İzmir’de bulunan sosyalist gençlik örgütleri, tutuklanan arkadaşları ile dayanışmak için Bayraklı’da bulunan Tepekule Kongre Merkezi’nde buluşma düzenledi. “Baskılarla, gözaltılarla, tutuklamalarla yenemeyeceksiniz” şiarı ile düzenlenen buluşmada sık sık “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz” sloganları atıldı. Buluşmaya Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Ege Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (Ege-TUHAYDER), Barış Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi yöneticileri, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Kaldıraç Hareketi, Toplumsal Özgürlük Partisi ile çok sayıda kurum temsilcisi ve demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı.
”Onlar bizi karanlığa teslim etmek istiyorlar ancak biz karanlığı yeneceğiz”
Saygı duruşunun ardından gerçekleşen açılış konuşmasını Türkçe ve Kürtçe yapan Hejar Al ve Ceren Şenel ”Baskılarla, gözaltılarla, tutuklamalarla yemeyeceksiniz diyerek başlatmış olduğumuz kampanyanın bugün son etkinliğinde bu sempozyumda buluşmuş olduk. Ekonomik krizin her geçen gün daha da derinleştiği, her gün bir kadın cinayeti haberinin geldiği, öğrencilerin intihar ettiği, işçilerin emekçilerin sendika hakları için mücadele ettiği bir dönemden geçiyoruz. Patronlar, servetlerini katlarken, yoksullar daha da yoksullaşmaya devam ediyor. Birileri sarayda sefa sürerken öte yanda yoksul halk baraka evlerde yanarak can veriyor. Sermaye o kadar vahşi bir seviyeye geldi ki bebeklerin ölümü üzerinden kâr elde ediyor ve devletin bakanlıkları da görmezden geliyor. Öyle bir hale geldi ki çetelerle mafyalarla mahallelerde çocukları uyuşturucu bataklığına sürüklüyor, öldürüyor. ”dedi.
Onlar bizi karanlığa teslim etmek istiyorlar ancak biz karanlığı yeneceğiz diyen Al ve Şenel, konuşmasına ”Rohat, Cemal, Hasan, Mehmet, Kaan ve daha nice devrimci bu düzenin karşısında olduğu için tutsaklar. Ancak onların sesi özgürce dışarıda dolaşmaya ve iktidarlarını korkutmaya devam ediyor. Devrimcileri baskılarla, ajanlaştırma tehditleri ile yıldıramayacaklar. Devrimciler susmadı, susmayacak. Baskılarla, Gözaltılarla, Tutuklamalarla Yenemeyeceksiniz!” diyerek devam etti.
”Yoldaşlarımızı alana kadar özgürlük haykırışımızdan vazgeçmeyeceğiz”
Sinevizyon gösterimiyle devam eden sempozyumda bütün kurumlar adına ortak metni okuyan Merve Mutlu ”Dostlar; Bugün birlikte, omuz omuza mücadele ettiğimiz sıra arkadaşlarımız Rohat, Hasan, Kaan, Mehmet, Yaren ve Cemal şahsında, gözaltı ve tutuklamalarla toplumu teslim almaya çalışan bu düzene karşı mücadeleye devam ettiğimiz bir kez daha haykırmak için yan yana geldik. Tutsak arkadaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu göstermek, onların dört duvar arasına konularak boğulmak istenen seslerine ses olmak için buradayız. Karanlığa teslim olmayacağız, yoldaşlarımızı alana kadar özgürlük haykırışımızdan vazgeçmeyeceğiz.
Ağır bir kriz sürecinin içinden geçiyor. Ekonomik, sosyal ve siyasal bir dizi alanı kesen bu krizler toplumsal yaşama ağır bir fatura olarak dönüyor. Çalışma ve yaşam koşulları ağırlaşıyor, yoksulluk ve sefalet derinleşiyor. Savaş ve saldırganlık politikaları tırmandırılıyor. Tüm bunlara baskı ve yasaklarla bir toplumu teslim alma adımları ekleniyor. İçinde yaşadığımız bu düzen artık bir tükenişi yaşıyor ve ayakta kalabilmek için baskı ve saldırganlıktan medet umuyor.
İşçi ve emekçilere açlığı, yoksulluğu, kölece çalışmayı dayatanlar, kadınlara-çocuklara-lgbti+lara yaşam hakkı tanımayanlar, gençliği ise koyu bir geleceksizlik içine hapsetmek istiyor. Son dönemde artan gözaltı ve tutuklamalar bu çaresizlikten kaynaklanıyor. Ancak çabaları nafile!
Bu ülkede milyonlarca insan açlık sınırın altında yaşarken, yine milyonlarcası yoksullukla boğuşurken, kadın cinayetlerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Çocuklar aile içi karanlık kumpaslara, yeni doğan bebekler ülkeyi esir almış rant çetelerine kurban edilirken, yani çürüyen sistem kendi ile birlikte tüm toplumu çürütüp, her türlü pisliği üstümüze boca etmeye çalışırken, kimse bu ülkenin devrimci gençliğinden susmasını, yaşananlara seyirci kalmasını beklemesin.
Bu ülkede seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyımlar atanıyor. Söz, basın, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü keyfi biçimde engelleniyor. Milletvekilleri cezaevlerine atılıyor. Siyasal iktidar ülkedeki demokrasinin bir oyundan ibaret olduğunu göstermek istercesine adımlar atıyor. Zaten sınırlı olan demokratik hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmanın yollarını arıyor. Tablo buyken kimse bu ülkenin gençliğinden susmasını, kendine dayatılan bu koyu baskı rejimine boyun eğmesini beklemesin.” dedi.
Yaşasın devrimci dayanışma sözlerini sonlandıran Mutlu, ”Bu düzenin bizlere dayattığı karanlığı kabul etmiyor, geleceğimiz için, özgürlüklerimiz için mücadele ediyoruz. Bunun için bu düzenin baskı, gözaltı ve tutuklamalarına maruz kalıyoruz. Böyle gelmiş böyle gitsin isteyenler karşılarında direnen, mücadele eden kim varsa hedef haline getiriyor. Tutsak olan arkadaşlarımız bunun için cezaevindeler. Biliyoruz; gençliğin özgürlük ve eşitlik mücadelesini engellemeye çalışan bu tutuklamalar ne ilktir nede son olacaktır. Buradan gençlik örgütleri olarak bir kez daha ilan ediyoruz. Bizleri olmadık gerekçelerle göz altına alabilir. Komedi mahkemelerle tutuklayabilirsiniz. Ama bilin ki bizleri yıldıramaz, özgürlük ve eşitlik mücadelesinden alıkoyamazsınız.
Rohat’a, Hasan’a, Kaan’a, Mehmet’e, Yaren’e ve Cemal’e tüm devrimci tutsaklara özgürlük!” ifadelerine yer verdi.
”Sempozyumda Barış Annelerine de söz verildi”
Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz ise yeni yılın Kürt halkına özgürlük getirmesini dileyerek şunları söyledi: “Ben sadece kendim için değil tüm anneler için konuşuyorum. Annelerin gönlü yaralı. Anneler bin bir zorlukla çocuklarını büyütüyor. Özenle büyüttüğümüz çocuklar okullarını baskı gördükleri için yeri geldiğinde bırakıp mücadele ediyorlar. Mücadele verdikleri için tutsak düşüyor. Gençlerin artık hepsi bilinçli. Biz tüm annelerin çocukları için üzülüyoruz. Biz sadece Kürt halkına değil, tüm halklar için barış istiyoruz. Sayın Abdullah Öcalan için Kürt halkı olarak özgürlük istiyoruz. Birlik hepimiz için kurtuluş yoludur. Birlik olursak dilediğimiz her şeyi elde edebiliriz. Biz anneler olarak barışın hakim olduğu bir dünya istiyoruz. Artık hiçbir annenin ağlamasını istemiyoruz. Tüm tutsaklar ve haksızlığa uğramış herkes için özgürlük istiyoruz.”
Sempozyumda Rohat, Cemal, Yaren, Mehmet, Hasan ve Kaan’ın mektupları okundu.
”Cemal Kara”
”Yoldaşlar,
Yeni bir yılı karşılarken dünyanın, bölgemizin ve iki ülkemizin koşullarının giderek devrimci durumu keskinleştirdiği günlerden geçiyoruz. Devrimci durum tespitini yapmak önümüze çokça görev ve sorumluluk çıkarıyor. Bunların bilincinde olmak ve yapılması gerekeni yapılması gereken zamanda yapmak konusunda Leninistçe bir tutum almak önemlidir. Gençliğin buradaki rolü belirleyici ve hatta tayin edici bir durumdadır. Burjuvazinin gençliği kendi tarafına çekmek ya da en azından tarafsızlaştırmak için elinde bulunan bütün imkanları seferber etmesi boş yere değildir. Gençliğe dönük faşist baskı ve saldırıları tam da buradan kaynaklanıyor ancak nafile. Gençliğe karşı yapılan hiçbir baskı ve saldırı karşılık bulmayacak.
Yeni yılın hepimiz için mücadele dolu bir yıl olmasını diliyorum. Bizler içeride umutluyuz sizler de umutlu olun, devrim, şafağın söküşünden yakındır yoldaşlar.
Herkese çok selamlar”
İzmir 1 No’lu F Tipi Cezaevi
Cemal Kara
”Mehmet, Hasan ve Kaan”
”Merhaba dostlar, arkadaşlar, yoldaşlar;
Biz tutsak düşenler biliyoruz ki sesimiz sokaklarda, ruhumuz mücadelede sizin sayenizde. Bugün tutsağız ama mücadeleden korkmayan ve o mücadelede daha ileriye gitmek için çabalıyoruz. Sverdlov yoldaşın dediği gibi ”Hapishaneler devrimcilerin üniversiteleridir.” Yeni mücadele yılında hepinize başarılar diliyoruz. Özgür yarınlarda buluşmak için gün sayıyoruz.”
”Yaren”
”Herkese merhaba! Tüm yoldaşlarımıza ve dayanışma gösteren kamuoyuna devrimci selamlarımızı iletiyorum. 2 Aralık günü Rojava’ya cihatçı çeteler tarafından başlatılan saldırıya karşı bir basın açıklaması gerçekleştirmek istedik. 100’e yakın gözaltı yapıldı ve biz 7 kişi tutuklandık. Bizler gençlik olarak, 33’lerin yoldaşları olarak Rojava Devrimi’ni savunmanın, oradaki halklarla yalnızca yalnızca dayanışma göstermekten ibaret bir mücadele yürütmenin ne denli önemli olduğunun bilincindeyiz. Buna karşıysa devlet bizim üzerimizden kamuoyuna eğer sokağa çıkar, mücadele ederseniz sizleri tutuklar, yıldırmaya çalışırız mesajı vermeye çalışıyor. Bizler bunu kabul etmiyoruz. Direncimiz de hafızamız kadar sağlam! Son nefesimize kadar Rojava’ya sahip çıkmaya devam edeceğiz! Yoldaşça selamlarla!”
”Rohat”
”Bizi neden tutukladılar?
Yeryüzünün gördüğü en iyi gökbilimcilerden biri olan Bruno yılbaşını nerede geçirmiştir? Tabi ki hapishanede hücresinde. Sıradan bir mühendislik öğrencisi olarak elbette kendimi Bruno ile kıyaslayamam. Ancak kısa süre önce tutuklanmış olmamın ve muhtemelen bu yılbaşını hapishanede geçirecek olmamın beni Bruno’ya biraz olsun yaklaştırdığını söyleyebilirim. Peki neden buradayız? Bruno’dan bugüne neden hapisteyiz-hücredeyiz? Kuşkusuz bizleri, ipek böceği daha kozasından çıkmadan öldürüp iplik yaptığımız için hapsetmiyorlar. Nedir bizim bağışlanamaz korkunç suçumuz? Bu soruya cevap verebilmek için ilk olarak “suç” kavramının bizler için ne anlam ifade ettiğini açıklamaya çalışayım.
Üniversite öğrencilerini belediyenin bedava yemek kuyruklarına mahkûm etmek suçtur.
O öğrencileri KYK yurtlarında öldürmek suçtur.
Gençleri eğitim, barınma, beslenme gibi temel insani haklardan mahrum bırakmak, bunları parayla satmak, yer yıl yüzbinlerce öğrencinin okulu yarıda bırakmasına sebep olmak suçtur.
Her yıl iş cinayetlerinde 300’ü çocuk, 2000’den fazla emekçiyi katletmekte, çocuk işçi çalıştırmakta suçtur.
Filistin’de katliamlar devam ederken İsrail ile ticareti kesmemek suçtur.
Milyonları işsiz bırakmak, açlık sınırının altında ücretlere mahkûm etmek, doğayı talan etmek, insan emeğini sömürmek suçtur.
Bu suçları işleyenler aynı kişiler olmasa da aynı sınıfa mensup/aynı sınıfın çıkarları için çalışan kimseler. Bunlar asgari ücretlilerden toplanan vergilerle oluşturulan devasa bütçelerden öğrencilerin-emekçilerin payına hiçbir şey düşürmeyenlerdir. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini kârlarına tehdit görenlerdir. İşçinin, öğrencinin, bebeğin canını paradan değersiz görmek patronluğun doğasından olsa gerek. Ahmet Arif’in anlatımıyla “bunlar engerekler ve çıyanlardır. Bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır”
Ve ben hapishanede bunlardan kimseyi göremiyorum. Basit bir Aristo mantığı ile bu suçları işleyenlerin hepsi sizin yanınızda yani dışarıdalar. Sanırım bir suç dünyasında yaşıyorsunuz. Arada etrafınıza bakınmayı deneyebilirsiniz, sonuçta bu suçlular benim değil sizin yanınızdalar. Ben yanıma baktığımda ise köleleri ayağa kaldırmaya çalışan modern çağ Spartaküslerini görüyorum. Gökte çakan şimşeğin, güneşe uzanan ellerin takipçilerini…
Gelelim benim, sendikal faaliyet yürüten dört arkadaşımın ve “Bruno”nun tutuklanma sebeplerine; Bruno çağın anayasası (İncil) ile ters düştüğü, daha ileri bir bilimsel-toplumsal sistemde direttiği için tutuklandı. Bizlerde tek kutsalı özel mülkiyet olan ücretli kölelik düzenine karşı daha ileri-insanca bir toplumsal düzende direttiğimiz için tutuklandık. Yukarıdakilerin suç olduğunu düşündüğümüz, bu suç dünyasından kurtuluşun anahtarının dünyayı her gün yeniden yaratanlarda, bu düzende zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlarda, işçi sınıfının mücadelesinde olduğunu düşündüğümüz için tutuklandık. Emeğin ve insanlığın kurtuluşu için çaba harcadığımız, Şanlı 15-16 Haziran işçi direnişini, Greif işgalini, Metal Fırtınayı, Gemi Söküm’ü bulunduğumuz her alanda gözlerimizden gülücükler saçarak anlattığımız için tutuklandık.
Bir avuç şanslı azınlığın hesabına, sadece kendimiz için yaşamayı reddettiğimiz, tüm toplumun çıkarını savunduğumuz, “okumuş insan sınıfın yanındadır” dediğimiz için tutuklandık.
Ez cümle sosyalist olduğumuz için tutuklandık. Sanırım dava dosyasına direkt böyle yazamadıklarından “terör” gibi bir şeyler yazdılar. Okumadım ama muhtemelen Bruno’nun dosyasına da benzer şeyler yazmışlardır.
Krizin boyutlarının böylesine derinleştiği, milyonların yoksulluğa her geçen gün daha fazla gömüldüğü bu süreçte, toplumun ilerici-devrimci kesimlerine karşı baskıların ve tutuklamaların arması elbette şaşırtıcı değil. Neticede bizde tutuklandık. Koğuşumuz 3. Havalimanı şantiyesi işçilerinin koğuşlarına göre daha iyi fiziki şartlara sahip. En azından tahta kuruları yok. Yemeklerimiz okuldaki yemekhanenin yemeklerinden daha iyi. Gökyüzünü, gündüzü bir çok işçiden daha fazla görebiliyoruz. Yaptığımız görüşlerde dışarıdan birkaç haber almayı dahi başardık. Yapılan dayanışma eylemlerinin haberi buraya kadar geldi. Dayanışma gerçekten de ezilenlerin inceliği. Ancak bu davalarda yargılanan insanca bir yaşam için verilen mücadelenin kendisi. Dolayısıyla gösterilen dayanışma da hepimiz için mücadelenin bir parçası.
Evet biz tutuklandık ancak meydanlarda, kampüslerde, sanayi havzalarında hala işçi sınıfının kızıl bayrağını dalgalandıranlar var. Ve eminim ki yanlarında hepimize yetecek kadar yer vardır.
Hepimizi çok seviyorum.”
“Ve bizden sonra gelenler
Demir parmaklıklardan değil
Asma bahçelerinden seyredecek
Bahar sabahlarını, yaz akşamlarını”
Nazım Hikmet
Buluşma, Geniş Merdiven ve Vodvil müzik grubunun sahne almasıyla sloganlar eşliğinde sonlandı.