21 C
İstanbul
19 Eylül Perşembe, 2024
spot_img

İşgale karşı nasıl direnilir? – Dilara İlbuğa Yıldırım

İşgale karşı nasıl direnilir? Savaştaysa her cephede savaşır, mücadele eder insan. Peki, savaşta değilse ve bu işgal bildiğimiz anlamda askeri bir işgal değilse? Türkiye, 20 yılı aşkın süredir halk düşmanları tarafından karış karış işgal ediliyor, halk da bu işgale dur demek için gücü yettiğince, hemen her cephede savaşıyor. İşgalin son örneğini Akbelen Ormanı’nda gördük. Günlerdir aynı dili konuştuğumuz ama belli ki aynı ülke hayalini paylaşmadığımız işgalcilere karşı büyüyen bir direnişe tanıklık ediyoruz.

Akbelen sermayenin rant için talan ettiği ilk yer değil belki ama mücadelesi içimize işleyen, yolumuza ışık tutan direnişlerden biri olarak şimdiden parlıyor. Neler yaşamadık ki şu birkaç günde? İktidarın ve sermayenin özel güvenlik ordusuna dönüştürdüğü jandarma güçlerinin, ağacına sarılan 88 yaşındaki Zehra Nene’ye biber gazı sıktığına, gazeteci ve yurttaşa saldırdığına, milletvekillerini tartakladığına tanık olduk mesela.

Akbelen’de yaşadığımız duygunun benzerini sürekli yaşıyoruz. Herhalde bir dış güç ülkeyi işgal etse, ancak savaş ortamında toplum olarak bu denli derin bir tahribat yaşardık. Sadece AKP iktidarında 30 binden fazla işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybederken savaşta değildik mesela. Şubat ayında yaşadığımız korkunç depremlerde, geçen yaz yaşadığımız orman yangınlarında, Kazdağları’nda, Soma’da, İkizdere’de, Cudi’de, Hasankeyf’te halk düşmanları tarafından katledildik. Her cephede sürekli savaşmak, her gün sabahtan akşama kadar kurşuna dizilmek düzenin bize sunduğu normal haline getirildi.

Akbelen örneği yalnızca bir doğa tahribatı değil. Akbelen’den yola çıkarak bütüne baktığımızda açık bir manzarayla karşılaşıyoruz: Kâr hırsıyla yaşamlarımızı yok eden kapitalizm köksüz insanlar istiyor. Düzeni yaratan sermaye ve en büyük ortağı iktidar, bütün bir toplumu köksüz, yersiz ve yurtsuz bırakmayı arzuluyor. Yani yalnızca bir doğa talanına tanıklık etmiyoruz, yaşamlarımızın temeli işgal ediliyor. Yağma ve talandan beslenen bu barbar düzen, memleketin ağacına, suyuna, toprağına kök salanların kanını emmeye devam ediyor.

Akbelen katliamının en önemli sorumlularından Limak Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in “çevreci” olduğunu da öğrendik bu süreçte. “Hem çevreye hem insana saygı” şeklinde demeçler vermiş vaktiyle. Kapitalizm böyledir. Canlı olan her şeyi metalaştıran, piyasada alınır satılır forma sokan bu çürümüş düzen, vicdanları da metalaştırır. Yıllar önce hocamız yüksek lisans dersinde Marksizm tartışırken şöyle bir soru sormuştu: “Peki sizce vicdan, şeref gibi olgular da metalaşmış mıdır? Piyasada alınır satılır hale gelmiş midir?” Her şeyin fiyatının olduğu bu çağda, elbette vicdan ve şeref de metalaştı. Doğru yanıtı da Marx’tan almıştık: “Örneğin, vicdan, şeref vb. gibi kendileri meta olmayan şeyler, sahipleri tarafından para karşılığı elden çıkartılabilecekleri ve böylece bir fiyatları olacağı için meta biçimini alabilirler. Bundan dolayı, bir şey, bir değere sahip olmaksızın, biçimsel olarak bir fiyata sahip olabilir.”

Vicdanları bile metalaştıran kapitalizm, tüm değerleri piyasaya açtı, sömürüsünü esnek çalışma ve güvencesizlikle besledi, doğayı sermayenin kâr ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde yağma ve talana açtı. Toplumu ise köklerinden koparılmış, emek piyasanın daha rahat sömürebileceği bir toplam haline getirdi. Daha çok kâr arzusu, suyu, taşı, yeraltını, güneşi, hayvanları yağmaya açtı; toplumun kaynaklarını gasp etti. Sınırsızca büyümek isteyen, rekabetle beslenen, özel mülkiyet ve emek sömürüsüyle dişlerini bileyen kapitalizm, insana ve doğaya zarar verecek ve elbette durmayacak. Hepimizi köksüzleştirene kadar yaşamlarımızın temellerine kadar sızacak. Marx’ın ifadesiyle, insan ile yeryüzü arasındaki etkileşimi bozdu, daha da bozacak:

“Kapitalist üretim, insanla yeryüzü arasındaki metabolik etkileşimi bozar, insan tarafından besin ve giysi olarak tüketilen bileşenlerin toprağa dönmesini engeller; toprağa verimlilik kazandıran ezelî doğal şartların işleyişini engeller. Kapitalist tarımda bütün ilerleme, sadece emekçinin soyulması sanatındaki ilerleme değil, aynı zamanda toprağın soyulması sanatındaki ilerlemedir. Bir ülke büyük sanayi temelinde ne kadar gelişirse, bu yıkım süreci o kadar hızlı gerçekleşir. Toprağın verimliliğinin belirli bir süre için artırılmasındaki tüm ilerleme, o verimliliğin daha uzun ömürlü kaynaklarının tahrip edilmesi yönündeki ilerlemedir. Kapitalist üretim sadece üretimin toplumsal sürecinin bağlantı tekniklerini ve derecesini, aynı anda tüm zenginliğin kaynağını –toprağın ve emekçinin– çökerterek geliştirir.” Karl Marx, Kapital

Akbelen, kapitalizmin gölgesini satamadığı için kestiği ağaçların örneklerinden biri. Biliyoruz ki bu düzen devam ettiği sürece, toplumsal muhalefet bütünüyle antikapitalist bir kimliğe bürünmedikçe, doğru düşmanla savaşmadıkça yere, göğe, dağa, taşa etiket basmaya devam edecekler.

O halde baştaki soruya geri dönelim: İşgale karşı nasıl direnilir? Kök salarak ve yüzümüzü ağacına, köküne, memleketine sarılan Akbelen direnişindeki herkese dönerek. Bu memleketin ağacının, kuşunun, toprağının hakkı bazılarının kirli yakalarını bırakmayacak. Ağaç nasıl yapıştıysa toprağına, öyle sarılmalıyız köklerimize ve memleketimize.

KaynakVesaire

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol