5.7 C
İstanbul
26 Kasım Salı, 2024
spot_img

Kadın örgütleri İstanbul Sözleşmesi sürecini değerlendirdi – Ekmek ve Gül

  • Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iddiaları, devletin failleri koruması, yargının işlevsizliği konularıyla kadınlar kapsamları bir saldırıyla karşı karşıya fakat bir yandan da tüm bunlara karşı sokaklara çıkıp hakları ve hayatları için mücadele ediyorlar. Bu tablo içinde siz yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizce bugün kadınların ruh hali nedir? 

İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar, sözleşmenin imzaya açıldığı ilk günden itibaren çeşitli cemaat tarikat çevreleri tarafından dillendiriliyordu. En başta, kısık sesle, çekingen bir dille yapılan bu saldırılar, AKP hükümetinin seneler içinde yürüttüğü halk düşmanı politikalar sonucunda halk nezdinde desteğini kaybetmesi ve bu türden çevrelerle göbek bağından akacak kana daha çok ihtiyaç duyar hale gelmesi nedeniyle giderek daha açıktan dile getirilir oldu. Ve hatta pazarlık konusu haline getirildi. Zaten AKP nezdinde de bu sözleşme, ardından çıkarılan 6284 sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası ve bir dizi yasal düzenlemenin çok istenerek, tümüyle rıza gösterilerek onay verilen haklar olduğunu da hiç düşünmüyorum. AKP iktidarı bu değişiklikleri, o dönem AB üyeliği süreci ve uluslararası alandaki yönelimleri nedeniyle yapmak durumunda kaldı. Bunda, kadın hareketinin mücadelesinin de büyük bir etkisi vardı. Dolayısıyla, halkın büyük çoğunluğunun ekonomik darboğazda kendi haline bırakıldığı, dış politikada iyiden iyiye yalnızlaştıkça, yürüttüğü yayılmacı savaş politikalarıyla yanlış üstüne yanlış yapmasının üstünü iç politikada gerginliği tırmandırarak örtmeye çalıştığı, 2015’ten bu yana tek adam rejimi için olağanüstü adımları hızlandırdığı, pandemiyle birlikte de yürüttüğü yanlış politikalarla halk desteğini iyiden iyiye kaybettiği süreçte, bekasını korumak adına pazarlık içine girdiği çevrelerin “hassas” noktalarına daha çok yanıt verir, bu gerici çevrelerin isteklerini devlet söylemi haline getirir oldu.

İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini şiddetin esas nedenlerinden biri olarak ortaya koymasıyla, şiddeti önlemek için öncelikle her alanda eşitliğin garanti altına alınmasını söylemekle, devlete bunun için kapsamlı yükümlülükler getirmesiyle önemli bir belge. Bu çevreler ve iktidar tam da buna saldırıyor. Eşitlik hakkına… Bu, kapsamlı saldırıların özünü oluşturuyor. Eşitlik hakkının ortadan kaldırıldığı bir düzende çocuk istismarının da, LGBTİ’lere yönelik yaşam hakkı ihlallerinin de, nafaka hakkının gaspından zina tartışmalarına kadar pek çok temel meselede korkunç düzenlemelerin yeniden piyasaya sürülmesinin de kolaylaştığı aşikâr. Kadınlar ve LGBTİ’ler bunun elbette farkında.

Toplumun da, korkunç derecede artan ve vahşileşen şiddet karşısında iktidarın yapmadıklarıyla ve hatta failleri teşvik edişiyle bu suçun ortağı olduğuna ilişkin genel bir değerlendirmesi var. AKP’ye oy veren kesimlerde de adaletsiz yargı kararlarının, çocuk istismarcılarının önünün açılmasının, evlilik yaşının düşürülmesine yönelik iktidar girişimlerinin yarattığı büyük bir öfke ve eleştiri var. Tam da bu nedenle, sözleşmeye yönelik asılsız ithamlar, karalama kampanyaları, “kendi sözleşmemizi yaparız, örfümüze âdetimize uygun olur” söylemleriyle toplumsal algı değiştirilmeye çalışıldı. En geri değerlere seslenerek, farklı kesimlerin yaşam haklarına yönelik henüz toplumsallaşamamış fikirlere oynadı iktidar. LGBTİ düşmanlığını, kadın düşmanlığını körükledi. Buna rağmen, kadın hareketinin gerçekleri anlatmak ve savunmak konusundaki müthiş ısrarı, ortak hareket etme koşullarını sonuna kadar zorlamaları, tartışmayı en geniş kesimlere ulaştırma konusunda kadın hareketi içindeki çeşitli öznelerin çabası ve mücadelesi, İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırılmasıyla başka çok temel haklara yönelik saldırıları da artıracağı bilgisini olabildiğince yaygınlaştırdı. Olabildiğince diyorum; çünkü pandemi koşulları ve bu koşullar bahane edilerek yapılan yasaklamalar, kısıtlamalar en geniş tartışma ve buluşma olanaklarını da zorlaştırdı. Buna rağmen, özellikle 20 Mart’ta tümüyle hukuksuz ve antidemokratik biçimde alınan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından illerde irili ufaklı eylemler, etkinlikler, çalışmalar hiç durmaksızın devam etti.

 

  • Devletin ve erkeklerin kapsamlı saldırıları karşısında kadınlar bir arada olmaktan, yan yana mücadele etmekten, birbirlerinden güç alıyorlar. Sizce bugün kadınların örgütlülüğünün durumu nedir? Bir kadın örgütü olarak kadınların örgütlenme biçimlerine ve yaklaşımlarına ilişkin fikirleriniz, politikalarınız nelerdir?

Türkiye, her bakımdan büyük gerilimlerin, her alanda birikmiş sorunların ve ekonomiden ekolojiye, yolsuzluklardan mafya-devlet ilişkilerine çok çeşitli alanlarda çok büyük meselelerin her gün büyüyerek karşımıza çıktığı bir ülke. Bütün bu büyük sorun alanlarının gündelik hayata yansıması, özellikle hayat gailesi her gün büyüyen yoksul emekçi kadınların hem yaşam zorlukları hem de giderek ağırlaşan çalışma koşullar nedeniyle olan biten konusunda tepki gösterme olanaklarını da zayıflatıyor. İktidarın biraz da buna güvendiğini, birlik olma, yan yana gelme, tepkisini gösterme olanakları giderek daraltılmış geniş halk kesimlerinin en geniş birliktelikle ses çıkarma koşullarını yok etmesinin ve son sürat saldırmasının da bundan olduğunu düşünüyoruz. Önümüzde, en temel yaşamsal haklarımıza sahip çıkma meselesini toplumsallaştırma, ev ev, mahalle mahalle, iş yeri işyeri yaygınlaştırma meselesi var. Hiç durmadan sürdürdüğümüz eylemliliklerimizin, sözümüzü meydanlarda haykırma ısrarımızın sonuç alıcı olabilmesinin koşullarından birinin bu olduğunu düşünüyoruz.

Biz, Ekmek ve Gül olarak ağırlıklı olarak işçi kadınların, yoksul emekçi kadınların dayanışma ve örgütlenme ağıyız. Memleket gündemine, kadın hareketi içindeki tartışmalarımıza, siyasetten ekonomiye her alandaki gelişmelere işçi ve emekçi kadınların yaşadıkları, deneyimledikleri, gözlemledikleri, söyledikleri üzerinden yanıt vermeye çalışıyoruz. Doğal olarak da zorlukları da, kolaylaştıracak olanı da işçi ve emekçi kadınların gündelik yaşam pratikleriyle tartıyoruz. Bugün örgütlülük olanakların alabildiğine kısıtlandığı memleket koşullarında, büyük küçük demeden, az kişi çok kişi demeden mahallelerde, işyerlerinde kadınlarla yan yana gelmenin tüm olanaklarını, yöntem ve araçlarını zorluyoruz. Elbette kolay değil. Ama geniş kadın kesimlerinin giderek artan öfkesinin birlikte akacak bir nehre dönüşebilmesi için ısrarımız ve çabamız büyük.

  • Son olarak, bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin yürütülen mücadeleyi nasıl değerlendiriyor, bu sürecin nasıl kazanımları olacağını düşünüyorsunuz? Sözleşmeye ilişkin kararnamenin geri çekilmesi ya da sözleşmenin uygulanması sizce nasıl bir yol ile mümkün?

İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmesine yönelik Cumhurbaşkanı kararı tümüyle hukuksuz ve antidemokratik bir karar. Tüm lafzı ve ruhuyla, tek adam yönetimi altındaki bir ülkede, kadınların hayatının nasıl da bir kalemde hiçe sayılabileceğinin en somut göstergelerinden biri. Zaten tümüyle işlevsizleştirilmiş bir meclisin esamisinin bile okunmadığının, tüm karar alma mekanizmalarının tek bir adamın iki dudağı arasından çıkan bir karara bağlı olduğunun açık ilanı. İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının kendisi bile, sözleşmeye sahip çıkmanın tüm demokrasi güçlerinin meselesi olduğunu gösteriyor. Kadınlar ve LGBTİ’ler bakımından ise bütün bunlarla birlikte aynı zamanda bir hayat memat meselesi, çünkü hakkında karar alınan bizim hayatlarımız, yaşamsal haklarımız, bugünümüz ve geleceğimiz. Sözleşmeden çekilme kararının ardından, yıllardır mücadele ettiğimiz pek çok temel hakka yönelik bütünlüklü bir saldırı planı olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla da bütünlüklü bir mücadele yürütmeye ihtiyaç var.

Sözleşmeden çekilme kararının hemen ardından kadın hareketinin çeşitli platformlarında ortak bir ses çıkarma kararlığı gösterildi. 15 Mayıs’ta Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun çağrısıyla yapılan ve onlarca kadın ve LGBTİ örgütü, emek ve meslek örgütlerinden, siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşlarından, inisiyatif ve platformlardan kadının ortak kararıyla 19 Haziran’da ortak bir miting yapma kararı çıktı ve gönüllü bir hazırlık grubuyla miting çalışmaları sürdürüldü. Geldiğimiz noktada görüyoruz ki; birbirinden çok farklı, çok çeşitli pek çok örgüt, farklı hassasiyetlere, fikirlere, değerlere sahip pek çok kadın çok büyük bir çaba göstererek, ortaklaşma yönünde büyük bir gayret sergileyerek yan yana geldi. Bu çok önemli bir deneyim.

19 Haziran’da İstanbul’da ve ülkenin çok çeşitli yerlerinde gerçekleştirilecek buluşmaların yanı sıra, sözleşmeden çekilme kararının yürürlüğe gireceği 1 Temmuz’da da ülkenin dört bir yanında sokaklarda olacağız.

Bu hareketliliğin en geniş kesimlere ulaşması ve bu eylemlere gelemese de, kendi mahallesinde, işyerinde, sokağında haklarımızı birlikte koruma kararlılığımızı büyütmek için hemen yanı başındaki kadını sözü büyütmeye ikna eden, en yerelde birlikler kuran, hayatına sahip çıkan birliktelikler kurmamızın çok hayati olduğunu düşünüyoruz. Bu kılcal damarlar olmadan, devinim halinde olan bedenin hareketliliğini sürdüremeyeceğini düşünüyoruz. Ve ancak bunu yaparsak, 1 Temmuz’dan sonra gelecek her türlü saldırıya karşı mücadelemizin en diri biçimde sürdürülebileceğine inanıyoruz. Biz bunun için çabalıyoruz.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol