Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu’daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail’in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine dair bir giriş yapacağız.
HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail, bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail’in bu çokça işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.
Öncelikle herhalde İsrail’in hukuki durumuyla başlamak gerekiyor işe. İsrail 1948 yılında kurulduktan sonra başta Arap ülkeleri olmak üzere çok sayıda ülke tarafından tanınmadı. Bugün de İsrail ile farklı seviyelerde ilişki kuran veya hiç ilişki kurmayan ülkeler mevcut:
İsrail devletini tanımayanlar: Cezayir, Libya, Somali, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye, Yemen, Afganistan, Bangladeş, Pakistan, Brunei, Malezya, Endonezya.
İsrail devletiyle güncel diplomatik ilişkilerini kesmiş olan ülkeler: Mali, Moritanya, Nijer, Tunus, Küba, Venezuela, Umman, Katar, Maldivler.
Yazının ana odağına almak istediğimiz İsrail’in pek öne çıkartılmayan veya çıkartılmak istenmeyen bazı bölgesel aktörlerle ilişkilerine geçmek için diğer aktörlerle ilişkilere dair kaba da olsa bir genelleme yapılabilir. Özellikle İsrail’in kurulduğu süreci 2. Dünya Savaşı’nın bitişiyle beraber alıp 26 Mart 1979 tarihinde Menahem Begin ve Enver Sedat arasında imzalanan Mısır-İsrail Barış Antlaşması’na kadar bir dönem tarif edilebilir.
Bu dönemde İsrail, 1956 Süveyş Krizi, 6 Gün Savaşı (1967), Yom Kippur Savaşı (1973), 1982 Lübnan İç Savaşı’na dahil olmuş, Mısır-Suriye-Filistin Kurtuluş Örgütü ile savaşmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle beraber bölgedeki gerilimler farklı kanallardan sürmüş, devletler arası savaştan farklı bir çatışmaya doğru evrilmiştir. Bu dönemde Hizbullah ve HAMAS gibi örgütler daha öne çıkar olmuştur.
Sürpriz aktörlerin ilki: Azerbaycan
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’ı ilk tanıyan ülkelerden birisi İsrail’di. Soğuk Savaş’ın ardından piyasa ekonomisine açılan ülkeye ilk giren Batılı sermayedarlar arasında İsrailli patronlar bulunuyordu. Öyle ki ülkedeki ilk telekom altyapısı İsrailli şirketler tarafından başlatılmış, bu alanda Bezeq firması öncü olmuştu. Ayrıca bugün hizmet sağlayıcı konumundaki 1994 yılında kurulmuş olan Bakcell de İsrail ortaklığıdır.
İsrail, Azerbaycan’da enerji, teknoloji, petrol ve gaz alanlarında etkili. Günümüzde artık gümrük anlaşması imzalamış olan iki ülke arasındaki ekonomik ilişki gittikçe gelişiyor. İsrail bugün ihtiyaç duyduğu ham petrolün yarıya yakınını Azerbaycan’dan alırken, İsrail de Azerbaycan ekonomisinin en önemli ortaklarından.
İki ülke arasındaki askeri ilişkiler Birinci Dağlık Karabağ Savaşı’nın (1988-1994) en gerilimli dönemi olan 1992 yılında başladı. Bu dönemde askeri silah, teçhizat ve eğitim sağlayan İsrail ülkede faaliyetini bugün daha da artırarak devam ettirmekte.
Azerbaycan NATO ile 1994 yılında başlatılan Barış İçin Ortaklık programıyla temasa geçmesinin ardından 1997 yılından bu yana NATO nezdinde diplomatik temsilciliği bulundurmakta. Emperyalizme bu kanalla doğrudan bağlanan ülkede ayrıca Hazar Denizi kıyısında Bakü’ye 70 km uzaklıktaki Sitalçay Askeri Üssü’nün İsrail Hava Kuvvetleri tarafından kullanılmakta olduğu da iddia edilmekte.
Günümüzde İsrail ile kurumsal olarak üst düzeyde işbirliği yapmakta olan Azerbaycan ister istemez topraklarını İsrail istihbaratına da açmış durumda. İran söz konusu olduğunda İsrail’in baş düşmanı sayılan bir ülkeye Azeri toprakları üzerinden yaklaşabiliyor olması bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Benzer bir şekilde Rusya ile Suriye İç Savaşı sırasında “zorunlu bir uzlaşı” içinde olan İsrail, Rusya’nın Kafkasya bölgesindeki etkisini de Azerbaycan’daki varlığıyla tartmaya gayret ediyor. Bu planın emperyalizmin bölgesel girişimleriyle de uyumlu olduğunu sanırım hatırlatmaya gerek yok.