Notice: Array to string conversion in /home/runcloud/webapps/app-direnisteyiz29/wp-content/plugins/td-cloud-library/includes/tdb_functions.php on line 459
10 C
İstanbul
16 Kasım Cumartesi, 2024
spot_img

İşçi Gazetesi: Milletvekili seçiminde HDP’yi, Başkan adayı olarak Selahattin Demirtaş’ı destekliyoruz

Baskın seçim kararının ardından bir çok kurumdan, Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ve HDP’yi destekleyecekleri açıklaması gelmeye devam ediyor.

İşçi Gazetesi, seçimlerde tutumunu belirten bir açıklama yayımlayarak, ”Milletvekili seçiminde HDP’yi, Başkan adayı olarak Selahattin Demirtaş’ı destekliyoruz” dedi.

İşçi Gazetesi tarafından yayımlanan açıklamanın tam metni şöyle:

 

EGEMENLERİN SEÇİM GÜNDEMİ VE BİZİM SEÇENEĞİMİZ

Seçim, baskın bir dayatma şeklinde gündeme sokuldu. Bunu da, olur olmaz her konuda sarıldıkları ‘vatan-millet’ yalanına sarılarak gerekçelendirdiler; Türkiye, iç ve dış ihanet odakları tarafından kaosa sürüklenmek isteniyormuş, o nedenle erken seçimle güven tazelenecek, bu oyunlar da boşa çıkartılacakmış… Yalandan kim ölmüş ki!

Saray Rejimi ittifakının iki aktörü; dün meydanlarda birbirlerine yapılmadık hakaret, aşağılama bırakmayan Erdoğan ve Bahçeli’nin, 15 Temmuz’dan beri aralarından ‘su sızmadığı’ biliniyor. Bahçeli’nin ‘bomba’ açıklamasının hemen ardından görüştüler, ‘30 dakikada’ karara varıldı: ‘Seçim 24 Haziran’da yapılacak.’

Öncesinden planlanmış bir hamle olduğunu, en azından aylar öncesinden gününü de doğru bilerek 3 takım elbise kazanan HDP Ankara milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den öğrenmiş olduk.

Saray Rejiminin bu kıvrak ikilisi, dün erken seçimden bahsedenleri, ‘Türkiye düşmanlarının ağzıyla konuşmak’ ve ‘Vatana ihanet etmek’le itham ediyorlardı. Olur olmaz ağızlarına dolayınca ‘biz hainiz’ demiş oldular ya, ne gam! Yorumu sevenlerine bırakalım…

Baskın seçim kararının, ‘iç ve dış ihanet odakları tarafından kaosa sürüklenmek’ uydurmasından daha ciddi sebepleri olduğu kesin.

MIZRAK ÇUVALA SIĞDIRILAMAZ HALE GELDİ

Birincisi; Erdoğan’ın başında olduğu Saray Rejimi, giderek derinleşen ve saklanamaz hale gelen ekonomik kriz batağına saplanmıştır. Ülkenin kaynakları açıkça yağmalanmış, ranta dayalı, inşaata dayalı sistemin sonuna gelinmiştir. Sadece son üç yılda TL, dolar karşısında 3 kere yüzde 20 oranında devalüe edildi. AKP’nin iktidara geldiği gün 1 lira 67 kuruş olan dolar, bu satırların yazıldığı gün 4 lira 50 kuruşu gördü. 2018 yılında ödenecek dış borç miktarı 160 milyar dolardır ve hazine neredeyse tamtakırdır. Ekonominin tüm verileri alarm vermektedir.

İkincisi; ABD’nin başını çektiği bölgemizdeki emperyalist paylaşım savaşında, İsrail ile birlikte Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eşbaşkanlığı vazifesi verilen Türkiye devleti, bu savaş sürecinde duvara toslamıştır. Şimdi boğazına kadar suça-pisliğe batan bir tetikçi olarak ABD ile Rusya arasında bir tahterevalli üzerinde tutunmaya çalışıyorlar.

Üçüncüsü; Tüm bu tablonun içeride yol açtığı sonuçlar var. Sıralamaya çalışırsak:

*İçerde işsizlik var; 6 milyondan fazla insan işsizdir. Milyonlarca emekçi borç kıskacındadır. Üzerine benzin döküp bedenini tutuşturan, başına silah dayayıp ateşleyen, çatıya çıkıp intihara kalkışan, bunalıma girip canına, ailesine kıyan emekçi sayısı giderek artmaktadır.

*İçerde işçi cinayetleri, kadın cinayetleri var; AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002’den beri yaşamını yitiren işçi sayısı 21 bin 22 işçiye ulaştı… Erkek egemen devlet anlayışının beslediği kadın cinayetleri durmak bilmiyor.

*İçerde açlık, yoksulluk var; Milyonlarca işçinin mahkûm edildiği asgari ücret 1603 liradır. Oysa 4 kişilik bir ailenin, sadece sağlıklı beslenebilmesi için aylık 1.700 lira harcama yapması gerekiyor.

*İçerde işçileri kölece çalıştırma var; Ortalama günlük çalışma süresi 12 saat. Ücret ortalaması, açlık sınırı olan 1.700 lira dolayında. İşçilerin iş güvencesi yok. İşçilerin sendikalı olması suç. Sendikanın greve gitmesi yasak… Ve hakaretler, aşağılanma, işten atma tehditleri de cabası.

*İçerde doğanın talanı, yaşam alanlarının tarumar edilmesi var; Dağlar delik deşik, rant ortağı maden şirketleri altını üstüne getiriyor. Ormanlar şirketlerin talanına açıldı. Neredeyse her su yatağı üzerinde HES projesi var. Şehirler beton yığınlarıyla nefes alınamaz hale getirildi.

*İçerde tarımın bitirilmesi var; Ekilebilir tarım alanları ortadan kaldırılırken, meralar da yağmaya açıldı. İthal edilmeyen, tekellere peşkeş çekilmeyen ürün neredeyse kalmadı. AKP’li akrabaya, yandaşa 300 koyun hibe, kendilerinden olmayanın tarlasına su saati… Bir şeker fabrikası alan yandaş şirkete, bir şeker fabrikası bedava!

*İçerde, her türlü adaletsizlik, baskı, zulüm var; Kendileri ve temsilcisi oldukları sermaye sınıfının egemenliği için yapageldikleri, işçilere ve halklara dayattıkları katliam, baskı zulüm var…

DİRENİŞ KÂBUSLARIDIR!

Ve bu tablonun bütününün bir sonucu olarak; sömürüye, savaşa, ayrımcılığa, adaletsizliğe, baskı ve zulme karşı önü alınamayan bir direniş var.

2010-11-12 yılı 1 Mayıs’larında, 2013 Gezi isyanında milyonlar olup sokağa taşanların direnişi. 2015 yılı 7 Haziran’ında seçim barajlarını yıkarak kendini HDP ile, halkların kardeşleşmesi ile ortaya koyan direniş. 16 Nisan referandumunda, gasp edilse de, Saray Rejimine ecel terleri döktüren ‘Hayır’ direnişi. Ve fabrikalarda, okullarda, sokaklarda yaşamın hemen her alanında süren direniş…

Egemenlerin kâbusudur bu direniş. Erdoğan’ın her toplumsal hareketlilikte “Geziciler” diye öfkeyle höykürmesi, korkularının derine işlemesindendir.

Kendi koydukları hukuk kurallarını dahi tanımadan, OHAL zorbalığını kullanarak yürüttükleri tüm baskı ve saldırılara rağmen direniş kendi kanalında yol almaya devam ediyor.

SEÇİM ÇÖZÜLÜŞE ÇARE OLACAK MI?

Tüm bu faktörler altında devlet/Saray Rejimi, tel-tel dökülerek çözülüyor. Baskın seçimi bir çıkış yolu olarak görüyorlar. Saray Rejimi kendi güvenliğini, Erdoğan kendi istikbalini hiç değilse bir 5 yıl daha garantiye almak istiyor. Ancak tüm gayrı meşru hazırlıklarına rağmen kazanma garantileri yoktur.

Diyelim ki yine gayrı meşru biçimde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” olsun. Diyelim ki CHP yine ‘Tamam’, ‘Yeter artık’ diyen toplumun öfkesini frenleyen takoz olsun; bu dalga durulacak mı? Ülkede barış, kardeşlik, huzur ortamı mı sağlanacak? Savaş politikalarına son mu verilecek? Ekonomi düze mi çıkacak? İşsizlik, yoksulluk, işçi ölümleri, kadın cinayetleri, doğanın, yaşam alanlarının talanı sona mı erecek? Ucube eğitim sistemi, ulaşılamaz hale gelen sağlık sistemi düzelecek mi?…

BİZİM GÜNDEMİMİZ, BİZİM TUTUMUMUZ NE OLMALI? 

Ortada çürümüş bir sistem var. Dünyada hakim olan bu sistemin adı kapitalizmdir. Kıblesi-dini-imanı para olan kapitalizm, iliğine kadar çürümüştür ve fazladan ömür sürdüğü için bir leş gibi her yana pis kokular saçmaktadır. Savaşla; işçilerin, emekçi yoksul halkların kanıyla beslenmektedir.

Ülkemizde yaşanan bu çürümüşlüğün katmerli halidir.

Kanımızla beslenenlerin düzeninden bize bir gelecek çıkmaz. İnsanca yaşanabilir bir geleceği bize bizden başkası kuramaz.

İşçi sınıfı, halklar örgütlü olursa kendi geleceğini ellerine alabilir. Mesele, sınıfını bilmek, kendi safında birleşmek, örgütlü bir güç olarak geleceğimizi kurma kavgasına atılmaktır.

Nelere sahne olacağını bu günden kestirmek zor olsa da görünen 24 Haziran’da bir seçim olacaktır.

Seçim oyununu bozabilecek kadar örgütlü değil isek dışında kalıp seyredecek de değiliz. Bu sürece aktif olarak katılmak doğru tutumdur. Seçim sürecini tepemizdeki haramilerin saltanatını sallamak, hesaplarını bozmak ve kendi örgütlülüğümüzü geliştirmek için bir adım olarak ele almak gerekir.

SAFIMIZ BELLİ OLMALIDIR 

Seçimin ittifakları netleşmiş durumdadır.

İttifaklardan ilki AKP, MHP ve BBP’den oluşan “Cumhur İttifakı”, ikincisi, milletvekilliği seçimi üzerinden şekillenen CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve DP’den oluşan “Millet İttifakı”dır.

İlki, kendilerine ait bu düzenin çivisini çıkaran Saray ekibidir. İkinci ekip, sökülen çivileri yerine takıp bu çürümüş düzeni restore etmeyi amaçlamaktadır. Hiç birinin birikmiş toplumsal sorunların çözümüne dair söyleyebilecekleri inandırıcı bir programı yoktur.

Ve iki ittifak grubu da HDP’nin seçim barajı altında kalması konusunda hemfikirdir, gereğini de yapmışlardır. HDP başkan adayı Selahattin Demirtaş’ın hapisten çıkmasını istemeleri Kürt halkından oy devşirme hesabı yapmalarındandır.

MİLLETVEKİLİ SEÇİMİNDE HDP’Yİ, BAŞKAN ADAYI OLARAK SELAHATTİN DEMİRTAŞ’I DESTEKLİYORUZ

HDP, ittifaklar dışında kalan tek partidir.

İkisi de kapitalist düzeni kutsayan sağ ittifak karşısında HDP, birikmiş toplumsal sorunların çözümüne dair sol programa sahip olan, söylediklerinin arkasında bedel ödemeyi göze alarak dik durabilen tek partidir.

Ülkedeki çok sayıda emek örgütü, devrimci örgüt, aydın, akademisyen, sanatçı, bu topraklar üzerinde yaşayan farklı inanç ve kültürden halklar ile Kürt halkının ezici çoğunluğu tarafından sahiplenilerek desteklenen HDP’yi ve başkan adayı olarak Selahattin Demirtaş’ı, İşçi Gazetesi olarak biz de sahipleniyor ve destekliyoruz.

Seçim sürecini, kendi ellerimizle kuracağımız yarınları örgütlemenin bir olanağı olarak ele almalıyız. Daha fazla işçiye emekçiye ulaşmalı, gerçekleri daha fazla tartışmalı, örgütlenmeyi daha fazla büyütmeliyiz.

İşçi Gazetesi / 17 Mayıs 2018

 

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol