“İşçi direnişlerinin yolundan 1 Mayıs’a” başlıklı panelde söz alan Farplas direnişçisi Betül Oral, mücadelenin süreceğini kaydetti. Yapılan konuşmalarda sendikaların işçi direnişleriyle olan kopuk bağına dikkat çekilirken, güçlü ve kitlesel 1 Mayıs çağrısı yapıldı.
1 Mayıs yaklaşırken, BEKSAV “İşçi direnişlerinin yolundan 1 Mayıs’a” başlığıyla panel düzenledi. Farplas Direnişi’nden Betül Oral, Birleşik İşçi Hareketi’nden Deniz Bakır ve ESP Eş Genel Başkanı Özel Gümüştaş’ın katılımıyla gerçekleşen panelde yükselen işçi hareketi ve 1 Mayıs üzerine sunumlar yapıldı.
BEKSAV adına açılış konuşması yapan Sema Uçar panelin amacı ve 1 Mayıs’ın öneminden bahsederken, aynı zamanda Ermeni soykırımını lanetledi ve bugün yaşamını yitiren Garbis Balıkçı’yı anarak sözü panelistlere bıraktı.
Bakır: Sendikalar güçlü ilişki kuramadı
Birleşik İşçi Hareketi adına ilk sözü alan Deniz Bakır, “2022 yılı Türkiye’nin dört bir yanında yükselen işçi direnişleriyle başladı. Ekonomik krizin somut sonuçlarını yaşıyoruz. Ekonomik kriz ve krizin işçi sınıfına nasıl yansıdığını hep birlikte gördük, direnişlere katıldık ve gözlemledik. Toplam tabloya bakarak başlamak istiyorum. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında krizin etkilerini görüyoruz. Pandemiyle birlikte ağırlaştı tablo. Pandemi başında gördük. İşsizlik maaşıyla geçinmeye zorlandı işçi sınıfı. Güçlü tepkiler ortaya çıkmadı başta ama pandeminin son dönemiyle birlikte direniş dalgası patlak verdi. Birinci özellik, isçi direnişlerinin çoğunluğu sendikasız, örgütsüz işçilerin olduğu yerlerde patladı. Sendikalı olmadığı gibi işçiler bağımsızdı ve bağımsız sendikal hareketlerin zeminini yarattılar. Sendikalara dair sonuçlar çıkarmak gerek.
Türkiye’de sendikal yapı sınıftan kopuk, bürokratik yönetimlerin olduğu yapılara dönüşmüş sendikalar bakımından durum. Aslında bu hareket bir bilinç unsurundan ziyade bir tepki olarak ortaya çıktı. Ücret temelli mücadelelerdi büyük oranda. Ne yapacaklarına dair somut bir veri yoktu açıkçası. İstanbul, Antep ve Bursa’da tekstil ve metalde direnişler patladı. Toplam işçi sınıfının içine atıldığı koşullarda gelişen bir hareket olduğunu görmek gerek. Sendikaların bu süreçle kurduğu ilişki vurgulanmalı. DİSK de dahil olmak üzere direniş süreciyle güçlü ilişki kurulamadı. Pandemide nasıl ölümle burun buruna bırakıldıysa işçiler, bu dönemde de sendikalar hareketi geriye çeken roller oynadı yer yer. Sendikalar sınıfta büyük bir güvensizlik oluşturdu, ancak işçilerin haklarını savunacak araçlara da ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekir. Sınıfın tarihsel günlerinden biri olan 1 Mayıs’ta işçi direnişleriyle kurulan ilişki özel olarak ele alınmalı elbette” dedi.
“BİH Olarak iti temel unsura odaklanmaya çalışıyoruz”
Bakır, “Sendikalar bürokratik, işçilere söz hakkı verilmiyor. Kadıköy ve başkaca belediyelerde gördük. Patronlarla işçiler karşı karşıya bırakılıyor. Türk-iş ve HAK-İŞ’ in böyle bir misyonu zaten yoktu ancak DİSK’te kitlenmiş durumda. Tekstil direnişleri önemliydi. Antep’te gelişti büyük oranda. Çorap işçileri etrafında İstanbul’da hareket gelişti. Burada da DİSK’in güçlü ilişki kurmadığını belirtmek gerekir. Belli bir andan sonra ise işçiler nasıl direnişe devam edeceklerini kendileri tartıştı ve burada tekrar işçilerin gündemine sendikal örgütlenme modeli gelmiş oldu. Deri-Teks’in müdahalesi ile birlikte durum biraz değişmeye başladı” diyerek sunumuna devam etti.
Bakır, “BİH olarak iki temel unsura odaklanmaya çalışıyoruz. Sendikal örgütler sınıfın ihtiyaç duyduğu örgütler ama bununla çözülemez. Taban inisiyatifine yaslanan bir harekete ihtiyaç var. Taban örgütlenmeleri ağı hayata geçirilmeli. Tüm alanlarda biz bunu birleşik zeminde örgütlemeye çalışıyoruz İşçi komiteleri kurmak, işçi meclisleri kurmak ve işçi hareketini ileri taşımak istiyoruz. Bu başarıldığında sendikal mücadelenin sorunları da çözüm zeminine kavuşacaktır” dedi.
Bu dalganın görüldüğü yerin 1 Mayıs olacağının altını çizen Bakır, “2015’ten bu yana siyasi iktidarın sınıf hareketinde yarattığı bir geri çekiliş süreci vardı. Çeşitli sorunlar etrafında insanlar tepki geliştiriyordu ancak hareket geri çekiliyordu. 8 Mart’ın başlattığı toplam sürecin kaldıraç noktası olarak geçecek işte 1 Mayıs. Taksimi vurgulamak gerekir. İşçi hareketi ve politik kuvvetler Taksim diyecek olgunluğa ulaşmış değil, bunu görmek gerekir. Ama Taksim yasağının kalkması somut şiarlardan biri olacaktır Maltepe’de” dedi. Bakır son olarak kadın direnişçilere dikkat çekti ve 1 Mayıs’ta alanlara çağırdı.
Farplas direnişçisi Oral: “Kadın işçilerin özel bir rolü vardı direnişte”
Farplas direnişçileri adına konuşma yapan Betül Oran, “Burada olmak gurur verici. Birçok yere gidip söyleşi yaptım ama su bahçe kadar huzur veren bir yer olmamıştı. Bunun kıymeti bilinmeli” diyerek söze başladı ve Beksav’a teşekkürlerini sundu.
Oral, “19 Ocak’tan dan beri direnişimiz sürüyordu aslında. Sendika örgütlenmesi olarak başladı. Beş fabrikayla örgütlenmek çok zordu. Aynı lokasyonda çalışan insanları ikna etmek ve bir araya getirmek gerçekten zordu. Bu direnişe öncülük edenler lise ve üniversite mezunu olan genç işçiler oldu. ‘Üniversite öğrencilerini işe almakla hata yaptık’ diyor bugün iş yeri CEO’su. Sahiplenme duygusu çok belirgindi, kadınlar özel rol oynadı. Patronumuzun kadın olması de önemliydi. Kadın istihdamına önem verdiğini söyleyen bir kadındı, biraz da bu yüzden de kadınlar çok daha fazla hak aramaya çalıştı. Verilen sözlerin tutulmasını istedi. Direnişten sonra işçilere ‘nasılsın’ diyen bir patron gerçeği var şimdi, bunlar işçi mücadelelerinin sonucudur. Biz bu direnişe başladık. Hak arama mücadelesiydi başta ama sonra direnişe dönüştü.
CEO’ya taleplerimizi ulaştırmıştık, toplantı istedik ve toplantı yapıldı. Talepleri kabul edemeyeceklerin, söylemişti CEO ve işten atma olmayacağını ve sendikayla masaya oturulacağı sözü vermişti. Bizden süre istedi. Biz de ‘tamam’ dedik. Sendikal örgütlenmeye gittik. Üç sendika vardı bizim orada. Yetki belgelerimiz gelmişti. Öncü işçiler olarak bilinen arkadaşlarımız, yani yaklaşık 150 kişi işten atıldı. İş durdurmamızdan dolayı Farplas firma olarak zarar gördü ve bunun faturasını işçilere ödetmeye çalıştılar. Duran maliyetin faturası Farplas’a, oradan da işçilere kesildi. Sendikalı olduğumuz için kovulduk. 30’unda CEO ile görüşmek istedik ama reddetti. Bekledik içerde ve CEO gelmedi. İşçileri bizden kaçırdılar. İşçiler iş durdurdu. CEO gelmedi. Hiç karakol yüzü görmemiş işçiler orada telaşla bekliyordu. 20 yıldır çalışan insanlar var aramızda. Beklerken çatıya çıkmaya karar verdik. Kara kışta çatıda beklemeye karar verdik. Polisler gelip bizimle görüşmek istedi ama aşağı inmeyi kabul etmedik. Patron geldi ve bizi taşerondan işe alacağını söyledi ama bunu istemediğimizi ifade ettik ve taleplerimizi ilettik. Dönüp arkasını gitti ve polisleri gönderdi üstümüze. Ciddi bir saldırı ile gözaltına alındık. Çok hırpalandık. Gazetecileri görünce polis daha iyi davranmaya başladı ama içeride işkenceyle gözaltı yapanlar onlardı. Çayırova Emniyet Amiri ‘isterseniz çatıdan atlayın, sizi her türlü alacağız’ dedi. Bu işçileri ölüme terk etmektir” dedi.
“Dayanışma pratikleri çok güzeldi”
2 Şubat’ta kapı önünde direnişe geçtiklerini hatırlatan Oral “Katkı sunan çok oldu. Dayanışma pratikleri çok güzeldi. Kırılmalar da oldu ama dayanışma çok özeldi. Farplas kadınların direnişiydi. Koyu AKP’li olan arkadaşların ‘polis bize neden saldırıyor’ dediğine tanık olduk defalarca. Oy verdikleri partiyi sorgulayanlar oldu. Tek istedikleri emeklerinin karşılığını almaktı. Ömer Burhanoğlu’nun evine kadar gittik. Toyota’ya da gittik. En büyük tedarikçi oydu. ‘Kilit vururum da sendikayı içeri sokmam’ dediler ama o iş öyle olmuyor, buradan büyük karlar ediyorlar. Bunu bildiğimiz için kararlıydık mücadelemizde. İş yeri Türk-Metal’le çalışmaya zorladı bizi. İçerideki işçi amirleri bir anda Türk-Metal’de örgütlenmeye başladı. Yetki başvuruları başladı sonrasında. Davalar açıldı ve devam ediyor.
27 yaşında ikinci fabrikada çalışıyorum. Sendika nedir bilmezdim ama bu direnişle öğrendim. Kırılmalar olsa da bazen mücadelede geri kalanlar bütün işçilerin yükünü omuzlarında taşıdı, çok fedakarca bir direnişti. Bu kadar güçlü bir kadın olduğumu bilmiyordum ama direnişte ben bunu gördüm, her şeyi yapabileceğime inanıyorum. Mücadeleyi bırakmadık, bırakmayacağız. Süreç devam ediyor. Bilinçsiz çok insan var. Ama bu süreçte hepsini kazanacağız. Maltepe’de çok ciddi bir kitle buluşacak. Taksim 1977’yi unutmadık. Taksim yasağını biliyoruz. Ama hakkımız için mücadele edeceğiz. Kadınlar olarak özellikle çok ciddi ses çıkarmak zorundayız. Çocuğu olacak diye işten atılan kadınları, evlenmeyecek diye yükseltilen kadınları biliyoruz. Ama bunların neden yapıldığını çok iyi biliyoruz. Sesimizi iyi duyurduk. Devam eden işçi direnişlerine destek olmaya çalışıyoruz. 1 Mayıs’ı güçlü bir biçimde örgütleyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Gümüştaş: Direnişlerin izinden 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz
8 Mart ve Newroz sürecine dair değerlendirmelerle başlayan ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, “Direnişlerin izinden 1 Mayısa hazırlanıyoruz. Ocak-Şubat dönemi yükselen işçi hareketi ve kitle eylemlerinin geliştiği dönemleri yaşadık. 1 Mayıs’a doğru, direnen kuvvetlerin direnen işçilerle buluştuğu bir taktiğe dönüştü. Politik öznelerin isçi direnişleriyle birleştiği bir süreç olacak 1 Mayıs. 8 Mart ve Newroz’un yarattığı bir birikim var. Bu iki birikimin yansıması olarak 1 Mayıs’ı özel ele almak gerekecek. 8 Mart birikimini yaratan şey neydi? Erkek egemen faşist sistemin 8 Mart ve LGBTİ+ mücadelesini her yönden kuşattığı bir dönemdi. Kadınların tüm haklarını gasp edip, kadınların sahiplendiği tüm talepleri yasaklamaya ve engellemeye çalışan bir tutum vardı rejim tarafından. Neden çok sayıda bariyer örüldü 8 Mart’ta? Kadın hareketi aslında son 2 yılın 8 Martları ve 25 Kasımları içinde özgün eşiklerden geçti. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek ve 6284 sayılı kanunu ortadan kaldırarak yeni bir ‘milli-yerli’ sözleşmeyle kadınların tüm kazanım ve haklarını kıracağını ilan etti. Kadınlar ise bunun karşısında bütünsel bir direniş yarattı. Bunun içinde kadın hareketi değişik anlarda rejimi geri adım attıran tek kuvvet olarak önemliydi ancak bazen geri çekildiğini de hatırlamak gerekir” dedi.
“Kadın hareketi içinde yarılmalar yaşandı”
Gümüştaş, şöyle devam etti: “Kadın hareketinin rejimle muhataplaşması konusunda hangi düzelmede ilerleyeceği konusunda önemli siyasi veriler oluştu geride kalan dönemde. Kadın özgürlük mücadelesini kırmayı hedefleyen adımlar attı rejim, buna karşı faşizme karşı mücadeleyi büyütmek gerekiyordu ama burada kadın hareketi içinde yarılmalar yaşandı. İstanbul Sözleşmesi’ni savunma gündemi, kadın hareketini 1 yıl boyunca kesintisiz biçimde örgütledi, adeta bir kampanya gurubu gibi hareket edildi ve birleşik kadın hareketi yükselişe geçti. Toplumsal mücadelede kadınların özgün bir rol üstlendi. Karma dinamiklerle yan yana gelme pratikleri gelişti. Enternasyonal kadın grevini bu süreçte uygulayamamak veya bu çizgiden uzaklaşmak, sürecin olumsuz sonuçlardan biri oldu. Kadın hareketi bütün kazanımları korumak konusunda erkek egemen faşist rejime karşı kendini şekillendirmiş oldu.
2022 8 Mart’ı’na giderken kadın hareketinin bu zeminde çok daha fazla görevler aldığını gördük. Deniz Poyraz’ın katlinden sonra özgün bir durum gördük. Garibe Gezer’i sahiplenme, Aysel Tuğluk şahsında hapishanelerde direnen kadınların sesini yükseltmek ve sahiplenmek önemli bir yerde durdu. Direnen işçi kadınlarla buluşmak özel bir yerde durdu. Kadınların birleşik bir duruş sergilediği ve toplumsal mücadelelerle iç içe geçen bir duruş içinde geliştiğini görüyoruz. Rejimin yasaklarını delen pratiklerin gelişmesinin altındaki birikim budur. Herhangi bir 8 Mart geçirmedik. Yaygınlık ve kitlesellik değil tek başına, duruşu çok özgündü.”
“Kürt halkı, işçi ve ezilenlerin en güvenilir ittifak olduğunu bir kez daha haykırdı”
Sunumuna Newroz değerlendirmesiyle devam eden Gümüştaş “Newroz ise, sadece Kürtler değil bütün emekçi sol hareket için özel bir esin kaynağı oldu. Newroz’un geldiği günlerde rejimin taktiğini görmek gerekir. Tüm alanlar izinliydi. Saldırı ve tasfiye siyasetinin karşılığını görmek istedi rejim, Newrozu sınırlandırma taktiği izledi ama Amed ve İstanbul Newrozu çok güçlü geçti. 68 kentte Newroz mitingleri oldu. Yüzlerce ilçe ve mahallede ateşler yakıldı ve sonuç olarak gördük ki, merkezinde Kürtlerin durduğu tasfiye hareketinden sonuç alamadı rejim ama şimdi son saldırılarla son kozunu ortaya koymaya çalışıyor. Ancak yine istedikleri sonucu alamıyorlar. Ulusal demokratik hareketin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor rejim, Kürt hareketinin iradesini kırmak istediler ve bu yönelttikleri saldırıların sonucu görmek istedi rejim ama başarısız olduğunu gördü. Örgütlü bir halk hareketi gördü. Kürt halkı batıda direnen işçi ve ezilenler için en güvenilir ittifak gücü olduğunu bir kez daha alandan haykırmış oldu” dedi.
“Kitlesel 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz”
“Newroz ve 8 Mart ile ilgili olarak şunu söylemeli: Rejimin stratejik planları başarıya ulaşamamıştır. Yakın zamanlı olarak, Ocak-Şubat dönemi ve işçi direnişleri gösteriyor, rejim 2015’te devreye soktuğu tasfiye saldırısı olan ‘çöktürme planından’ sonuç alamadı” diyen Gümüştaş, şu ifadeleri kullandı: “Bu planın başarıya ulaşamaması rejimi bunalıma sokuyor ve kırılgan hale getiriyor. Ekonomik kriz de aynı zamanda bunların toplumsal meşruiyetini zayıflatmış oldu. Emekçilerin yaygın isyan tablosunu görüyoruz. Zamlara, sömürüye ve yoksulluğa karşı emekçilerin isyanı yükseliyor. Özel bir nitelik ise işçi sınıfının bu tabloya ağırlığını koyması oldu. Takvimsel mücadele günleri kitleselleşiyor, siyasi ajitasyon ve çalışmaların güçlü karşılığı oluyor, bir durumdan başka duruma geçişi zorlayan politik özneler de yerlerini aldılar.
HDP etrafında birleşme tartışmaları giderek yerini aldı. Uzun zamandır sokak siyasetinin gerisine düşen kuvvetleri eylemli biçimde geliştirmeye başladı. Bu tabloda 1 Mayıs’ı tartışıyoruz. Bu dinamiği yaratan direnişlerle halkın bağrında biriken sömürüye karşı isyanla birleşen direnişlerle buluşma ve bunları birleştirme zemininde 1 Mayıs alanlarını kitlesel ve yaygın şekilde karşılama görevi yüklüyor. Bu kadar kritik bir 1 Mayıs’a hazırlanırken, rejimde bunun farkında ve yeniden savaş siyaseti ile bu duruma başka bir rota kazandırmaya çalışıyor. Güneyde işgal saldırısı başladı. Buradan bakıldığında Kürt hareketi ile rejim arasında çatışma olarak değerlendirilemez. Bu direnişlerin birleşmesinin yaratacağı bir birikime esaslı bir taktik uyguluyor rejim. İşçileri ve emekçileri arkasında yedeklemeye çalışıyor bu savaşla. Bu tablo içinde savaş ve sömürüye karsı mücadeleyi birleştirmek en büyük yanıt olacaktır. Biz de bu 1 Mayıs’a bu zeminde ve temelde hazırlanıyoruz. En kitlesel ve birleşik 1 Mayısları örgütleme hedefiyle ilerliyoruz.”
Panel sunumların ardından soru-cevap oturumuyla sona erdi.