Gel de toplum mühendisliğine inanma. Diledikleri gibi toplumu yönlendirmekte üstlerine yok. Zaten yenilgi psikolojisine kendini kaptırmış halkımız da anında rüzgâr gibi yön değiştirebiliyor…
Konumuza bakar mısınız; idam…
Sosyal medyada ne kadar insan varsa, idam ipini sağa sola sallıyor. Nefretle haykırmaktan da geri durmuyorlar. İdam isterüüük…
Tepeden tırnağa intikama kesmişiz. Suçluyu öldürünce sorun bitecek sanki. Oysa idam dünyanın hiçbir ülkesinde suçları azaltmamış. Aksine daha da arttırmış.
Bu kadar olsa neyse. Üstüne bir de bozuk hukuk sistemi eklenince binlerce masum insan, günahı yokken devlet tarafından katledilmiş.
Alın size bir örnek. Amerika Birleşik Devletleri’nde idam cezasına mahkûm edilen her 25 kişiden biri masummuş… ABD ise burjuva hukuk mekanizmasının bağımsız işlerliği konusundan genellikle “örnek” gösterilir.
Yargı, devlet mekanizmasının önemli ayağını oluşturur. Yani devletin kendisidir. Devlet, adalet dağıtmalıdır. Oysa öyle olmuyor. Devlet önce toplumu nefretle donatıyor. Sonra ayrılıkları körükleyerek suç ortamını yaratıyor. Ardından ise yarattığı suç ortamında oluşan intikam duygusunu ölüm cezasını uygulayarak gideriyor…
Ne güzel işleyen bir mekanizma…
AK Parti iktidara gelirken Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolsa hesabını biz vereceğiz demişti. Bırakalım koyunun kaybolmasını, ülke kan gölüne döndü. Minicik çocuklarımız öldürülüyor. Yetmiyor kitlelere terörist diye yuhalatılıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) adlî istatistik verilerine göre, 2008-2016 yılları arasında resmî olarak kayıp müracaatı yapılan çocuk sayısı 104 bin 531’e ulaştı.
Bu rakamlar, toplumsal çürümenin zirvesidir.
Peki bunca trajediye karşı iktidardakilerin hiç hesap verdiklerini duyanınız oldu mu? Ben söyleyeyim, bırakın hesap vermeyi neredeyse kaybolan çocukları ve aileleri suçlu gösteren konuşmalar yaptılar.
Haydi bir noktaya daha değineyim. Kaybolan ve öldürülen çocukların suçluları bulunup cezalandırılsın diye sokak eylemi yapan duyarlı insanların üstüne onbinlerce polisle saldırdılar. Ellerindeki polis gücünü, çocukların bulunması ya da suçluların cezalandırılması için kullanmaktan geri durdular… Çünkü onların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir. Lanet olası kapitalizmi yaşatmak ve kirli iktidarlarını korumak, onlar için her şeyin üzerindedir.
Şimdi ne yapıyorlar; idam ipini toplumun üzerinde sallıyorlar. Sözde çocuk istismarında bulunanları öldürecekler. Toplumsal çürümenin sorumluları çürümeyi önleyecek adımlar atmak yerine ellerindeki devlet gücünü katil olarak kullanmak istiyorlar.
Geçin bunları beyler…
Biz o ipi aslında kimlerin boynuna geçirmek istediğinizi çok iyi biliyoruz. Sisteminiz çürüdü, yönetemiyorsunuz. Size muhalefet edenler giderek çoğalıyor. Yarattığınız korku iklimi giderek dağılıyor. Size toplumu korku altında tutacak yeni araçlar lazım. İdam, o araçlardan en etkilisi olur düşüncesindesiniz.
Şöyle kısa tarihe baktığımızda kolaylıkla görebiliriz. İdam uygulaması genellikle bu ülkenin en temiz, en yürekli ve halkına sevdalı yürekleri için uygulandı. Hem de hiçbirisi bu ölümleri haketmemişken…
Deniz, Hüseyin, Yusuf, Hıdır, İlyas ve daha niceleri…
Bu toplum, bu yürekli insanları hiç unutmadı. Boyunlarına ip geçirilirken dahi inançlarından bir milim taviz vermediler. Halkların kardeşliğine, özgürlüğe, eşitliğe ve sosyalizme duydukları inancı son nefeslerinde haykırdılar…
Ya Erdal Eren’i kim unutabilir? Henüz 17 yaşındaydı. Devlet büyüttü yaşını. Yüreklerimize gömdü acısını…
Siz beyler! İdam diye böğürüyorsunuz. Çünkü sosyalizm sevdalılarından çok korkuyorsunuz…
Trajik olansa şudur; evinde Deniz Gezmiş’in resmi olan, her 6 Mayıs’ta facebook sayfasında Deniz ve arkadaşlarının katledilmesini “salya sümük” protesto eden sözde aydın, seküler bir toplam da idam oyununa alet olmuştur…
Ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar. Çok korkuyorlar.
Korkularının ecele faydası olmayacak…





