“Söyle ateşin söylemeye çekindiğini”[1]
Hatırlıyor musunuz?
İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in Chilcot soruşturması sonucu Irak’ın işgalinde birince derecede suçlu olduğu; işgal öncesinde Blair’in ABD ile birlikte işgale gerekçe olarak sunduğu her bilginin doğru olmadığı ortaya çıktı.
Yani Chris Mc Laughlin’in ifadesiyle, “Başbakan savaşa girerken yalan söylemişti!”[2]
Saddam’ın zorbalığını unutmadan eklemekte yarar var: Emperyalizmin Irak işgali, petrol için yalan üzerine inşa edilmiş sömürgeci müdahaleden başka bir şey değildi ve “demokrasi”, “insan hakları”, “Kürtleri kurtarmak” ile hiçbir ilgisi yoktu.
Kaldı ki ‘The Independent’ın haberine göre, İngiltere hükümeti ile Shell ve BP’nin, işgalden önce Irak petrolleri için masaya oturduğu ortaya çıkmış[3] ve BP ve Shell’e “yeni Irak’ta” paylarına düşeni alacaklarına dair söz verilmişti.[4]
Irak Petrol Şirketi’nin kurucu ortakları BP, Shell, Exxon ve Total, ABD destekli petrol yasası ile 30 yıllık üretim anlaşmaları konusunda rüçhan hakkı talep edivermişlerdi.[5]
Evet İngiltere Başbakan Yardımcısı ve Liberal Demokrat Parti lideri Nick Clegg’in, Irak’ın işgalinin “yasadışı” olduğunu ifade ettiği tabloda;[6] ABD’nin askeri güçlerin statüsü anlaşması (SOFA) ile Irak’ın emperyalistlerce sömürgeleştirilmesine rağmen İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda Terörle Mücadele, Ortadoğu/ Kuzey Afrika, Güney Asya/ Afganistan, Uyuşturucu ve Uluslararası Suçla Mücadele’den Sorumlu Bakanı Ivan Lewis, “Irak’ın geleceğinin parlak olduğuna ikna olmuş durumdayım,”[7] yalanını telaffuz etse de; Ahmed Amrabi de, “İşgal yüzünden yüz binlerce yurttaşını kaybeden ve temel hizmetlerden mahrum kalan Irak halkı yüklü bir tazminatı hak ediyor”![8] demekte sonuna dek haklıydı
Kolay mı?
i) Irak İnsan Hakları Bakanı Vicdan Mikail Salim, ABD ile İngiltere’nin kullandığı seyreltilmiş uranyum bombaları nedeniyle sakat doğan ya da kanser olan on binlerce Iraklı adına tazminat davası açacaklarını açıkladı…[9]
ii) ‘The Independent’e göre, 62 yaşındaki Iraklı Sabiha Hudur Talib’in, ülkedeki İngiliz askerleri tarafından işkenceye maruz bırakıldıktan sonra öldürüldüğü, ardından ceset torbası içinde yol kenarına atıldığı ortaya çıktı…[10]
iii) Irak’ta, işkence ve taciz olaylarına ilişkin olarak İngiliz askerleri, Irak’ın güneyindeki kamplarda sivilleri üst üste yığarak elektrik şoku verme, köpekle saldırma ve pornografiye maruz bırakma, 16 yaşındaki çocuğa tecavüz gibi işkence yöntemleri uygulama suçlamasıyla karşı karşıya kalmışlardı…[11]
iv) İngiliz askerlerinin Basra’da 14 yaşında olan bir çocuğa kötü muamelelerde bulunup arkadaşıyla sekse zorladığı ortaya çıkmıştı. Irak Birliği Başkanı Mazin Yunus, “Kimse İngiltere askerlerinin Saddam Hüseyin’den daha beter olmasını beklemiyordu,” diyordu…[12]
v) Irak’taki işgal askerlerinin 10 civarında sivilin helikopterden açılan ateşle katline ilişkin görüntüler yayınlanmışı…[13]
TARİHSEL DÖKÜM
Randeep Ramesh’in, “ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin üzerinden 20 yıl geçti. ABD adeta hiçbir şey öğrenmedi, ama hiçbir şeyi de unutmadı. Irak’ın hukuksuz işgali ABD için uluslararası düzeyde jeopolitik başarısızlık, ülke içinde ise siyasi utanç sebebi oldu. 20 yıl önceye gidip ‘savaşı başlatma’ kararının nasıl alındığını anlamak istiyorsak, Washington’ın 1945’ten bu yana işlettiği hegemonya politikasını anlamak zorundayız. ABD’nin ‘Terörle mücadele’ söylemleri, uluslararası arenada üstünlük peşinde koşmayı sürdürmesine imkân tanıdı. Bunu yaparken bir yandan yalanlar, sahtekârlıklar ve şiddete başvurarak demokrasinin altını oyuyordu,”[14] betimlemesiyle tanımlı Irak işgali, sömürgeci vahşetti
SAVAŞIN KISA KRONOLOJİSİ |
|
20 Mart 2003 |
ABD koalisyon güçleri, 150 bin ABD askeri ve diğer ülkelerden 23 bin askerle Irak’ı işgale başladı. |
9 Nisan 2003 |
Saddam güçleri, Irak’ta kontrolü kaybetti. |
1 Mayıs 2003 |
Başkan Bush zafer ilan etti. |
29 Mayıs 2003 |
BBC’nin açığa çıkardığı bir dosya, savaşın gerekçesi olarak gösterilen “kitle imha silahları” konusunda şüpheye neden oldu. |
18 Temmuz 2003 |
İngiltere’de silah uzmanı olan ve dosyayı açığa çıkaran David Kelly, ölü bulundu. |
13 Aralık 2003 |
Saddam Hüseyin, memleketi Tikrit’te yakalandı. |
2005 |
İntihar saldırıları arttı. Yıl içinde 475 intihar saldırısı gerçekleşti. |
30 Aralık 2006 |
Duceyil’de 148 Şiî’nin ölümünden suçlu bulunan Saddam Hüseyin asılarak idam edildi. |
Ocak 2007 |
Saldırıların artması nedeniyle, ABD, Irak’a yeni askeri birlikler gönderdi. Savaştaki hedefini de “kalpleri ve akılları kazanmak” olarak güncelledi. |
20 Nisan 2009 |
Britanya ordusu, Basra’daki bayraklarını savaştaki operasyonların sona erdiğini göstermek için yarıya indirdi. |
Irak’ın ABD’nin oluşturduğu koalisyon tarafından işgali, ABD’nin savunduğu üzere bölgeye demokrasi getirmediği gibi, ülkeyi yıllar sürecek ve bugün hâlâ çözülememiş soru(n)lara mahkûm etti.
ABD eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney, kameraların karşısında, “Irak halkı açısından içeride durumlar o kadar kötüye gitmiş ki, açıkçası, ‘kurtarıcı’ olarak karşılanacağız diye düşünüyorum,” diye açıklama yaptığında tarihler 16 Mart 2003’ü gösteriyordu ki, açıklama ardından 20 Mart 2003’te ABD ve İngiltere öncülüğünde oluşturulan Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri, sonraki yıllarda büyük bir yıkım, ölüm, ekonomik kayıp, göç ve drama yol açacak olan askeri bir harekâtla Irak’a saldırdı…
Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları ürettiği yönündeki iddianın doğru olmadığı resmi ağızlardan açıklanırken; Cheney’in öngörüsü de, gerçek çıkmadı, savaşın yarattığı kaosla yüzleşen çoğu Iraklı, ABD’yi “kurtarıcı” değil, “saldırgan işgalciler” olarak tarihe not etti.
Yedi yıldan fazla süren savaşın en büyük kaybedeni Irak halkıydı. Haksız savaşta, 300 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Domino etkisi yaratan işgal, 2013-2017 kesitinde, 155 bin sivilin öldüğü Irak İç Savaşı’nın da tetikleyicisi oldu. Savaşın en yoğun döneminde 6 milyon insan ülke içinde göç etmek zorunda kaldı. Savaş bittikten sonra da devam eden ekonomik ve siyasi etkileri yüzünden toplamda 9.2 milyon insan iç ve dış göçe maruz kaldı. Bunun yanı sıra savaş, bitiminden kısa bir süre sonra dünyanın başına (emperyalist ABD laboratuvarında üretilen) IŞİD belasını sardı.
ABD ise 4 bin 400 askerini bu savaşa kurban verdi. Savaş için 1 trilyon dolardan fazla para harcarken; işgalin asıl motivasyonu, Orta Doğu’daki zengin petrol kanyaklarını kontrol kaygısıydı.
Kolay mı? Irak, hâlihazırda petrol rezervleri açısından dünyada 4’üncü sırada yer alıyorken; ABD’nin, 2021’de Irak misyonunu resmi olarak sonlandırıp askerlerini geri çekerken, geride 2 bin 500 askerini bırakmasının nedenlerinden biri de buydu.
Kısaca, üst düzey ABD’li bir yetkilinin bir röportajında “off the record” söylediği gibi, “Irak, sadece Irak değildir.”
Irak’a ABD yıkımından geriye devasa bir kriz kaldı. Saddam’ın Baas Partisi’nin savaşla birlikte kapatılmasının ardından, ABD ve koalisyon güçleri, Irak Geçici Hükümeti’ni oluşturdu. 2005’de yeni anayasanın oylanması ve parlamento için seçimlere gidildi. Şiî-Sünnî kavgası ve Kürtlerle çatışmaların yaşandığı siyasi bir ortamda gerçekleşen seçimlerde mecliste çoğunluğu Şiîler kazandı.
Aynı yıl halk tarafından oylanan Anayasa ise, Irak Cumhuriyeti’ni federal bir devlet olarak tanımlarken; Irak’ın merkezi hükümeti, kendini “İslâmi demokratik ve federal bir cumhuriyet” olarak tarif etmekteydi.
Sömürgeci yıkımın Irak’a bıraktığı yönetim krizi ve istikrarsızlık bugün de hâlâ devam ediyor.
SADDAM SONRASI
Irak savaşının ikonik fotoğraflarından biriydi. Amerikalı bir asker Bağdat’ın Firdevs Meydanı’ndaki çıktığı Saddam heykelinin yüzüne ABD bayrağı örtmüş, boynuna da ilmik geçirmişti.
Takvimler 9 Nisan 2003’ü gösteriyordu. Iraklılar çılgınca tempo tutuyor, slogan atıp alkışlıyorlardı. Askerin attığı halat bir M88 tipi tanka bağlanmış, savaş aracı yavaşça hareket edince, heykel alaşağı edilmiş, ancak Iraklıların öfkesi yine de dinmemişti.
Bu kez metal heykeli, Irak’ta aşağılamanın en adisi olan bir şekilde ayakkabılarıyla dövüyorlardı. Sanki yerde yatan heykel değil, Saddam’ın ta kendisiydi.
İlmiği geçiren Amerikalı askerin adı Edward Chin’di. New York, Brooklyn doğumluydu. Başkan George W.Bush’un ‘özgürleştirme’ rüzgârına kapılıp kendini Arap çöllerinde bulan binlerce Amerikalı gençten biriydi. 24 yaşındaydı. Biraz macera, biraz da eğitimine katkı olacak parayı kazanmak için gelmişti.
Savaşın 10’uncu yılında ABD basını o askerin peşine düştü. Bugün New York’taki Chinatown’da yaşayan Chin, Irak’tan sağ salim, görünürde yara almadan ülkeye dönebilmiş askerlerden biriydi…
Daily News’un sorularını yanıtlayan Chin, bugün hâlâ Irak’ta ne aradıklarının tam olarak cevabını veremiyor. Kitle imha silahlarını yok etmek için miydi? “Gerçekte pek onları aradığımız yoktu” diyordu.[15]
Dahası Wikileaks’e sızdırılan yaklaşık 400 bin gizli askerî belge, ABD yönetiminin Irak’ta uygulanan işkence, kötü muamele ve yargısız infazlara göz yumduğunu ortaya koyuyor. ABD tarihindeki bu en büyük askerî bilgi kaçağı, üst düzey Amerikalı yetkililere gönderilen işkenceye dair bazı raporların altında “soruşturmaya gerek yoktur” ibaresinin konduğunu gösteriyorken;[16] Irak’ın eski Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tarık Aziz Kazımiye Cezaevi’nde yaptığı açıklamada, “Hepimiz ABD ve İngiltere’nin kurbanıyız, ülkemizi katlettiler.”[17] “Eskisinden daha çok hasta var, aç var. İnsanlar hizmetten yoksun. Yüzlerce olmasa da her gün onlarca insan öldürülüyor,”[18] diye haykırıyordu!
Iraklılar, ABD’yi protesto gösteriler düzenlerken; Azamiye bölgesinde, Ulemalar Meclisi tarafından kaleme alınan bildiride “Askerî işgalin siyasi ve iktisadi işgale dönüştüğü ve işgale karşı direnmenin vacip olduğu”[19] ifade ediliyorken; Bağdat’ta Firdevs Meydanı’nda bulunan devrik lider Saddam Hüseyin’in heykelini yıkan adam olarak tanınan Kadum el Caburi de ‘The Guardian’, “O heykeli yıktığım için şimdi çok pişmanım. ABD’lilerin hâkimiyeti Saddam’ın diktatörlüğünden daha beter. Burada her şey şimdi daha da kötüye gidiyor. Heykelin indirilişi onun diktatörlüğünün bitişinin sembolüydü. Bugünlere gelineceğini bilseydim, asla bu işe kalkışmazdım. Şimdi olsa Saddam’ı ABD’ye tercih ederim. Bildiğiniz bir şeytan, bilmediğiniz şeytandan daha iyidir. Düşmandan bize dost olmaz. Ülkemizde durum her gün biraz daha tehlikeli hâle geliyor. İnsanlar fakir. Fiyatlar her gün artıyor,” diye konuşmuştu.[20]
Saddam sonrasında “yeni” Irak’ı -emperyalizmin isteği doğrultunda- inşa için işbirlikçilere müracaat edildi; bunlardan öne çıkanı Irak’ın “tek adamı” Şiî Başbakan Nuri el Maliki’ydi.
Felç edilen sistemi yeniden kuracak, “Kaideci-Baasçı şiddeti bitirecek” diye sunulan Maliki’nin otoriteye dönüşmesiyle ortaya bir “hukuk devleti” değil, “tek adam” icraatı çıktı.
“Tek adam” Sünnî muhaliflere göz açtırmıyorken; “Saddam’dan da kötü” diye niteleniyor[21] ve “medyayı satın almak”[22] ile suçlanıyordu. “Ülkesinin basın özgürlüğü açısından Ortadoğu’nun en iyi ülkesi olduğu”nu iddia eden Nuri el Maliki, ABD’nin Mart 2003’te işgalinden 2009 Mayıs’ına 246 medya çalışanının öldürüldüğünden söz etmiyordu![23]
Irak Başbakanı, güçlü Şiî grupların öncülük ettiği ittifakın dışında kalırken; ABD’yle İran’a saldırı için Irak topraklarını atlama tahtası kılabilecek güvenlik paktı imzalama baskısıyla yüzleşip, “milliyetçi ve İslâmcı güçlerle çatışma”[24] pozisyonuna mahkûm oldu.
Bu elbette Maliki’yi yalnızlaştırırken; saldırganlıkla suçladığı Suriye hakkında Birleşmiş Milletler (BM) soruşturması açılması çağrısında bulundu.[25] Bu da Irak’ta “Lübnan tarzı siyasi bölünmeyi derinleştirdi.”[26]
Ve nihayet Maliki, ABD askerlerinin çekilmeye hazırlandığı ülkesinde savaşın açtığı yaraların sarılmasına yardımcı olmak amacıyla ABD şirketlerini Irak’a yatırım yapmaya çağırıp, ABD’li firmalara sınırsız olanaklar sağlanacağını belirterek, Irak ekonomisini çeşitlendirmeleri için en iyi yerlerin onlara sunulacağını kaydetti.[27]
Baskın işbirlikçi karakteriyle Maliki, soru(n)ları çözüp, azaltmak yerine; çözümsüzlüğü artırıp derinleştirerek IŞİD faciasının önünü açtı!
IŞİD FACİASI, ÊZÎDÎ TRAJEDİSİ
Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 5 Şubat 2016’da “soykırım yaptığı” kararını aldığı IŞİD’in[28] emperyalizmin labarotuvarında üretildi bir “sır” değilken; Mary Dejevsky de, “Barbar dediklerimiz bunlar; eğer olmasalardı, biz onları icat ederdik. IŞİD, elden ayaktan düşen hükümetlerin sorumlusu olarak karşımıza getirilen ilk canavar değil,”[29] satırlarıyla her şeyi özetliyordu sanki…
Başbakan Haydar el-İbadi’nin, IŞİD’le mücadelede 100 milyar dolar kayıp yaşadıklarını belirttiği[30] Irak’ta IŞİD’e yönelik tüm çabalara karşın örgüte katılmak için giden yabancı cihatçıların sayısı ikiye katlandı. ‘The Soufan Group’un raporuna göre, bir yılda 86 ülkeden 27 ila 31 bin arası yabancı savaşçı IŞİD’e katıldı. Aynı kurumun Haziran 2014 raporunda Suriye’deki yabancı savaşçı sayısı 12 bin olarak belirlenmişti.[31]
Yayınladığı ‘Hayatın Gerçekleri ve İslâm Devleti Altında Kadın Yaşamı’ başlıklı manifestoda “Kız çocukları 8 yaşından itibaren evlenebilir, kadınlar çok istisna durumlarda dışarı çıkabilir ve kadınlar bedenlerini her zamana gizlemelidir,”[32] diyen IŞİD’in kontrolündeki bölgelerden gün de 34-40 bin varil petrol çıkarken; petrol kuyularında varili 20 dolar ile 45 dolar arasında değişen bir fiyata satılıyor ve bu da cihatçılara günde ortalama 1.5 milyon dolar kazanç sağlıyordu.[33]
Söz konusu petrol de emperyalizmin kontrolünde pazarlanıyordu. Bu konuda 2003’teki işgalden evvel Irak’ta El Kaide[34] ve IŞİD’in olmadığını söyleyen Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest, hem Saddam Hüseyin – El Kaide bağlantısının yalan olduğunu hem de El Kaide’yi Irak’a ABD’nin soktuğunu kabul ettiği[35] açıklamayı anımsamak bile yeterdi…
Dahası BM’nin cinsel şiddetle mücadeleden sorumlu temsilcisi Zainab Bangura’nın, IŞİD’in Irak ve Suriye’de kaçırdığı genç kızları köle pazarlarında “Bir paket sigara karşılığında sattığını” açıkladığı[36] Êzîdî kadınların trajedisiydi!
2014’te Irak’ın Şengal bölgesinde Êzîdî halkını katletmesi ve kadınlarını seks kölesi yapmasının acıları hâlâ belleklerdeyken; IŞİD’in elinden kurtulan Êzîdî kadınların anlattıkları cihatçıların tecavüzü dini felsefeyle meşru gösterdiğini ortaya koyuyor. ‘Kâfirlere’ tecavüzden önce ve sonra militanlar dua ediyorken; IŞİD’in yayınladığı fetvalar, online forumlardaki tartışmalar ve cihatçı yayınlardaki makaleler tecavüzü, cihat faaliyetinin bir aracı olarak tanımlandığını ortaya koyuyordu.[37]
ABD EMPERYALİZMİ
Yıllar önce, “Irak’ın krizi, Suriye’nin krizinden daha küçük değildir. Bütün olanların müsebbibi Amerikalılar ve onların işgalleridir. Onlar, etnik ve mezhepsel ipler üzerinde oynamaktadırlar. En nihayetinde bölgeyi bölmek, parçalamak ve mezhep kavgalarında boğulmasını istemektedirler. Bunun dışında bir şey söyleyen başka bir dünyada yaşamaktadır,”[38] diyen Abdulbari Atwan Ortadoğu’daki ABD mevcudiyetinin Irak’ (ve Suriye) müdahalesiyle ilintisini çok net biçimde tarif etmişti…
İşgal açısından “ABD’nin Irak savaşına dair açıkladığı hedef bahaneden ibaretti. Zira süper gücün Saddam Hüseyin’in Irak’ının kitle imha silahlarına sahip olmadığını bilmemesi akıl kârı değil. ABD’nin gerek George W. Bush’un, gerekse Barack Obama’nın başkanlığında asıl hedeflerini gizlemesine rağmen, bu amaçlar işgal boyunca güçlü kanıtlarla su yüzüne çıktı…
Hedef netti: Irak’ın petrol sanayine Amerikan hegemonyası dayatmaktı. Irak’ın petrol sanayi Saddam döneminde devlete aitti. ABD’nin hedefiyse bu sektörün özel mülkiyete taşınmasına hazırlık olarak hükümet kontrolüne son vermekti.”[39]
Yani 300 bin asker, 920 tank, 900 bombardıman uçağı ve 50 pilotsuz uçakla “Irak’ı özgürleştirmeye” gittiği” söylenen[40] ABD İmparatorluğu’nun hedefi petroldü!
Çünkü “ABD askerleri hayatlarını riske atarken ve Irak halkı işgalin enkazından çıkmaya çalışırken, küresel petrol şirketleri ülkenin kaynakları için yarışıyor”du[41]
Bu da yetmezmiş gibi ABD zorbalığı “Irak’ın işgal edilmesinin faturasını ödemek için petrolünün yüzde 75’ini satmaya zorlanıyor”ken;[42] “Petrol yasası, büyük petrol şirketlerinin Irak petrolünü rakipsiz bir biçimde sömürmesinin önünü açıyor”du.[43]
Yeri gelmişken anımsatalım: “ABD/Bush’un öncelikleri Bağdat’ın düşmesini izleyen yağmada ortaya çıkmıştı: Askerlere petrol bakanlığını koruma emri verilmişti.”[44]
Nihayet Joe Biden’ın, “ABD ordusu, Irak güçlerini eğitmeyi ve IŞİD’le mücadeleyi sürdürecek,”[45] vurgusuyla Ortadoğu’daki mevcudiyetini gerekçelendirdiği tabloda da; “Wall Street Iraklı sivillerden değerli”ydi.[46]
Oysa eski ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, 2002’de senatör iken Irak’a karşı savaş yetkisi verecek Senato’daki oylamada “Evet” oyu kullandığı için pişman olduğunu anlatıp, “İyi niyetle davranıp eldeki verilerle en iyi kararı aldığımı düşünüyordum. Hataya düşen tek kişi de ben değildim. Fakat hata yapmıştım. Açık ve basit” deyip;[47] Irak savaşına verdiği destekten pişman olduğu vurgusuyla, “Ben başkan olsaydım ülkemizi savaşa götürmezdim,” diye eklemişti.[48]
Aynı biçimde savaş öncesinde Irak’ta kitle imha silahı arayan komisyonun başkanı Hans Blix de, o dönemde ABD’lilerin silah olduğunu söyledikleri her yere baktıklarını ama bir şey bulamadıklarını belirtirken;[49] ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Irak savaşına gerekçe olarak gösterilen kitle imha silahlarının bulunamamış olmasının, “İstihbarattan emin olma gerekliliği” öne çıkarttığını vurgularken;[50] eski ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney de, 11 Eylül saldırılarında, “Saddam Hüseyin’le ilgili elimizde kanıt yok,” demişti![51]
Özetle “ABD Nisan 2003’te coşkun ve militarist bir sarhoşlukla Irak’ı işgal ettiğinde Ortadoğu’ya ‘istikrar’ getirmeyi hedefliyordu. Irak’ın hükümdarı Saddam Hüseyin devrildi, uyduruk bir mahkemede yargılandı ve mide bulandırıcı adaletsizlikler neticesinde 2006 yılında asıldı. Yaşananlar, Irak’ın ne yöne gideceğinin özeti gibiydi.
Washington yönetiminin başında George W. Bush vardı. Bölgeyi kasıp kavuran kaosun başlıca sorumlusuydu. Takip eden yıllarda o koltuğa oturan hiç kimse ne Ortadoğu’da, ne de başka bir yerde istikrarı sağlayamadı…
Irak’ta rejim değişikliğinin ‘bölgeye çeşitli faydalar sağlayacağını’ belirten Başkan Yardımcısı Dick Cheney şöyle diyordu: ‘Desteğimizle birlikte Irak tekrar büyük bir millet olacak. Hedefimiz Irak’ı bölgesel bütünlüğe, çoğulcu ve demokratik bir devlete kavuşturmak. Tüm etnik ve dini grupların haklarının tanındığı ve korunduğu bir düzen hayali kuruyoruz.’
Varılan sonuç, Cheney’nin ve diğer savaş çığırtkanlarının söylediklerinin tam tersi oldu. Irak ve çevresi büyük kargaşaya ve katliamlara sahne oldu…
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Irak’taki duruma dair raporları hiç iç açıcı değil. Washington olumsuz gidişata engel olamıyor ve durumun kötüleşmeye devam ederek Iraklıların yaşamlarını mahvedeceği açık. Başkan koltuğunda kim oturursa otursun, Irak’ın geleceği karanlık”tı.[52]
Toparlarsak, yalanlar üzerine inşa edilen ABD saldırganlığının aslî yönelimi yağmaydı;[53] işte bu güzergâhtaki “icraatlar”ından(!) kimileri…
i) ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 2004-2007 kesitinde Irak’ta harcadığı paradan 8.7 milyar dolar ‘kayboldu.’ Irak’ın petrol gelirlerinden Pentagon’un eline geçen 9.1 milyar doların mali denetimini yapmak üzere atanan özel hesap uzmanlarının raporuna göre, bu paranın Irak’ın yeniden inşasına ayrılan 2.6 milyar dolarına dair Amerikan ordusunun hiç bir kaydı bulunmuyor. Yaklaşık 6.1 milyar doların da uygun bir biçimde kayıtları tutulmadığı için nasıl harcandığı tespit edilemiyor…[54]
ii) ‘The Guardian’a göre, Irak işgali sırasında ülkede işkence merkezlerinin kurulması ve yönetilmesinde ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un ve eski CIA Başkanı David Petraeus’un parmağı olduğu ortaya çıktı. Pentagon, Latin Amerika’da paramiliter gruplara danışmanlık yapan ABD özel kuvvetlerinde görevli Albay James Steele’i, gizli gözaltı ve işkence merkezleri oluşturan komando birliklerini denetlemek ve isyancılardan bilgi toplamak için Irak’a gönderdi. Bu gözaltı birimleri ABD’nin Irak işgali sırasında ağır işkence vakalarıyla anılıyordu…[55]
iii) Wikileaks internet sitesinin ifşa ettiği Amerikan ordusunun Irak Savaşı raporlarının incelenmesi devam ederken, birçoğunu Irak polisi ve ordusunun, bazılarını da direnişçilerin kurduğu işkence odalarının varlığı ortaya çıktı. İçlerinde zincirler, kamçılar hatta elektrikli testereler olan bu yeraltı odalarında işkence görenlerin parçalanmış vücutları yol kenarlarına ya da çöplüklere atılıyordu. Amerikan askerlerinin tuttuğu raporlarda binden fazla işkence olayı detayları ile anlatılıyordu. 25 Mayıs 2006 tarihli bir raporda Diyala eyaletinin başkenti Bakuba’daki bir hapishanede kalan bir erkek tutukluya yapılanlar şöyle anlatılıyor: “Irak ordusu tarafından işkenceye maruz kaldı. Elleri bağlanmış bir şekilde tavana asıldı. Elektrikli testere ile bacaklarına delik açıldı.” Başka bir raporda da Telafer şehrinde Irak ordusu tarafından yakalanan bir tutuklunun kollarına dökülen kimyasallar sonucu yandığı ve parmaklarının kesildiği anlatılıyordu…[56]
iv) ABD tarafından Irak’ta diplomatları korumakla görevlendirilip sivil katliamlara imza atan Amerikalı özel güvenlik şirketi Blackwater’ın CIA’in paravanı olduğu netleşti. Kurucusu Eric Prince’ın CIA casusu olduğunun ortaya çıkmasının ardından, elemanların hangi alanlarda CIA’ye hizmet verdiği de gözler önüne serdi…[57]
v) Irak’ta Amerikalı diplomatları korurken sivil katliamlarıyla gündeme gelen özel güvenlik şirketi Blackwater’ın Iraklı yetkilileri susturmak rüşvet dağıttı. ‘The New York Times, korumaların 16 Eylül 2007’de Bağdat’ta 17 sivili öldürmesinin ardından, şirketin Bağdat’taki ofisine 1 milyon dolar rüşvet parası gönderdiğini yazdı. Şirketin eski üst düzey dört yöneticisi, rüşvet dağıtımına Blackwater’ın o zamanki başkanı Gary Jackson’ın onay verdiğini, paranın Bağdat’taki şirket yetkilisi Rich Garner’a aktarıldığını anlattı…[58]
vi) Irak’ta ABD adına çalışan Blackwater güvenlik şirketinin 5 çalışanı hakkında 17 sivili kasten öldürmek suçlamasıyla dava açıldı. Blackwater şirketi için çalışan güvenlik görevlileri 16 Eylül 2007 tarihinde Bağdat’ta rasgele ateş açarak 17 sivilin ölümüne ve 20 kişinin de yaralanmasına neden olmuştu. Washington başkent bölge savcısı Jeffrey Taylor basına yaptığı açıklamada, Blackwater iddianamesinde 5 güvenlik görevlisi hakkında adam öldürme, adam öldürmeye teşebbüs ve silah ihlâli gibi 35 ayrı suçlama bulunduğunu söyledi…[59]
vii) ABD’de Irak işgali döneminde Ebu Garib Cezaevi’nde esirlere yapılan işkenceden sorumlu tutulan bir özel güvenlik şirketi, 71 kurbana 5.28 milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm edildi. 2003-2007 arasında Ebu Garib’de görevlileri bulunan Engility Holdings şirketi tazminat ödemeyi kabul etti…[60]
viii) Irak’ta ABD ordusunun 2004’te iki büyük savaşa girdiği Felluce kentinde sakat ve deforme doğumlarla ilgili araştırma yapan ekibin bir üyesi “Kusurlu bebek doğumlarının sayısının katlanarak arttığını ve şehirde büyük bir sağlık krizi yaşandığı” uyarısı yaptı. Felluce’de ortalama olarak 2010’un Mayıs’ında doğan her 10 bebekten 1’i genetik dönüşüm kurbanıyken;[61] ‘The Guardian’ gazetesinin kısmen açıkladığı bir rapor, Irak’ın Felluce kentinde doğum kusurlarında, kanser, kronik sinir yolu, kalp ve iskelet yapısının bozukluğu gibi hastalıklardaki büyük artışın, Amerikan ordusunun 2004’te gerçekleştirdiği iki büyük operasyonda kullandığı silahlardan kaynaklandığını ortaya koydu.[62]
Ahmed Mustafa’nın, “Felluce holokostunu unutmamamız gerekir. Amerikan imparatorluğu ordusunun insanlık karşıtı suç dosyası çok kabarık. Bu ordunun biyolojik silah denemeleri birçok öldürücü hastalığın yayılmasına yol açtı. 600 kişinin öldüğü ve binlercesinin evsiz kaldığı Felluce holokostu insanlığın alnındaki utanç lekesidir. İnsanların bugün Saddam Hüseyin’in despot rejimine rahmet okumasında şaşılacak bir durum yok,”[63] notunu düştüğü ABD’nin 2004’te Irak’ın Felluce kentine saldırılarında kullandığı uranyum yüzünden çoğu bebek sakat doğdu; araştırmalar erkek bebek nüfusunun da yüzde 15 azaldığını ortaya koydu.[64]
ix) 2006’da Irak’ta Mahmudiye yakınlarında 14 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz eden ve ardından onunla birlikte tüm ailesini katleden ABD’li asker Steven Dale Gren, “Iraklı sivilleri insan olarak görmedim,”[65] diyordu…
x) Üç oğlu işgalin ilk günlerinden beri sebepsiz yere tutsak edilen Kasım Zamil de, “Amerikalılar bizi bir diktatörden kurtarmaya geldiler ama ülkeyi mahvettiler,”[66] diye haykırıyordu…
xi) Irak’taki ABD askerlerinin, Musul’da 12 yaşına bir çocuğu öldürdüğü bildirildi. Irak polisi ise adının Ömer Musa Salih olduğu belirlenen çocuğun sokakta şeker satarak para kazandığını açıkladı… [67]
xii) Bağdat’ta ABD askerlerinin seyir hâlindeki bir araca açtığı ateşte bir karı-koca hayatını kaybetti…[68]
xiii) Irak’taki hava saldırılarıyla ağır silah ateşinde en büyük kaybı verenlerin çocuklarla kadınlar olduğu ortaya çıktı. Irak’taki kayıpları kaydeden Iraq Body Count (IBC) için yapılan bir araştırmaya göre, ABD önderliğindeki işgal güçlerinin hava saldırılarında ölenlerin yüzde 39’u çocuk, yüzde 46’sı kadın. Hem ABD ve Irak güçlerinin hem de direnişçilerin kullandığı havan topu saldırılarında ölenlerin yüzde 42’si çocuk, yüzde 44’ü kadın…[69]
xiv) Amerikan birliklerinin, Irak’ın işgalinden sonra üs hâline getirdikleri 4 bin yıllık antik Babil kentine büyük zarar verdikleri belirtildi. BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) yayımladığı raporda, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinden kısa bir süre sonra, dünyanın yedi harikasından biri olan Babil’in Asma Bahçeleri’nin bulunduğu bölgenin “Camp Alpha”ya dönüştürüldüğü hatırlatıldı…[70]
xv) ‘The New York Times’ın haberine göre, Irak’ın yeniden inşası çalışmalarında görevli bazı Amerikalı üst düzey askeri yetkililer hakkında, müteahhitlerle işbirliği içinde yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle soruşturma başlatıldı…[71]
Sonra ABD Irak’ta yarattığı kaosu yönetmekte zorlanır hâle geldiğinde; “şişeden çıkmasına yol açtığı cinleri” vekalet savaşlarına, iç çatışmalara mahkûm ederek; Irak’tan “çekildi”!
İÇ ÇATIŞMA(LAR)
Irak’ta ABD işgali ardından devreye giren iç çatışma(lar) farklı yoğunluklar ve düzlemde sürüp gidiyorken; “Iraklılar, işgalci ABD’nin gitmesinden sonra istikrar, güvenlik ve mutluluğa kavuşup kavuşamayacaklarını sorgulamaya devam ediyor.”[72]
Çünkü “Irak’ın mezhep savaşına sürüklenebileceği belirtildi”;[73] “Demokrasi kuramaması ve bu ülkeyi ortaçağa döndürmesi Irak’ı tehlikeli bir yol ayrımına getirdi;”[74] “Ciddi bir iç savaş tehlikesi söz konusu”;[75] “Mezhep savaşı çıkabilir,”[76] diye betimlenen Irak’ta yaşanan basit bir iç iktidar mücadelesi değil. Toplumsal ve siyasal yapı Şiîler, Sünnîler, Kürtler, Türkmenler arasında etnik ve dinsel aidiyetler üzerinden bölüştürüldüğünden ülkede devam eden güç mücadelesinin dış etkenleri de söz konusu.
Evet bu meselenin temel ayaklarından biri petroldür; ancak kavga petrol ile sınırlı değildir. Kavga denkleminin birden fazla bileşeni vardır. Sünnî-Şiî gerilimi denklemin bir diğer bileşenidir; etnik bölünmelerle birlikte…
Örneğin ABD’nin kabûsu Şiîlerin topyekûn belirleyiciliğinde ve İran yörüngesinde bir Irak iken; Irak’ın içindeki İran ve T.“C”ye ilişkin olarak eski Irak Savunma Bakanı Abdülkadir Cesim Ubeydi’nin “Meydanın Türkiye ve İran’a kalacağı”na[77] dikkat çektiği çok bilinmeyenli denklemde iç çatışmaların vekalet savaşları olarak sürmesi hiç de şaşırtıcı değildir.
Irak’ta ABD yanlısı iktidarın soru(n)larından birisi “ABD’nin kanlısı, İran’ın hazzetmediği”[78] ve ABD karşıtlığının yanı sıra İran’ın etkisini artırmasına muhalif Şiî lider Mukteda el Sadr’dır.
Diğeri de özerk yapısıyla “merkezi hükümet”ten farklı Bölgesel Kürt Yönetimi…
Bu iki dinamik, her daim merkezi Irak hükümeti için bir soru(n) olmayı sürdürecektir.
Bu tabloda durumu İnsan Hakları Komisyonu üyesi Dr. Ali El Bayati şöyle özetliyor: “40 milyon nüfuslu Irak’ta 5 milyon yetim çocuk bulunuyor… Toplu mezarlarda 20 bine yakın ceset olabilir… Irak’ta hâlâ gerçek anlamda bir ekonomi yok… Araştırmacılar toplumun yüzde 25’inin şiddet eğilimi gibi semptomları ve psikolojik sorunları olduğunu söylüyor… İçişleri Bakanlığı toplumun yüzde 50’sinin bağımlılığı olduğunu açıkladı”![79]
Bu Irak tablosunu ABD işgali yaratırken; derinleşen siyasi krizi değerlendiren akademisyen Kamuran Berwarî, “Irak’ta iç savaş çıkabilir. Irak parçalanmaya doğru gidiyor,”[80] notunu düşüyor.
Siyasi çekişmeler, bölünmüşlükler nedeniyle Irak ciddi biçimde kutuplaşmış durumdayken; hükümet karşıtı gösteriler, protestolar eksik olmuyor…
Ortadoğu denkleminden bağımsız ele alınması mümkün olmayan Irak gerçeği, bölgesel ve küresel güç merkezlerinin müdahaleleriyle dengelerin durmadan değiştiği bir alan…
Irak seçimlerinde umudunu yitiren halk sandıkları boykot etti; resmi rakamlara göre sandık başına gidenlerin oranı yüzde 41’de kalırken birçok kişi de protesto amaçlı geçersiz oy kullandı.[81]
Bir ateş çemberini andıran; ekonomik krizin derinleştiği Irak’ta farklı siyasi gruplar arasında makas giderek açılıyor. Homojen görülen gruplar dahi kendi içlerinde parçalı, ihtilaflı, bölünmüş ve çoğul bir özelliğe sahipken; İran’ın Irak’ı ele geçirdiğinden söz ediliyor…
VE…
Carl Hilty’in, “Karşılaşmaktan korktuğumuz şeylerin çoğu gerçekte göründüğü kadar korkunç değildir”; Kazuo Ishiguro’nun, “Ve sonunda kazananlar, sonuna kadar dayananlar, umudunu kaybetmeyenler oldu,” vurguları eşliğinde dediklerimi toparlarsam; öncelikle 12 Mayıs 2018 seçimleri için sandığa giderken yanına yaklaşanlara “oyunu komünistlere vereceğini” söyleyip nedenini de, “Çünkü onlar yalan söylemiyorlar ve çalmıyorlar,”[82] diye izah eden Iraklı yaşlı teyzeyi hatırlatıp, hatırlamakta büyük yarar var…
Gerçekten de Irak halkı kaderini kendi belirlemesi için Irak Komünist Partisi’nden Salam Ali’nin, “ABD emperyalizmini yenmek için birlik olunmalı,”[83] saptamasının altı özenle çizilmeli.
Irak deyince genelde mezhep savaşları, mezhepsel örgütler, bu örgütlerin liderleri ve dini şahsiyetler akla geliyor. Oysa çok da uzak olmayan tarihlerde Irak’ın, bölge halklarının ve emekçi sınıflarının mücadelesinde önemli izler bırakan devrimci partiler ve onların liderleri mevcuttu. Bunlardan birisi Irak’ta Marksist Partinin kurucusu sayılan Yusuf Selman Yusuf’tur. Hareket içinde genel olarak “Fahd” olarak bilinirdi…
Fahd, daha genç yaştayken 1918 yılında Basra kentindeki tersane işçilerinin grevi sırasında şirkete iletilmek üzere işçilerin taleplerinin yer aldığı dilekçeyi kaleme aldı. 1920’li yılların başlarında da Irak Ulusal Partisine üye oldu.
Komünist fikirlerle Nasıriye kentinde tanışan Fahd, arkadaşlarıyla beraber kentteki ilk hücre tipi komünist yapılanmaların oluşumuna öncülük etti. Sümer uygarlığının topraklarında 18. yüzyılın ortalarında kurulan Nasıriye antik, entelektüel bir kent olarak bilinir…
Daha sonra Nasıriye, Bağdat ve Basra’daki irili ufaklı yapıların birleştirilmesinde en önemli rol kuşkusuz Fahd’a ait. Bu birimler birleştiğinde daha sonra resmi olarak 31 Mart 1934 yılında kurulan Irak Komünist Partisinin esasını oluşturacaktı.
Fahd, Marksizme, insani devrimci bir bakış açısı olarak yöneldikten sonra onun okumaları birçok Iraklı vatansever için siyasi hayatta bir kılavuz niteliğinde oldu…
1931 yılında Nasiriye’deki genel greve öncülük etti ve orak-çekiçli beyanı bu grev esnasında okudu. Beyanda işçilere birleşme çağrısı yapılıyordu.
Fahd, 20 Şubat 1933’te tutuklandı. Ve mahkemede komünist olduğunu kabul eden ve bunu haykıran ilk Iraklı oldu. Mahkemede “Ben bir komünistim ve inancım budur” diyerek ilan etti. 1934’te ise tekrar eğitim için Moskova’ya gönderildi ve burada evlendi. Bu evlilikten Suzan adında bir kızı oldu.
Moskova’da 7. Komintern başta olmak üzere birçok uluslararası toplantıya katılan Fahd, eğitimini tamamladıktan sonra bu sefer Fransa’ya devrimci komünist mücadele alanında uzmanlaşması için gönderildi. Burada “Fredirik” adıyla çağrılan Fahd, maden işçilerinin yanında yer aldı. İspanya iç savaşının başlamasıyla İspanya’ya geçmek istedi ancak bu talebi parti tarafından reddedildi.
1938 yılında ülkeye döndüğünde ise burada partinin, yönetim tarafından ağır darbe aldığını gördü. Birçok yönetici tutuklanmıştı ve bazı kesimler Irak’ta komünist hareketin tamamen bitirildiğini düşünüyordu.
1939’da, parti tekrar Iraklı emekçilerin siyasi oluşumu olarak sahneye çıktı ve yayımladığı bildiride halkın taleplerini sıraladı. Bu taleplerin başında, sendika ve parti kurma hakları geliyordu.
1941’de merkezi komiteye seçilen Fahd, daha sonra komitenin genel sekreterlik görevine getirildi. 1945 yılında ise partinin ve Fahd’ın teşvikiyle “Siyonizmle mücadele milisleri” oluşturuldu. Bu milisler, Filistinlilere destek verme amacını taşıyordu.
26 Haziran 1946 yılında Fahd, ilk halk intifadasına öncülük etti. Gösteriye 3 bin dolayında kişi katıldı. Göstericiler demokrasi, Filistin’deki siyonist uygulamaların son bulması gibi taleplerini yükseltti. Ayrıca kardeş Mısır halkının İngiliz sömürgesine karşı mücadelesi de destekleniyordu.
Krallık polisinin cop ve silahlarla karşılık verdiği ve 5 göstericinin hayatını kaybettiği Haziran intifadası, bir siyasi deprem niteliğindeydi ve başka halk ayaklanmalarının önünü açtı.
Dünyada devrimci ayaklanmaların faşizm karşısındaki yükselişi ve Hitler’in yenilmesiyle oluşan siyasi atmosfer Irak’ta da devrimci eylemlerin artmasına neden oldu. Araştırmacılara göre 1941-47 yılları arasında parti Fahd’ın liderliğinde büyük bir siyasi güç hâline geldi. Partinin yayın organı Kaide gazetesi o dönemlerde 3 bin nüsha basılıyordu. Dönemin koşullarında bu büyük bir rakamdı.
Fahd’ın bazı yoldaşlarıyla beraber tutuklanarak Ebu Gureyb askeri hapishanesine götürülmesi sadece Irak Komünist Partisi için değil, bütün yurtsever partiler için bir kayıptı. Mayıs 1947 yılında 35 parti yöneticisiyle beraber yargılanmasına başlandı. Ancak mahkeme komünist fikirlerin ve halkın taleplerinin savunulması için önemli bir fırsat sunmuştu ona…
Fahd’ın ve arkadaşlarının savunmalarının halk arasında ilgi görmesinden dolayı, mahkemenin gizli yapılması kararlaştırıldı. Ancak Fahd ve arkadaşlarının savunmaları sızdırılmaya ve halk arasında yayılmaya devam etti.
26 Haziran 1947’de hakkında idam kararı verildi. Tüm dünyadan gelen tepkiler ve protestolar karşısında hükümet idam cezasını müebbete çevirdi. Ancak Fahd partiyi hapishaneden yönetmeye devam etti…
Halk ayaklanmalarının ve gösterilerin artmasıyla, o dönemde komünizm düşmanlığıyla bilinen hükümet, bu gösterilerin arkasında komünist partisinin olduğunu ve parti yöneticilerinin hapishaneden partiyi yönlendirdiklerini düşünmeye başladı. Bunun üzerine de Fahd ve arkadaşları tekrar aynı suçlamalarla yargılanmaya başlandı ve hakkında idam kararı verildi. 14 Şubat 1949 tarihinde ise halktan gizli bir şekilde infazlar gerçekleştirildi. Fahd’ın idamı esnasında İngiliz büyükelçisi de bizzat hazır bulundu.
Ne tesadüftür ki Baas Partisi de 14 Şubat 1963 yılında kanlı bir darbe gerçekleştirerek binlerce komünisti ve hareketin ileri gelenlerini idam etti.[84]
Evet çözüm; Pablo Neruda’nın, “Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle// Bütün çiçekleri koparabilirsiniz/ ama baharın gelişini engelleyemezsiniz,” dizelerindeki ısrarla Fahd ve yoldaşlarının uğruna mücadele ettikleri ülküyü gerçekleştirmekten geçiyor…
Başka türlü bir yol olmadığını da Irak’ın 20 yıllık acılı tarihi bir kez daha gösterdi!
20 Haziran 2023, 12:12:41, İstanbul.
N O T L A R
[*] Görüş, Temmuz 2023…
[1] René Char.
[2] Chris Mc Laughlin, “Irak’ta Kitle İmha Silahı Olmadığını Blair, Biliyordu”, Birgün, 27 Mart 2023, s.10.
[3] “Petrol Devleri de İşgale Ortak”, Cumhuriyet, 20 Nisan 2011, s.10.
[4] “İşgal Öncesi Petrol Pazarlığı Belgelendi”, Milliyet, 22 Nisan 2011, s.12.
[5] Seumas Milne, “… ‘Büyük Petrol’ Irak’tan İntikam Alıyor”, The Guardian, 26 Haziran 2008.
[6] “İngiltere Başbakan Yardımcısı: ‘Irak İşgali Yasadışı’ Dedi Koalisyon Birbirine Girdi”, Cumhuriyet, 23 Temmuz 2010, s.10.
[7] Ivan Lewis, “Irak Doğru Yolda İlerliyor”, Radikal, 9 Ocak 2010, s.17.
[8] Ahmed Amrabi, “Irak Halkı ABD’ye Tazminat Davası Açmalı”, Vatan, 19 Temmuz 2010.
[9] “Bağdat’tan İşgalcilere Dava”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2010, s.11. “Bağdat’tan İşgalcilere Dava”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2010, s.11.
[10] “Yaşlı Kadına İşkenceyle İnfaz”, Cumhuriyet, 12 Ocak 2010, s.11. “Yaşlı Kadına İşkenceyle İnfaz”, Cumhuriyet, 12 Ocak 2010, s.11.
[11] “İngilizlerin ‘Ebu Garib’i…”, Cumhuriyet, 16 Kasım 2009, s.11.
[12] “Britanya Askerinden Çocuğa Cinsel Taciz”, Radikal, 14 Temmuz 2008, s.12.
[13] “İnsan Avının Görüntüleri”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2010, s.10.
[14] Randeep Ramesh, “Bombalar Çare Olmadı Olmayacak”, Birgün, 20 Mart 2023, s.11.
[15] “Hiç Kimyasal Aramadık”, Yeni Şafak, 26 Mart 2013, s.11.
[16] “İşkenceler Wikileaks’te”, Cumhuriyet, 24 Ekim 2010, s.13.
[17] “Irak Kurtlara Teslim Ediliyor”, Cumhuriyet, 7 Ağustos 2010, s.11.
[18] “Aziz: Obama Irak’ı Kurtlara Terk Ediyor!”, Radikal, 7 Ağustos 2010, s.13.
[19] “Askerî İşgal Siyasi İşgale Dönüştü”, Cumhuriyet, 9 Nisan 2011, s.10.
[20] “Saddam’ın Heykelini Yıkan Adam Pişman”, Cumhuriyet, 11 Mart 2013, s.12.
[21] Mustafa K. Erdemkol, “ABD’den Sonra Irak”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2012, s.7.
[22] “Irak’ta ‘Toprak Karşılığı Basını Satın Alma’ Tartışması”, Radikal, 29 Ocak 2009, s.11.
[23] “Irak Basını ‘Özgürmüş’…”, Cumhuriyet, 24 Mayıs 2009, s.11.
[24] “Maliki’yi Zor Günler Bekliyor”, Kuds ül Arabi, 17 Kasım 2008.
[25] “El Maliki, BM Soruşturması İstedi”, Cumhuriyet, 5 Eylül 2009, s.10.
[26] Ahmed Amrabi, “Irak Siyaseti ‘Lübnanlaşma’ Yolunda İlerliyor”, Beyan, 26 Kasım 2009.
[27] “ABD’li Generallerin Yerini Şirketler Alacak”, Cumhuriyet, 15 Aralık 2011, s.12.
[28] Güneri Cıvaoğlu, “Köle Jinan”, Milliyet, 6 Şubat 2016, s.17.
[29] Mary Dejevsky, “Neden IŞİD Tehdit Değil?”, Birgün, 18 Ocak 2016, s.12.
[30] “IŞİD’in Irak’a Maliyeti 100 Milyar Dolar”, Cumhuriyet, 12 Kasım 2017, s.7.
[31] “IŞİD’e Katılan Yabancı Sayısı 2’ye Katlandı”, Cumhuriyet, 9 Aralık 2015, s.13.
[32] “IŞİD Hâkimiyeti Altında Kadınlar Nasıl Yaşıyor?”, Evrensel, 18 Şubat 2015, s.10.
[33] Erika Solomon-Guy Chazan-Sam Jones, “IŞİD Şirketi Petrol, Cihatçıları Nasıl Besliyor?”, Birgün, 9 Kasım 2015, s.12.
[34] ‘The Guardian’, Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD) örgütünün El Kaide’yi parçalayıp imha ettiğini yazdı. (“IŞİD, El Kaide’yi Parçalayıp İmha Etti”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2015, s.17.)
[35] “ABD’den Tarihi İtiraf”, Cumhuriyet, 29 Nisan 2015, s.6.
[36] “Bir Paket Sigaraya Kadın Satıyorlar”, Milliyet, 10 Haziran 2015, s.22.
[37] “IŞID’e Göre Êzîdîlere Tecavüz Bir ‘İbadet’…”, Milliyet, 16 Ağustos 2015, s.19.
[38] Abdulbari Atwan, “IŞİD’in İlerleyişi ABD Stratejisinin Çöküşü”, Evrensel, 23 Mayıs 2015, s.11.
[39] Ahmed Amrabi, “Irak’ta ‘ekonomik İşgal’ Hiç Bitmeyecek”, El Vatan, 7 Eylül 2010.
[40] Semir Atallah, “Irak Savaşı Önlenebilirdi”, Şark ül Evsat, 25 Mart 2010.
[41] Derrick Z. Jackson, “Petrol Geliri Iraklılara Değil CEO’lara Gidecek…”, The Boston Globe, 24 Haziran 2008.
[42] Naomi Klein, “İşgalin Faturası Irak’a Ödetilecek”, The Guardian, 4 Temmuz 2008.
[43] Robert Fox, “… ‘Irak Ganimeti’ Sahibini Bekliyor…”, The Guardian, 20 Haziran 2008.
[44] Bob Herbert, “Bush Kimi Kandırdığını Sanıyor?”, The New York Times, 1 Temmuz 2008.
[45] “Biden: ABD Ordusu, Irak Güçlerini Eğitmeyi ve IŞİD’le Mücadeleyi Sürdürecek”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 2021, s.7.
[46] Robert Fisk, “Wall Street Iraklı Sivillerden Değerli”, The Independent, 27 Eylül 2008.
[47] “Clinton: Irak’ta Hatalıydım”, Radikal, 7 Haziran 2014, s.23.
[48] Elçin Poyrazlar, “Clinton’ın Irak Savaşı Pişmanlığı”, Cumhuriyet, 28 Şubat 2008, s.11.
[49] Timur Demirtaş, “ABD’lilerin Verdiği Hiçbir Adreste Silah Bulamadık”, Cumhuriyet, 5 Kasım 2010, s.11.
[50] “Gates: Irak’tan Sonra İşimiz Zor”, Cumhuriyet, 13 Mart 2009, s.12.
[51] “Cheney’den 11 Eylül İtirafı”, Cumhuriyet, 3 Haziran 2009, s.11.
[52] Brian Cloughley, “Irak’ın Geleceği Karanlık”, Birgün, 21 Eylül 2020, s.13.
[53] 2003’te başlayan Irak’ı işgali öncesinde eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i devirmek için her yolu deneyen CIA, devrik liderin eşcinsel ilişkiye girerken görüntülendiği gizli seks kaseti hazırlamayı bile planlamış. Geçmişte Küba lideri Fidel Castro’yu patlayıcı dolu puro, Kaide lideri Usame Bin Ladin’i de kafayı çekerken görüldüğü sahte kasetlerle vurmaya çalışan CIA, eşcinsel kaseti sayesinde Saddam’ın Iraklıların gözünden düşeceğini ve devrilmesinin kolaylaşacağını hesaplamış. (“Oğlancı Saddam Devrilir Sanmışlar!”, Radikal, 28 Mayıs 2010, s.19.)
Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilâtı’nın (CIA) 1980’li yıllarda İran’a yönelik kimyasal saldırıda Saddam Hüseyin rejimine destek verdiğini gösteren belgeler ortaya çıktı. ‘Foreign Policy’ dergisi tarafından yayınlanan gizli belgelere göre; Amerikan istihbaratı 1984’ten itibaren o dönemdeki ittifakı olan Irak’ın, 1980’den 1988’e kadar süren İran’a karşı savaşta kimyasal silah stokuna sahip olduğunu biliyordu. (“CIA İran’a Kimyasal Saldırıda Saddam’a Yardım Etti!”, Gündem, 28 Ağustos 2013, s.13.)
[54] “Pentagon Irak’ın Petrol Paralarını Uçurmuş”, Radikal, 28 Temmuz 2010, s.13.
[55] “Irak’a ‘İşkence Sorumlusu’ Atanmış”, Taraf, 8 Mart 2013, s.2.
[56] “Irak’ta İşkence Mahzenleri”, Milliyet, 25 Ekim 2010, s.18.
[57] “CIA Blackwater’a Her Tür Kirli İşi Yaptırmış”, Radikal, 13 Aralık 2009, s.17.
[58] “Blackwater’dan Irak’a 1 Milyon Dolar Rüşvet”, Radikal, 12 Kasım 2009, s.13.
[59] Elçin Poyrazlar, “Blackwater’a Dava”, Cumhuriyet, 10 Aralık 2008, s.9.
[60] “İşkencede Fatura Özel Şirkete”, Radikal, 10 Ocak 2013, s.30.
[61] “Bebek Düşmanı Çevre ‘Ajanı’…”, Cumhuriyet, 1 Ocak 2011, s.11.
[62] “Guardian: ABD Operasyonu Fellucelilerin Genetiğini Bozdu”, Zaman, 1 Ocak 2011, s.15.
[63] Ahmed Mustafa, “Felluce’yi Unutturmayın”, Vatan, 28 Temmuz 2010.
[64] “Felluce’nin Kurban Çocukları”, Taraf, 1 Ocak 2011, s.2.
[65] “Iraklılardan Öyle Nefret Ediyordum ki!”, Cumhuriyet, 21 Aralık 2010, s.11.
[66] “Askerler İşgal Karşıtı Gösteride”, Cumhuriyet, 21 Mart 2009, s.10.
[67] “Direnişçi Diye Çocuğu Öldürdüler”, Cumhuriyet, 11 Mayıs 2009, s.11.
[68] “ABD Askerleri Evli Çifti Öldürdü”, Cumhuriyet, 12 Mart 2010, s.13.
[69] “Silahlar Çocukları Vuruyor”, Cumhuriyet, 17 Nisan 2009, s.10.
[70] “ABD Askeri Babil’i Ezdi Geçti”, Cumhuriyet, 1 Ağustos 2009, s.10.
[71] “ABD’nin Irak’taki Müteahhit Albayları”, Cumhuriyet, 17 Şubat 2009, s.9.
[72] Fevaz El Acemi, “Iraklılar Hâlâ Rahatlamadı”, Şark, 24 Ağustos 2010.
[73] “İç Savaşın Tam Eşiğinde”, Radikal, 2 Haziran 2013, s.16.
[74] Reşid Hasan, “Amerikan İşgali Irak’ı Ortaçağa Döndürdü”, Düstur, 12 Ekim 2010.
[75] Adil El Beyati, “Iraklılar Geleceklerini Oylayacak”, Raye, 3 Mart 2010.
[76] Mazin Hammad, “Maliki Irak’ın Değil, İran’ın İyiliğini İstiyor”, Vatan, 12 Mayıs 2010.
[77] “ABD Gidince, Meydan Korsanlar, Türkiye ve İran’a Kalır”, Radikal, 23 Kasım 2008, s.10.
[78] Ceyda Karan, “Irak’ın Seçimi”, Cumhuriyet, 23 Mayıs 2018, s.9.
[79] Hediye Levent, “Irak: 5 Milyon Yetim, 1 Milyon Kayıp, Yüzlerce Toplu Mezar…”, Duvar, 27 Aralık 2021… https://www.avrupademokrat.com/irak-5-milyon-yetim-1-milyon-kayip-yuzlerce-toplu-mezar
[80] “Irak Parçalanmaya Doğru Gidiyor”, Yeni Yaşam, 14 Haziran 2022, s.9.
[81] Erdoğan Altan, “Beklenen Olmadı, İstikrarsızlık Sürecek”, Yeni Yaşam, 16 Ekim 2021, s.11.
[82] Ceyda Karan, “Irak’ın Seçimi”, Cumhuriyet, 23 Mayıs 2018, s.9.
[83] Zilan Akay, “Irak Halkı Kaderini Kendi Belirleyecek”, Birgün, 13 Eylül 2021, s.6.
[84] Nasır Nazal-Ali Karataş, “Fahd; Irak Halkının İdam Edilen İlk Evladı”, Evrensel, 24 Şubat 2017, s.10.