13.3 C
İstanbul
18 Ekim Cuma, 2024
spot_img

İsrail saldırganlığına karşıtlıkta sınıf tavrı neden esas meseledir? – Erhan Nalçacı

"Türkiye’de ancak işçi sınıfı NATO’dan çıkmayı ve emperyalist ülkelerle mesafelenmeyi önüne koyabiliyor. Öte yandan bu ülkelerin işçi sınıflarıyla devrimci bağlar kurmak için çabalıyor."

İsrail saldırganlığında gelinen nokta sadece Filistin ve Lübnan halkını değil, dünyadaki bütün halkları tehdit eder hale geldi.

Siyasi suikastlar, okulların ve hastanelerin vurulması, Lübnan sınırında BM Barış Gücü’nün hedef alınması, on binlerce insanın bir yıl içinde katledilmesi, sakat, evsiz, annesiz babasız ve sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılması… İnsanlık uzun süredir böylesine kudurmuş bir cinayet makinesi görmedi.

Şimdi herkes İsrail’in İran’a vereceği misillemeye odaklanmış durumda, hem İsrail devletinin ölçüsüz ve gizli bir ajanda ile hareket eden bir canavar olarak ortaya çıkması hem de bu sürecin topyekûn bir savaşı başlatma potansiyeli nedeniyle. ABD’nin İsrail uçakları uzun mesafe uçabilsin diye jetlere havada yakıt aktarabilen tanker uçaklarını bölgeye sevk ettiğine ve nasıl derin bir işbirliği ile suç ortağı olduklarına bir kez daha işaret edelim.

Öte yandan Türkiye’de TBMM gizli oturumla toplanarak İsrail’in Türkiye için de bir tehdit oluşturduğunu görüştü. Bu en azından bu düzeyde ele alınması ile yeni bir olay.

Ancak hepimizin yakından takip ettiği ve bildiği güncel gelişmeleri burada sıralamak yerine bir madalyonun iki yüzü gibi zıtlık taşıyan iki tavra değinelim bu yazıda.

Sermaye sınıfı neden İsrail’e karşı tutarlı bir karşıtlık sergileyemez, buna karşı işçi sınıfı neden bugün ihtiyaç duyulan tutarlı karşıtlığı gösterebilir?

Ama önce sıklıkla karıştırılan bir konuya değinelim. Halkımız işçi sınıfı denilince mesleği işçilik olan gündelik yaşam mücadelesindeki kitleyi anlıyor. İki açıdan yanlış olan bu yaklaşımı düzeltelim, yoksa yazı boşa düşecek.

Evet, sorulduğu zaman mesleğini işçilik olarak bildirenler çok kıymetli ve sınıfın çekirdeğidir, ama sınıf onlardan ibaret değil. Bugün ücret karşılığı çalışan bütün sağlık ve eğitim emekçileri, bütün büro emekçileri, mühendisler, avukatlar, hizmet sektörü ve tarım çalışanları, işsizler ve emekliler aileleriyle birlikte toplumun en büyük kesimini oluşturarak işçi sınıfına dâhil olurlar.

İkincisi, işçi sınıfı birbirinden bağımsız hareket eden, çok farklı partilere oy veren flamingo sürüsü gibi bir yığın olarak değerlendirilemez. Neredeyse iki yüz yıl önce ortaya çıkan sermayeden bağımsız programa sahip, tarihsel değerleri ve hedefleri olan, siyasi öncüsüyle temsil edilen bir toplumsal olgudur.

Sermaye sınıfı da muhakkak tek tek sermaye gruplarınca değil, düzene bağlı siyasi partilerce temsil edilir.

Şimdi İsrail karşıtlığında tutarlılık testine tabi tutabiliriz iki sınıfı.

1-İsrail karşıtlığı ancak sınıf temelli yapılırsa tutarlı olur

İsrail karşıtlığı din, mezhep, etnik temele dayanılarak yapılırsa tutarsızlığı geçelim, etkili olmaz. Çünkü İsrail devletinin arkasındaki sınıf hem yerel hem uluslararası düzeyde etkinlik gösteren tekelci sermaye sınıfıdır. ABD başta olmak üzere ona destek olan ülkelerin devletlerinin arkasındaki sınıf da öyle. Evet, İsrail ırkçı bir din devletidir bakıldığı zaman ama hangi ülkenin sermayesi dini ve milliyetçiliği kullanmıyor.

Rekabetçi yanlarına rağmen şu an İsrail’in durdurulamayan bir cinayet makinesine dönüşmesinde dünya düzeyindeki sermaye sınıfının kardeşliği yatıyor.

Örneğin, Türkiye’de devlet Ceyhan’dan Azerbaycan petrolünün İsrail’e aktarılmasına karşı çıkamıyor. Azerbaycan sermayesi ile geliştirilen çok yönlü ilişki buna izin vermiyor. Ayrıca unutmayalım, Azerbaycan sermayesinin başlıca tekeli olan Socar Türkiye’deki büyük yatırımları ile artık Türkiye siyasetini belirleyen unsurlardan biri haline gelmiştir.

Sadece Türkiye işçi sınıfı Azerbaycan emekçileri ile sömürücü Azerbaycan sermayesini ve onun temsilcisi Aliyev hanedanını birbirinden ayırabilir. Türkiye’de bir işçi sınıfı iktidarında o petrolün damlası bile Türkiye üzerinden İsrail’e gitmezdi, çünkü Azerbaycan sermayesi ile Türkiye’nin bütün göbek bağları kesilmiş olurdu.

Diğer bir örnek, Türkiye’de iktidarın ve çevresinin mezhepsel nedenlerle Hamas’a arka çıkması ama Hizbullah’a karşı girişilen canice suikastlardan alttan alta memnun kalmasıdır. Bunun çok temelli bir nedeni var. Türkiye’de yağma ve sömürü düzenini sürdürebilmek ve meşrulaştırabilmek için Türkiye sermaye sınıfı bilinçli olarak Sünni mezhebini siyasal olarak kullanmak üzere tercih etmiştir.

Bu arada Türkiye Hizbullah’ı ile Lübnan Hizbullah’ının halkımız tarafından ayırt edilememesi de belki işlerine geliyor. Türkiye Hizbullah’ı NATO ve Türkiye sermayesinin ortamı terörize etmek ve faili meçhul cinayetleri işletmek üzere kurduğu bir cihatçı çetedir. Lübnan Hizbullah’ı ise Lübnan’ın en mülksüz ve yoksul kesimi olan Şiilerin tabanını oluşturduğu, Lübnan’ın İsrail’e karşı savunulması sürecinde oluşmuş bir yurtsever örgüttür.

İşçi sınıfı tarihsel olarak ülkelerin emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi veren yurtseverleri ile dayanışma içinde olmuştur. Lübnan’da Hizbullah Lübnan Komünist Partisi ile Filistin’de Hamas Filistin sol örgütleri ile birlikte mücadele ediyor.

Bu mezhep ağırlığı genel olarak son 35 yıldır işçi sınıfının siyasi olarak geri planda kalması ile ilişkilidir ve bunu aşacak olan dünyada genel olarak işçi sınıfının devrimci bir çıkışı örgütlemesi olacaktır.

2-ABD ve NATO’ya karşı olmadan İsrail’e karşı olamazsınız

Sermaye sınıfının tutarlı ve etkili bir İsrail karşıtlığı yapamamasının en önemli nedeni ABD, Avrupa’daki emperyalist ülkeler ve NATO ile olan kirli ve dehşet verici tarihsel bağlarıdır. Bu sefil ilişki iktidarı ve muhalefeti ile tüm düzen siyasetlerini kapsar.

İşçi sınıfı ise olayları pragmatik bir ilkesizlikle kavramaz, aksine tüm güncel gelişmeleri bir süreç olarak tarihsel bağlamı içinde ele alır. Batı emperyalizmi denilen olgu Osmanlı’yı bir borç tuzağına düşürüp yarı-sömürgeleştirmiş, Türkiye’de Kurtuluş Savaşına karşı koymuş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’yi tekrar bağımlılığa sürüklemiştir. Bu ülkeler içerik olarak değişmiş olabilirler ama iktidarların özü değişmemiştir.

Filistin’e bir kanser gibi İsrail’i yerleştiren, bugün İsrail’e her türlü silahı sağlayan ve İsrail’i askeri olarak koruyan onlardır. Türkiye’de düzen siyasetleri Batı emperyalizmiyle müttefik olarak, NATO üyeliğini sürdürerek, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya kabulünde her türlü yalakalığı yaparak İsrail’e karşı olamazlar, değiller de zaten.

Türkiye’de ancak işçi sınıfı NATO’dan çıkmayı ve emperyalist ülkelerle mesafelenmeyi önüne koyabiliyor. Öte yandan bu ülkelerin işçi sınıflarıyla devrimci bağlar kurmak için çabalıyor.

Bunun dışında Türkiye işçi sınıfı İsrail meselesinde Rusya ve Çin’e güvenilmeyeceğini de kavrıyor. BM Güvenlik Konseyi’ndeki tavırları doğru olabilir, ama Rusya ile İsrail arasında centilmenlik anlaşması olduğunu anlıyoruz. İsrail uçakları Suriye’yi vurmadan önce Rusya’ya haber veriyorlar, Rusya seyrediyor İsrail’i.

Normal olmayan bir durumda dünya hali normalmiş gibi davranılmaz. Çin’in İsrail’de dünya kadar yatırımı olduğunu, şimdi Hizbullah tarafından vurulan Hayfa Limanı’nı işlettiğini biliyoruz.

3- İsrail Türkiye’yi tehdit ediyor mu?

Uzun vadede Türkiye’de sermaye iktidarını da İsrail’in tehdit edeceği koşullar çıkabilir tabi. Ama günümüz koşullarında niye İsrail Türkiye’yi tehdit etsin? İsrail’e karşı en kararlı direnişi gösteren Suriye’yi bir ABD-İsrail projesinin parçası olarak ortadan kaldırılmasını amaçlayan operasyona Türkiye katılmadı mı? NATO’da bir şekilde birlikte çalışılmadı mı? İsrail ile askeri işbirliği yapılmadı mı?

Ancak Türkiye’de bir işçi sınıfı iktidarı yaşanırsa hiç şüphemiz olmasın İsrail Türkiye’yi bütün kötücül ve canice yöntemleri ile tehdit edecektir. Ve o gün biz gerçekten İsrail’i püskürtecek koşulları yaratmış olacağız.

Daha eklenecek çok şey olabilir bu yazıya, ama köşe yazısının sınırlarına geldik.

İsrail saldırganlığına ve emperyalist savaşa karşı en önemli unsurun Türkiye’de ve bütün ülkelerde işçi sınıfının örgütlülüğünü ve gücünü artırması olduğunu söyleyerek bitirelim.

KaynaksoL

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol