Dünyanın en büyük sendika birliği olan Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) 2023 yılı verilerine göre, Türkiye işçi hakları açısından dünyadaki en kötü 10 ülke arasında yer alıyor. ITUC’un Küresel Haklar Endeksi’ne göre Türkiye, Bangladeş, Belarus, Ekvador ve Myanmar gibi ülkelerle birlikte işçi sınıfının en çok baskı altında tutulduğu ülkelerden biri.
Artan enflasyon karşısında işçi sınıfının birçok kente hak arama mücadelesi fabrikalara ve sokaklara sıçardı. Son süreçte farklı birçok yerde işçiler haklarını almak için sokaklara çıkarak eylemlerini gerçekleştirdi. Yakın zamanda kazanımla sonuçlanan ve devam eden Marmara bölgesindeki kimi işçi direnişlerini Mezopotamya Ajansı’ndan Ferdi Bayram derledi.
Kazanımla sonuçlanan Carrefoursa direnişi
İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bulunan CarrefourSA deposunda 12 Ağustos’ta 6 işçinin işten çıkarılmasının ardından Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-SEN) öncülüğünde başlayan direnişin 15’inci gününde polis müdahalesi gerçekleşti. CarrefourSA ve Gratis mağazalarında eylem gerçekleştiren işçiler Zeytinburnu’da bulunan Olivium Alışveriş Merkezi çıkışında polisler tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Polis, gözaltı esnasında işçilere “Size Sabancı’nın selamını getirdik” dedi. Tüm baskılara rağmen işçilerin verdiği direniş kazanımla sonuçlandı. 28 Ağustos’ta 5 bin TL’lik zam talebi, CarrefourSA deposundaki taşeron firmasının çıkarılması ve işçilerin kadroya alınması yönündeki talepleri kabul edildi.
İnşaat işçilerinin kule vinç eylemi
Dinçer Lojistik direnişi
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Nakliyat-İş’e üye işçileri, Dinçer Lojistik’te 26 Ağustos’ta çalışma, ücret ve beslenme koşullarını protesto ederek direniş başlattı. Direniş 3 gününde kazanımla sonuçlandı. İşçilerin ücret artışı, yemeklerin düzelmesi ve taşeron işçilerin kadroya alınması kabul edildi.
Çatalca’da ki direniş sürüyor
Fikirtepe Torkam’da yemek protestosu
MKB Rondo’da grev sürüyor
İstanbul Tuzla’daki Kimyacılar Sanayi Sitesi’nde bulunan MKB Rondo fabrikası işçileri, ücret artışı talepleri karşılanmadığı gerekçesiyle 29 Ağustos’ta greve çıktı. Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası öncülüğünde gerçekleştirilen direniş devam ediyor.
Devrimci Yapı-İnşaat ve Yol İşçiler Sendikası (Dev Yap-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut, Marmara bölgesinde artan işçi sınıfının eylemlerinin, işçilerin yaşadığı sorunları değerlendirdi.
“Seçimler de toplumun beklentilerini karşılamıyor”
İşçi sınıfının 8 yıldır siyasi ve ekonomik krizlerle boğuştuğunu belirten Karabulut, işçi sınıfının bu baskı altında bir çıkmaza girdiğini söyledi. Karabulut, “Üretici köylülerden işçilere, kadınlardan çevre savunucularına kadar herkes, artık eski düzenin sürdürülemez olduğunu fark etti. İktidar ise eskisi gibi yönetemiyor; sürekli seçimlerle toplumu oyalamaya çalışıyor. Ancak seçimler de toplumun beklentilerini karşılamıyor. Asgari ücrete yapılan zamlar, emeklilere verilen artışlar, Erken Emeklilik (EYT) kararı gibi adımlar, seçim dönemlerinde verilen rüşvetler olarak görüldü” dedi.
“Direnişe geçen işçiler daha iyi koşullar elde etmeye başladı”
Artan işçi ve emekçilerin eylemlerine değinen Karabulut, iktidarın ekonomi politikalarının işçi ve emekçinin ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirtti. Karabulut, “İktidar savaş ekonomisine bütçeyi ayırıyor. Toplum, artık sosyal ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Açlık ve yoksullukla baş etmeye çalışıyor. Son dönemde, örgütsüz işçi hareketleri ciddi direnişler ortaya koydu. Bu da ekonomik krizin derinleştiğini ve daha büyük işçi hareketlerinin yolda olduğunu gösteriyor. İşçiler, sosyal medyada hak arama mücadelesi verdikçe, bu eylemler hızla diğer iş yerlerine de yayılıyor. İşçiler, kabul edilemez çalışma koşullarına karşı tepkilerini ortaya koyuyor. Bu süreçte, patronlar fırsatçılık yaparak işçilerin taleplerini karşılamaktan kaçınıyorlar. Ancak direnişe geçen işçiler, bazı haklarını kazanarak ana firmalarda daha iyi koşullar elde etmeye başladı” şeklinde konuştu.
“Savaş ekonomisi”
Ekonomik ve siyasi krizin temel sebebinin Kürt sorunu ve tecrit olduğunu ifade eden Karabulut, yaşanan çözümsüzlüğün toplumu daha da yoksullaştırdığını dile getirdi. Karabulut, “Ekonomik, toplumsal ve siyasal krizlerin temel sebebi Kürt sorununun çözümsüz kalmasıdır. Güvenlikçi politikalar ve savaşın derinleşmesi, toplumun ihtiyaç duyduğu kaynakların bu alanlara aktarılmasına neden oluyor. Bu durum, toplumun geniş kesimlerinin yoksullaşmasına, asgari ücretin açlık sınırında kalmasına ve emeklilerin düşük maaşlarla yaşamak zorunda bırakılmasına yol açıyor. Kürt sorunu çözülürse, bu toplumsal sorunlar da büyük ölçüde hafifler ve kaynaklar sosyal politikalara yönlendirilebilir” dedi.
“AKP iktidarı da savaşın maliyetini topluma ödetiyor”
Kürt sorunun demokratik bir yolla çözülmesi halinde toplumsal huzurun sağlanacağını söyleyen Karabulut, “Toplum nefes alacak, istihdama ve sosyal politikalara daha fazla kaynak aktarılacak. Bugün çalışan kesimlerin büyük bir kısmı barınma kriziyle karşı karşıya ve temel ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip değil. Bunun en büyük sebeplerinden biri, savaşların yarattığı yoksulluk ve ekonomik baskılardır. Savaş varsa, pahalılık artar; savaş varsa, ekmeğe ulaşmak zorlaşır. AKP iktidarı da savaşın maliyetini topluma ödetiyor; bu durum, ekonomik krizin ve yoksulluğun temel sebeplerinden biridir. İktidarın Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü, ekonomik kaynakların savaşa harcanmasına ve toplumun temel ihtiyaçlarının göz ardı edilmesine yol açıyor. Bu da işçilere ve emekçilere ağır bir fatura olarak dönüyor. Bugün yaşanan ekonomik kriz, işçilere ve topluma ödetilmeye çalışılıyor, ancak işçiler bu krizin faturasını ödemeyeceklerini belirterek direniyorlar” diye belirtti.
Polis, asker saldırıları
İşçi direnişlerine yönelik polis saldırılarına dikkat çeken Karabulut, devletin işçileri korumadığını aksine patronları koruduğunu vurguladı. Karabulut, “İşçi direnişlerine karşı kolluk kuvvetlerinin sert müdahaleleri, işçilerin hak arayışını engellemeye yönelik bir politika olarak görüyoruz. Türkiye işçi hakları konusunda dünyada en kötü on iki ülke arasında yer alıyor ve kolluk kuvvetleri adeta patronların özel güvenliği gibi hareket ediyor. İşçilerin hak arama mücadelesi karşısında devletin ilgili kurumları hukuksuzluklara göz yumuyor. Ancak işçiler haklarını savunmak için sokağa çıktığında karşılarında güvenlik güçlerini buluyorlar. Bu durum, devletin işçilerin haklarını savunmak yerine patronları korumayı tercih ettiğini gösteriyor. Sonuç olarak bu sert müdahaleler, işçilerin direnişlerinin ve hak arayışlarının yayılmasından duyulan korkunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Devletin bu tutumu, işçi hareketlerinin toplumda örnek teşkil etmesini engellemeye yönelik bir çaba olarak görülüyor” dedi.
“Sendikaların yanı sıra farklı örgütlenme yöntemleri de devreye sokulmalı”
Kazanımların kolay bir şekilde elde edilmediğini söyleyen Karabulut, bu saldırılara karşı işçi ve emekçilere örgütlenme çağrısında bulundu. Karabulut, devamla şunları kaydetti: “İşçi sınıfı çalışma yaşamında elde ettiği hakları bedel ödeyerek kazanmış. Bugün de işçi sınıfı, kazanılmış haklarını korumak için bedel ödemeye hazır olmalı. Bugün işçiler, sendikalardan tutun, işyerlerinde geri adım attırdıkları patronlara kadar her alanda hak temelli bir mücadele yürütüyor. İşçi sınıfı, ekonomik sorunlar ve savaşa ayrılan bütçeler nedeniyle daralma yaşıyor. Dolayısıyla emekçiler yan yana gelerek örgütlenmeli ve birlikte mücadele etmelidir. Sendikaların yanı sıra farklı örgütlenme yöntemleri de devreye sokulmalıdır. İşçiler, emekçiler ve diğer toplumsal kesimler olarak insanca çalışma, barınma ve yaşam koşullarını elde etmek için birleşmeli ve dayanışmayı geliştirmeliyiz. Aksi takdirde, patronların karşısında dişsiz kalır ve kazanılmış haklarımızı bile kaybederiz.”