21.8 C
İstanbul
16 Eylül Pazartesi, 2024
spot_img

Kadın örgütleri İstanbul Sözleşmesi sürecini değerlendirdi – Mor Dayanışma

  • Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iddiaları, devletin failleri koruması, yargının işlevsizliği konularıyla kadınlar kapsamları bir saldırıyla karşı karşıya fakat bir yandan da tüm bunlara karşı sokaklara çıkıp hakları ve hayatları için mücadele ediyorlar. Bu tablo içinde siz yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizce bugün kadınların ruh hali nedir?

İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararı, içinden geçtiğimiz politik atmosferde baraja en çok çarpan konulardan biri olarak önümüzde duruyor. Türkiye’de uzun soluklu ve çok güçlü bir mücadele hattı olan kadınların ve LGBTİ+’ların barajına.

İktidar bloğunun faşizmin kurumsallaşması yönünde attığı adımların yanı sıra; zaten hâlihazırda patriyarkal, homofobik, heteroseksist, göçmen düşmanı olan hükümet gaza basmakta ve el yükselterek Türk-İslam sentezli yeni rejimin inşasında hukuksuzca ilerlemeye çalışmakta. 15 Temmuz’da ortaya çıkan devlet krizine ek olarak ekonomik kriz ve pandemi krizi de devletleşen iktidar bloğunu, elindeki her koşula rağmen, köşeye sıkıştırmış durumda. Son süreçte mafya-devlet-çete ifşalarıyla da ayyuka çıkan patriyarkal kapitalist çıkar ilişkileri içerisinde kaybedilen kadınları, hasıraltı edilen taciz, tecavüz vakalarını bir kere daha görmüş olduk.

Fakat her gün en az iki kadının erkekler tarafından katledildiği, LGBTİ+’lara yönelik saldırıların arttığı, çocuk istismarı af yasa tasarısının 2016’dan bu yana tekrar tekrar ısıtılıp meclise getirildiği bu ülkede hayatları ve hakları için mücadele eden milyonlarca kadın ve LGBTİ+’lar için “tak etti artık” eşiğinde olduğumuzu düşünüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin etkili ve eksiksiz bir şekilde uygulanmaması sonucunda artan erkek şiddeti, kadın ve LGBTİ+ cinayetleri, çocuk istismarı ve hak gaspları hükümetin erkek egemen politikaları ile tırmanırken; kadınlarda ve LGBTİ+’larda biriken öfkenin umut ve mücadele dolu olduğunu da görmek lazım. Çünkü tırnaklarımızla kazıyarak kazandığımız haklarımızdan da” başka bir hayat mümkün” diyerek verdiğimiz mücadelemizden de vazgeçmeye niyetimiz yok.

  • Devletin ve erkeklerin kapsamlı saldırıları karşısında kadınlar bir arada olmaktan, yan yana mücadele etmekten, birbirlerinden güç alıyorlar. Sizce bugün kadınların örgütlülüğünün durumu nedir? Bir kadın örgütü olarak kadınların örgütlenme biçimlerine ve yaklaşımlarına ilişkin fikirleriniz, politikalarınız nelerdir?

Kadınların kurtuluş mücadelesi, feminist mücadele kendisini birçok farklı biçimde var ediyor. Erkek egemen sistemin içerisinden çıkıp bu sistemi kadınların lehine değiştirmek, yıkmak isteyen kadınların, özgürleşme yolunda yarattıkları kadın hareketinin bütünlüklü politik ideolojisi olan feminizm, bireysel-kollektif bir çaba süreci olarak 21. yüzyılı dönüştürmekte. Kadınların örgütlülüğü her ne kadar temelde toplumsal cinsiyetten kaynaklı özgül bir ezilmişlik biçiminden doğru görülse de hem patriyarkanın hem de kapitalizmin türlü sömürü biçimleri örgütlenme ihtiyaç ve pratiklerini daha somut ve güçlü hale getirmiştir. Zamanın ruhunu ve ihtiyaçlarını gören yerden kurulan ittifak alanları; feminist kollektif öznelerin ve örgütlerin kollektif aksiyon içerisinde tarihin akışına müdahalesini, şimdiyi ve bu şekilde geleceği inşasını güçlendiriyor. İstanbul Sözleşmesi için verilen mücadele; uzun zamandır bu minvalde yol alındıkça güç ve deneyim biriktiren bir ittifak alanı oldu mesela. Fakat örgütlü ve kurumsallaşmış erkek egemenliğine karşı verdiğimiz mücadele; pandeminin sınıfsal gerçekliğiyle de yeniden ateşli tartışmalar açan “neden sosyalist feminist bir mücadele” sorusunu da kadın hareketinin önüne tekrar getirdi. Yerellerde, mahallelerde, fabrikalarda örgütlenen Mor Dayanışma’nın yerel meclis çalışmaları, kadın dayanışma ağını yayması, il bazlı hukuk, sağlık, psiko-sosyal destek komisyon çalışmalarının hızlanması, pandeminin üçüncü ayında başlayan “Harekete Geç” ve “Güvende Değiliz” kampanya çalışmaları bu süreçte derinleşen ekonomik krizden ve erkek şiddetinden en çok etkilenen kadınların örgütlü mücadeleye katılmasını sağladı. Patriyarkal kapitalizmin “aynı gemideyiz”, “biz bize yeteriz” , “kadın cinayetleri azaldı/tolere edilebilir” politikalarına karşı verdiğimiz sosyalist feminist mücadele ve kadınların kendi sözünü söyleyebileceği, karar mekanizmalarında yer alıp özne olabileceği mekanizmaların varlığı; umudu, kurtuluşu gelecekte öylesine bir zamana bırakmadığımızı gösteriyor.

  • Son olarak, bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin yürütülen mücadeleyi nasıl değerlendiriyor, bu sürecin nasıl kazanımları olacağını düşünüyorsunuz? Sözleşmeye ilişkin kararnamenin geri çekilmesi ya da sözleşmenin uygulanması sizce nasıl bir yol ile mümkün?

İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin yürütülen mücadele; AKP hükümetinin ve devlet krizi içerisinde pastadan en büyük payı almaya çalışan birçok kliğin yıllardır sürdürdüğü cinsiyetçi, ayrımcı, homofobik, heteroseksist, ırkçı politikalarına karşı da yürütülüyor. Her ne kadar İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında yeniden “yerli ve milli” vurgusunu kullanmaya başlasalar da kendilerinin “en yerli ve milli” erkek şiddeti, mafya-devlet ilişkileri ve her türlü zorbalıkları; başka bir sözleşme saçmalıkları ya da önümüze getirecekleri herhangi başka bir uygulama ile üstü örtülemeyecek durumda. Mafya-devlet-çete çıkar ilişkileri içerisinde yağmalanan doğal alanlar, hiç edilen milyon dolarlar, sermayedarlara verilen karşılıksız krediler, peşkeş çekilen araziler, faili belli kadın cinayetleri, tacizler, tecavüzler ortaya çıkarken; kadınlara hala parmak sallamaya çalışan, işsizliğe, yoksulluğa razı olun, akşam pazarları daha ucuz, oraya gidin diyen, kadın cinayeti faillerini serbest bırakan hükümet meşruluğunu yitirmiştir. Bu süreçte kadın hareketinde yan yana gelen dinamiklerin bunları ifşa eden ve karşısında politikalar yürüttükleri yerden kazandıkları deneyimler; kollektif eylemliklerin, iradenin ve cüretin tarihe yazılacağı bir süreç olacaktır. Tek adamın, tek bir gecede aldığı bir kararın hukuksuzluğu ülkenin her yerinden fışkıran hukuksuzluk, cezasızlık, yolsuzluk, riyakârlık, erkek şiddeti ile at başı giderken; kadınların, LGBTİ+’ların verdiği bu mücadele hayatlarına ve haklarına sahip çıkma mücadelesidir, onur mücadelesidir.

Kararın geri çekilmesi için yapılacak 19 Haziran İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz mitingi ve 1 Temmuz eylemi tüm kitleselliği ile birçok bileşeni yan yana getirecek. Fakat kadın hareketinin mücadeledeki tutumu sadece Avrupa Konseyi’nin 1 Temmuz’da bu karara dair vereceği cevap üzerinden şekillenmiyor. Zaten hâlihazırda yıllardır uygulanmayan sözleşmenin uygulanması için kurulan yerel platformlar, kampanya grupları ve yapılan onlarca faaliyet devam ediyor ve ayrıca Türkiye’nin her yerinde hayatı durduracak başka birçok şeye de ihtiyaç duyuyor. Ekoloji eylemlerinden kent meydanlarını dolduran yoksulluk karşıtı kitlelere, Kod-29 grevlerinden mafya-devlet ifşa eylemlerine kadar bütün toplumsal ayaklanmaların en önünde kadınların yer alıyor olması nasıl ki tesadüfi değilse; halkçı, anti-kapitalist alanlara, barolara, sendikalara, meslek odalarına da “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz” mücadelesindeki tarihsel sorumluluklarını hatırlatmamız tesadüf olmayacaktır.

 

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol