Nisan 2018’de ilk toplantısını yaparak, kuruluşunu ilan eden, farklı sektörlerden işçilerin işyerlerinde, sendikalarda ortak bir mücadele hattını oluşturmak için yola çıkan Birleşik İşçi Kurultayı, kuruluşundan bu yana İzmir’de geliştirdiği mücadele deneyimlerini ve Birleşik İşçi Kurultayına dair kadinisci.org ile bir röportaj gerçekleştirdi.
İzmir Birleşik İşçi Kurultayı 3-4 Eylül tarihlerinde Karaburun’da işçi kampı örgütlemiş ve burada tüm kesimlerden işçilerin bir arada mücadele deneyimlerini paylaştığı, önümüzdeki süreçlere dair yeni mücadele hatlarının örgütlenmesine dair fikirlerin ortaya çıktığı verimli bir kamp dönemi geçirmişti.
İzmir Birleşik İşçi Kurultayı’nın örgütlediği kamp hakkında, Birleşik İşçi Kurultayı’nda bulunan kadın işçilerin mücadele deneyimleri ve kadın emeğine dair faaliyet alanlarına yönelik kadinisci.org’tan Ayla Önder’in sorularını, İzmir Birleşik İşçi Kurultayı’ndan Ezgi Özer yanıtladı.
Röportaj;
Birlikte nefes almanın yolları
Sadece kadın olmak üzerinden, erkeklerle aynı emeği harcasa da, işverenin daha az ücretlere çalıştırdığı kadınlar her zaman “daha fazla kâr” aracı olarak görülüyor. İzmir ve çevresinden gelen emekçilerim katılımıyla Karaburun’da hayata geçirilen İşçi Kampı’nın yürütücüsü, İzmir Birleşik İşçi Kurultayı idi. Etkinliğin adı; “Direnenler kazanıyor, adım adım geleceğimizi örüyoruz” idi. Karaburun’da iki gün süren kampta, işçi sınıfının örgütlenmesi en fazla dile getirilen konular arasındaydı. “İnsanların Nefes almakta zorlandığı bu günlerde, birlikte nefes almanın yollarını keşfedelim” çağrısı karşılık bulmuştu. “İşçi sınıfının durumu”, “Mücadeleci Sendikacılık”, “Bir direniş nasıl örgütlenir?”, “İşyeri komiteleri ve sendikal birlikler” adı altında çok fazla gündem maddesi vardı.
‘Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var’
Kampın birinci günü, işçi sınıfının mevcut durumu üzerine tartışmalarla başladı. Sendikal hareketin sorunları konuşuldu. İşçi örgütlenmeleri hakkında deneyim aktarımları yapıldı. Kampın ikinci gününde işyeri komiteleri üzerine bir panel düzenlendi. İşçi sınıfı tarihi de anlatıldı. İki gün boyunca ortak yaşam pratiklerinin deneyimlendiği, şiir gecesi, çeşitli oyunlarla hoş vakit geçiren kamp katılımcıları değerlendirmeler yaptı. Paneller ve yürütülen tartışmalar çerçevesinde katılımcılar fikirlerini paylaştı. Karaburun’daki Birleşik İşçi Kurultayı kampına katılan kadınlar şöyle diyordu: “Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Her yaştan, her alandan kadınlar olarak fikirlerimizden ve deneyimlerimizden faydalandık ve bir öğrenme süreci yaşadık.”
‘Taşı delen, damlaların sürekliliğidir’
Çeşitli işkollarında istihdam edilen işçilerin, haklarını talep ettiğinde karşılaştığı “yok sayma” tutumunu biliyoruz. Bu duruma karşı duruş olarak Birleşik İşçi Kurultayı’ndan kadınlar nasıl tutum alıyordu? Ezgi Özer’in bu konudaki yanıtı şöyle; “Onların yok saymaları bizi ilgilendirmiyor. Bizim için aslolan kendi öz örgütlülük düzeyimiz ve bunun ifadesi olan eylemliliğimiz. Haklarımız için mücadele ederken kararlı ve net olduğumuz sürece, yok saymaları bizim için hiçbir şey ifade etmez!” Ezgi sözlerine şöyle devam ediyor: “Kararlı ve net bir tutum karşısında çok fazla direnemediklerini, en yakın zamanda haksız yere işten çıkarılan ve yine büyük çoğunluğu kadın olan evde sağlık ve bakım işçilerinin direnişinde gördük. Şu an talepleri görmezden gelinemiyor. Ve patronlar bu eylemdeki kadınlara bazı sözler vermek zorunda kaldılar. Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir!”
Sendikalara sahip çıkılması
Peki “İşçi Kampı” ne tür bir ihtiyaçtan kaynaklanmıştı. Bu etkinliğe gelen kadınlar hangi taleplerini dile getirmişti? Kampın amacını anlatıyor: “İşçilerin kendi öz örgütlülüklerini oluşturmaları ve çoğu kirlenmiş de olsa, mevcut örgütlülükleri olan sendikalarına sahip çıkmalarının yol ve yöntemlerini tartışmaktı amaçlardan biri”. Ezgi, kampa dair bir gözlemini de aktarıyor: “Kampta kadın işçiler olarak aslında ifade etmek istediklerimizin pratiğini de bulduk diyebilirim. Kadın işi, erkek işi ayrımı olmayan, erkeklerin bulaşık yıkayıp yemek yaptıkları, kadın emeğinin kadın kimliğimize yapıştırılan yakıştırmalar çerçevesinde olmadığı bir kamptı.”
Hemen her işyerinde kadın sömürü ve taciz yaşıyor
Birçok işyerinde kadın işçilerin erkek amirler tarafından sözlü ve fiziksel tacize uğruyor, bu durum başka bir sorumuzla gündeme geldi. Peki işyerinde bu sorunlara karşı önerilen “işyeri kadın işçi komisyonları” onun için ne ifade ediyordu? Şöyle diyordu: “Birçok işyerinde değil, aslında hemen her işyerinde kadın işçiler amirler tarafından sözlü ve fiziksel tacize maruz kalıyor. Birleşik İşçi Kurultayı, emek eksenli bir oluşum. Elbette ki herhangi bir yerde kurulacak olan bir kadın komisyonu ya da kadın komitesini yadsımaz. Birleşik İşçi Kurultayı, tüm katmanların(işçi hareketi, kadın hareketi, ekoloji mücadeleleri, öğrenci hareketi vb) bir araya gelmesini örmeye çalışan bir oluşum.”
Kadın işçi meclisi oluşturulacak
İşçi Kampı, katılımcı kadınları ne yönde etkiledi? Talep doğrultusunda tekrarı mümkün olacak mı? Tekrar yapılması yönünde talep çok güçlüymüş. Kampımızda tüm alanlardaki işçiler kendini ifade etti. Dolayısıyla kadın işçiler de, kampta, yaşadıkları özgül problemlerini dile getirdiler, önerilerini sundular. Çözüm ve müdahale odaklı tartışmalar yürüttüler. Bu anlamda da kadın işçilerin istekleri doğrultusunda kampımızda bir “‘Kadın işçi meclisi’ oluşturulması gündemi ortaya çıkmış oldu. Birleşik İşçi Kurultayı, bu kampları ihtiyaç doğrultusundan ziyade, her yıl düzenli olarak yapıyor. Her yıl merkezi olarak düzenleniyor. Fakat bu yıl yerel olarak İzmir’de ilk işçi kampımızı yaptık. Kurultay olarak 4. Kamp dönemini geride bıraktık. Her yıl düzenlenen kamplarda, bir sonraki kampın da yol haritasını çizmiş oluyoruz.”
‘Çocukken futbol oynamam yasaklanmıştı!
Genç işçi Ezgi, ülkedeki kadına yönelik baskıyı diğer hemcinsleri gibi yaşamış. “Bu toplumda kadınların baskı yaşamamasının mümkün olmadığını” söylüyor. Aile ve çevre düzeyinde yaşadığı bir “yasak”, aslında dikkat çekici bir örnek. Anlatıyor; “Küçükken oynamaktan epey keyif aldığım futbolu, toplumda kadının yeri ve rolüne uygun görmedikleri için bırakmam istenmişti. Yaşımdan dolayı bu tavırlarla ve yasakla mücadele edememiş ve oynamayı bırakmıştım. Yıllar sonra kadın mücadelesinin gelişmesiyle, benim de oradan aldığım güçle, aynı mahallemde kadınlı-erkekli futbol takımı kurma kararı aldık. Bugün kurduğumuz takım, endüstriyel futbolu yıkıp, ‘başka bir futbol’la bu spora devam etmeyi hedefliyor. Biz istersek başarırız!”
Evlere badanaya gidiyor
Çok uzun süredir büroda çalışıyor. Daha öncesinde tekstil ve gıda gibi çeşitli sektörlerde işçilik yapmış. Şimdi ise durum farklı. Ülkede ağır bir ekonomik kriz yaşanıyor. Herkes “ek iş” olarak ikinci bir iş bulmak zorunda. Ezgi de “ek iş” olarak evlere badanaya gidiyor. Boya-badana işine dair deneyimini paylaşıyor; “Çalıştığım yer haricinde vakit buldukça boya-badana işlerine gidiyorum. Sizin de sorunuzda belirttiğiniz gibi genelde erkekler yapar bu işi. Ben de erkeklerle birlikte yapıyorum. İlk boya işine gittiğimde onların da beklentisi pek yüksek değildi. Ama biz kadınlar için şu tarifi yapıyoruz; Kadınlar elinin değdiği işleri -tarihsel gelişimi sebebiyle de- daha detaycı ve sonunu görmek hedefiyle yapıyor. Ben de bu bakışla yaptığım işlere eğiliyorum. Badanada kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Başta şaşkınlıkla karşılanan bu durum daha sonra kendini kabullenişe bırakıyor. Dünyanın yarısıyız, her yerdeyiz !”
Röportaja aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.