- Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iddiaları, devletin failleri koruması, yargının işlevsizliği konularıyla kadınlar kapsamları bir saldırıyla karşı karşıya fakat bir yandan da tüm bunlara karşı sokaklara çıkıp hakları ve hayatları için mücadele ediyorlar. Bu tablo içinde siz yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizce bugün kadınların ruh hali nedir?
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile artan yoksulluk, adaletsizlik, yaşanan kadın kırımı birbirinden ayrı okunacak durumlar değil. Hatta bu durumun sadece Türkiye ile sınırlı olmadığı bir gerçek. Dünyanın dört bir tarafında artan sağcılığın, milliyetçi, cinsiyetçi, militarist erkek aklın yayılışı gözlemlenmektedir. Sıkışan ve kendi içinde çözümsüzlük krizini yaşayan kapitalizmin kendisine alternatif ve tabi ki düşman gördüğü güçlere pervasızca saldırısını görüyoruz. Kadınlar, yaşamın tüm toplumsal değerlerinin ilk kurucusu olan kadınlar, bu kaotik krize karşı en büyük muhalefet gücüdür. Öyle ki hayatları, bedenleri, özgürlükleri, doğaları ve kültürleri için tüm baskılara rağmen sokakları, alanları terk etmeyerek sözlerini taleplerini yükseltmeye devam ettiler. Polonya’dan Rojava’ya, Şili’den Türkiye’ye dört bir yanda kadınlar direniş renklerine büründüler. Kazanımların savunuculuğunu yapan cesaretleri selamladılar. Kadınların ruh hali tam da böyledir. Kazanımlarından vazgeçmeyerek hatta büyüterek ilerleyecektir. Örgütlenen bu erkek iktidarının evlerden işyerlerine, üniversite kampüslerine tüm yaşam alanlarına sızdırıldığını her gün biliyor ve yaşıyor. Üstelik devletin cezasızlık politikalarından, kadın düşmanı politikalarından faillerin cesaret aldığını biliyoruz. İktidar faillere ortak olmaktan vazgeçmeli, kadın kazanımlarını hedef almaktan vazgeçmeli çünkü kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyecek!
- Devletin ve erkeklerin kapsamlı saldırıları karşısında kadınlar bir arada olmaktan, yan yana mücadele etmekten, birbirlerinden güç alıyorlar. Sizce bugün kadınların örgütlülüğünün durumu nedir? Bir kadın örgütü olarak kadınların örgütlenme biçimlerine ve yaklaşımlarına ilişkin fikirleriniz, politikalarınız nelerdir?
Kadınlar bu saldırı cenderesine maruz kalırken şiddet kendini çok yönlü kılıyor fakat yöntemlerini çoklu kılarken kadınları hiç ayırmadan şiddet uyguluyor. Her renkten, ırktan, eğilim ve inançtan kadınlar erkeklik karşısında eşitleniyor. Şiddetin biçimleri bölgelere ve çıkarlara göre özel savaş konsepti ile ilerletiliyor. Hal böyle iken kadınların birleşip mücadele etmekten başka yolu da kalmıyor. Böylesine örgütlenmiş kapsamlı ve sistematik şiddetin aşılması için bütünlüklü, ilkeli ve çoğunluğu esas alan bir mücadeleye ihtiyaç var. Dönemsel ve taktiksel bir birleşme değil, stratejik uzun soluklu bir yol haritasına ihtiyaç var. Bizlerin de yaklaşımı kadınların bu sistem karşısında 3. yol olduğu gerçeğidir. Tüm farklılıkları aynı cephede ortak amaçta buluşturmak kadın özgürlük sorununu çözüm kavuşturacaktır. Elbette ki bugün kadın mücadelesinin eksik, yetmez, süreci karşılayamayan durumları da açığa çıkıyor. Fakat kabul görülmeli ki sistemin bu kadar kriz yaşadığı ve toplumu kendine mahkûm etmeye, dört duvarlara sıkıştırmaya çalıştığı bu dönemde kadınlar en büyük muhalefet gücüydü. Güçlenerek, birbirini görerek, kutuplaştırma ve ayrıştırmaları dışında bırakarak büyüyor; bu olumlu bir gelişmedir. Bizler de 3.yolu büyütmeyi esas alarak bu yola öncülük etme, üstüne düşen rol ve misyonu yerine getirme perspektifi ile ilerliyoruz.
- Son olarak, bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin yürütülen mücadeleyi nasıl değerlendiriyor, bu sürecin nasıl kazanımları olacağını düşünüyorsunuz? Sözleşmeye ilişkin kararnamenin geri çekilmesi ya da sözleşmenin uygulanması sizce nasıl bir yol ile mümkün?
İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmaya başlandığı ilk günden itibaren kadınlar her yeri direniş alanlarına çevirdi. İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğu, neden gerekli olduğu, uygulandığında ve uygulanmadığında nelere sebep olduğunu her yerde haykırdılar. İnsanların pandemide ve hapsedildiği pandeminin bir baskı aracına dönüştürüldüğü bir atmosferde kadınların mücadelesi toplumsal diğer muhalefet alanlarına da cesaret aşıladı. Tekçilik karşısında her kesimden kadının bir arada ortak talepte buluşması çok önemli bir eşiktir. Uzun vadede en büyük kazanım tüm kadınların ortak hatta mücadelede buluşmasıdır. Çünkü biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi tartışılmaya açılmadan önce de etkin uygulanmıyordu ve cezasızlık politikaları hakimdi. Sözleşmeden çekilmemeyi sağlamak temel hedef değil. Temel hedef kadına şiddeti durdurmak, İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulatmak. Türkiye’nin sözleşmeden çekilmekten vazgeçiyoruz söylemi bir kazanım olarak görülmemeli. Esas kazanım “İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulayacağız” söylemini yaratmak olmalı. Ve hatta esas olan şiddeti besleyen tüm erk akıl politikalarına son vererek kadın politikaları üretmek olmalı. Bunun sağlanması için tek bir yol var; kazanımları direnişle alan direnişle savunur, korur anlayışıdır. İktidara geri adım attıracak yol çok yönlü, çok halklı, tüm muhalefet odaklarını birleştiren bir yoldur. Yani işin özü 3.Yoldur. 3.yol kararlı ve ilkeli, birleşerek büyüyen, toplumu zihinsel değişime tabi tutan, demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü yoldur. Özü itibariyle kadın mücadelesinin kendisidir.