”
Burada bulunan, bulunmayan, emek veren, üreten, emek gücünü satmadan hayatta kalamayacak olan ayrımsız herkes; “dünyanın şurasını da görelim, büyülü gerçekçilik ve müzik, evren nasıl da sınırsız vs.” diye düşünebilecek iken örneğin, burada bulunan, bulunmayan, üreten, çalışan, emekçi olan, ayrımsız herkes, biz yani, bir kilo çayın fiyatını, asgarî ücreti, artık evimize daha az giren peyniri, zeytini, para yetmediği için market kasalarının önünde bıraktığımız mesela pirinci konuşuyoruz, çocuğa veremediğimiz harçlığı, ev kirasını…
“Mesele bizim için bir merminin fiyatından farklı bir şey olsa gerek”
Hatırlayanlar olacaktır; 20 yıllık başkan, haşmetli reis, zamanın birinde domates, patlıcan, sivri biber, patates soranlara “bir merminin fiyatı nedir?” demişti bir seslenişinde. Bunu, bizim önderlerimizin Mahir’in, Deniz’in, İbrahim’in resimlerinden dahi ödü kopan, bir sıkımlık canı olan devlet, bize en yetkili ağızlardan sormuştu ya; ben şimdi devlet katında hiç, yetkisiz bir ağız olarak soruyorum: Sahi bir mermi kaç para? Demiri, çeliği üreten, kurşunu döken biz isek, mesele bizim için bir merminin fiyatından farklı bir şey olsa gerek. Bir düşünün derim.
Sözün özü; “işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur” ve şairin dediği gibi “bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak.”
Toplanın, bizim sıramız geldi!”