Sonuçlarını yaşayarak gördüğümüz gibi toplumsal fay hatlarının derinliği ortada. Çıkarları ortak sınıf ve kesimlerin mücadele ekseninde hizalanabilmesi için “kendi mahallemiz”den kesinlikle çıkmalıyız. “Karşı mahalle”nin kadınlarına da gitmeliyiz.
Seçim sonrası ortaya çıkan karanlık gericilik yoğunlaşması, şimdiye kadar erkek egemen rejime karşı mücadeleyi kesintiye uğratmamış kadın hareketine neler söylüyor? Bu yeni dönemde önümüze hangi güncel görevleri koyuyoruz? Hangi mücadele araçlarını tazeleyip güçlendirmemiz, hangilerini yeni bir temelde ele alıp derinleştirmemiz gerekiyor? Deneyimlerimizden çıkardıklarımıza ek olarak hangi yeni yol ve yöntemler önermeliyiz?
Bütün bu soruların şıklardan seçmeli yanıtları olmadığının hepimiz farkındayız. Dayandığımız ve yine dayanmamız gereken, özgürlükleri yok sayılmış, hakları tırpanlanmış, baskı ve sömürünün katmerlisini yaşayan ve toplumsal mücadelenin en dinamik muhalefet bayrağını -Kürt özgürlük mücadelesiyle birlikte- yere düşürmeyen geniş kadın kitleleridir.
Bugün öyle bir noktadayız ki, işçi sınıfının örgütlenmesinde olduğu gibi günümüzde toplumsal mücadelenin bayraktarlığını yapan kadın hareketinin örgütlenmesi de kendi içinde daha gelişkin bir ağ yaratarak, toplumun bütün ezilen ve ötekileştirilenleriyle yeni ve kolay kolay parçalanamayacak bağlar oluşturmak anlamına gelir.
Geniş kadın kitlelerini örgütleme yönelimini güçlendirmek güncel görev ve sorumlulukları kesen -hatta onların temelinde yatan- bir yerde durmaktadır. Sokağın gücünü ve eğiticiliğini reddetmeden ama daha ileri hedefler için yol çizme ve yolun eyleyicilerini yaratma, eskilerin tecrübeleriyle yenilerin merak ve atılganlığını harmanlamak tarihsel-toplumsal dinamizme de yeni halkalar ekleyecektir.
Kadınlar boğucu karanlığı yaracak
“HÜDA-PAR, YRP ve AKP kadınlara ne vadediyor” sorusunu yanıtlamak işin nispeten kolay yanı -tek başına AKP’nin 20 yılı aşkın icraatları zaten yeterince fikir verici. Bu elbette döne döne işlenmeli, kadınların zaten yeterince karartılmış, çepeçevre kuşatıldıkları -devlet, aile, toplumsal cinsiyet rolleri, gelenekler- ağları parçalayıp çıkmaları zorlaştırılmış yaşamlarını daha beter bir cehenneme çevirmeye yeminli bu karanlık güruhun atacaklarını söyledikleri, attıkları her adım teşhir edilmeli. Fakat sadece bununla sınırlı kalırsak hedeflerimize varma noktasında fazla yol alamayız. Çözümlemekte, teşhirde, tanımlamakta iyi oluruz; ne var ki “peki şimdi ne yapmalıyız” diyen kadınlara çözüm yolu önerdiğimizde bunu omuzlayacak olanlardan yoksunsak yol alamayız. Çünkü örgütlü bir karşı koyuş olmadıkça tepki halindeki kitleler mücadeleye kendiliğinden akmaz, akmıyor!
Kadın kitlelerinin geneline moral verecek, politik etkisiyle kadın olma bilincinde ya da toplumsallaşma yöneliminde manivela olacak, pragmatist grup çıkarlarını değil bunu merkeze koyacak bir yaklaşım şarttır. Bunun için de sadece kadın olmaktan kaynaklanan yoksunluklar üzerinden değil başta evde ve işyerinde olmak üzere hayatın her anında cebelleştiği sorunlar üzerindeki çözüm önerileriyle gündelik yaşamda onlara dokunan politikalar üretmek şarttır. Emek sermaye çelişkisinin -onunki de içinde olmak üzere bütün ezilen ve sömürülenlerin- hayatını nasıl biçimlendirdiği, görünmeyen ev içi emeğin patronlara işçilerin ücretlerini nasıl ucuza getirme olanağı sağladığı, ezilenlerin ezileni kadının ucuz emeği sayesinde işçi ücretlerinin nasıl bastırıldıkça bastırıldığını, geniş toplumsal kesimlerin işsizlik kırbacı altında inlemelerinin onun ücretsiz emeğiyle nasıl bağlantılı olduğunu anlatabilmeliyiz. Bunun için de onları sadece sokağa, eyleme çağırmakla yetinemeyiz. Onları “buraya gelin” diye yanımıza çağıramayız/çağırmamalıyız. Onların yanına giden biz olmalıyız! AKP’lilerin sosyalistleri örnek alıp yıllardır tepe tepe kullandıkları mahallelere, evlere akıp kadınlarla süreklileşmiş yüz yüze temasın önemini, onun örgütlenme çalışmasına neler kazandırdığını yeniden hatırlamalıyız.
Toplumsal fay hatları
Öte yandan, tıpkı işçi sınıfını kendi içinde bölen etnik, cinsel ve dinsel farklılıklar gibi kadın kitlelerinin gücünü zayıflatan, onların potansiyel mücadele dinamiğini “yaşam tarzı” farklılıkları, inanç farklılıkları… gibi barikatları meşrulaştırarak parçalı hale getiren, dolayısıyla heba eden yaklaşımlar da mücadelenin önündeki en büyük engel durumundadır.
Sonuçlarını yaşayarak gördüğümüz gibi toplumsal fay hatlarının derinliği ortada. Çıkarları ortak sınıf ve kesimlerin mücadele ekseninde hizalanabilmesi için “kendi mahallemiz”den kesinlikle çıkmalıyız. “Karşı mahalle”nin kadınlarına da gitmeliyiz. Ne var ki bu gidiş -ve onlarla yeni bir temelde ilişkilenme çabası- keskinleşen laikçi söylemlerle değil ataerkinin tüm kadınları kesen saldırganlıkları mercek altına alınarak yapılmalıdır.
Emeğin vahşi sömürüsünde kadın emeğinin nasıl yerlerde süründürüldüğü, işsizlik, örgütsüzlük ve güvencesizliğin sonuçlarının kadınların yaşamında ve onların örgütlenmesinde nasıl derin yarıklar yarattığı yüz yüze temaslar ve eylemler aracılığıyla her şeyin yerli yerine oturtulduğu dersler olarak zihinlere kazınmalıdır. Eylem ve mücadele konusu haline getirilen bütün bu devasa sorunlar, doğru halkalar yakalanırsa erkek egemen sistemin işleyişini sekteye uğratacaktır. Bunu en iyi kadınlar bilir; onların yeniyi ve hayatı ören inatçı karşı koyuşları, yıkıcı yapıcılıkları sağlar.