FİDH Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, infaz düzenlemesinde MİT’e tutukluları sorgulama yetkisi verilmesinin işkence ve yasak sorgu yöntemlerini beraberinde getireceğini söyledi.
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, yasalaşan infaz düzenlemesinin tutukluların hapishaneden alınıp MİT tarafından sorgulanmasına izin vermesinin işkenceyi ve yasak sorgu yöntemlerini beraberinde getireceğini söyledi.
AKP ve MHP’nin Meclis’ten geçirdiği “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un istihbarat birimlerine tutuklu ve hükümlüleri hapishanelerden alarak, 15 gün sorgulama yetkisi tanıması, 1990’larda sıkça uygulanan işkence ve kötü muamele kaygısını beraberinde getirdi.
Özellikle Olağanüstü Hal (OHAL) uygulandığı dönemde Kürt illerinde sıkça adından söz ettiren uygulama nedeniyle, hapishanelerden alınan tutuklu ve hükümlülere sorgulama sırasında işkence uygulanması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi defalarca mahkum etti. AİHM’in Türkiye’yi yasak sorgu yöntemleri kullanmak ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin “işkence ve kötü muamele yasağını ihlal etmekten” defalarca mahkûm ettiği madde 8 yıl aradan sonra tekrar gündemde.
Söz konusu madde, 2012’ye kadar uygulandı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 250. maddesindeki suçlar için uygulanan madde, Özel Yetkili Mahkemeleri düzenleyen CMK. 250. maddesi 2012’de kaldırılınca, düzenleme dayanaksız kalmıştı. AKP ve MHP’nin hapishanelerde tutuklu ve hükümlülerin sorgulanmasına olanak tanıyan düzenleme nedeniyle insan hakları savunucuları ve hukukçular yasak sorgu yöntemlerinin yeniden uygulanmasından endişe ediyor.
1922’de Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıntılarıyla mücadele için kurulan, merkezi Paris’te bulunan 112 ülkeden 184 insan hakları örgütünün üye olduğu Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) Genel Başkan Yardımcısı Avukat Reyhan Yalçındağ, “Ceza İnfaz Düzenlemesi Hakkındaki Kanunun” içeriği itibariyle bir af niteliğinde olduğunu belirtti. Burjuva medyanın da düzenlemeyi “af” olarak nitelendirdiğine işaret eden Yalçındağ, siyasi saiklerle tutuklananların kapsam dışında bırakılmasının “Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini” vurgulayarak, “Bu anlamda zaten Anayasa’ya ayan beyan aykırı infaz yasa düzenlemesi olduğu son derece açıktır. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Konunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınmasından itibaren süreçte neler yaşanacağını hep birlikte göreceğiz” dedi.
“Yer göstermeler adı altında insanların alıp işkenceli sorgulara götürüldüğünü biliyoruz”
“Bir de infaz yasasının tutuklu ve hükümlülerin sadece kolluk personeli tarafından değil ama aynı zamanda istihbarat servisleri tarafından 15 güne kadarki sürelerle alınıp sorguya götürmesi meselesi son derece vahim” diyen Yalçındağ, “Bunun üzerine insan hakları savunucularının önemli insan hakları hukukçularının söylediği gibi gerçekten birçok manada olumsuzluklar bizi bekliyor. Bir kere 90’lı yıllarda bunun uygulamalarını biliyoruz. İşte yer göstermeler adı altında insanların alıp işkenceli sorgulara götürüldüğünü biliyoruz. Yine itirafçılaştırma, ajanlaştırma faaliyetlerini bu bağlamda tutuklulara ve hükümlülere dönük baskının sürdüğü dönemleri biliyoruz” diye konuştu.
Hapishanelerde tutuklu ve hükümlülerin sorgulanmasının yasal dayanağının olmamasına rağmen 15 Temmuz sürecinden sonra ilan edilen OHAL ile yasadışı bir şekilde insanların hapishanelerden alınıp sorgulanmaya fiili olarak başlandığına işaret eden Yalçındağ, hapishanelerden alınıp sorgulanan ve siyasetçiler aleyhine ifade veren tutuklu ve hükümlülerin sorgulanma biçimine ilişkin kuşkuların var olduğuna dikkat çekti.
“İşkence yasağı ihlali”
Kuşkulu sorgulama biçimlerinden birinin görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı aleyhine ifade veren H.B.A. olduğunu işaret eden Yalçındağ, “Örneğin Selçuk Mızraklı ve Keziban Yılmaz’ın dosyalarında tanık olarak dinlenen şahıs 3 yıldan bu yana tutuklu idiyse de işte Kayseri’den Diyarbakır’a getirme süreci, burada kolluk tarafından işkence görüp görmediği muamma. Dosyada ifade sürecinde hiçbir şekilde adli muayene götürülmemiş. Darp, cebir izine rastlanmadığına dair doktor raporları tutulmamış, bu şahsın, bu tanığın hangi koşullarda ifade verdiği henüz bilinmiyor. Bir sürü soru işareti var ortada. Bu sebeple bundan sonra özellikle örgüt yöneticiliği gibi suçlamalarla hapishanede bulunan kişilerin bundan sonra işte kötü muameleye, işkence yasağının ihlal edilerek sorguya götürülmesine dair çok ciddi endişeleri beraberinde getiren bir yasal düzenlemedir. Biz insan hakları savunucuları olarak geçmişte olduğu gibi bugünde en çok devletin elinde bulunan insanların sağlık hakkının, işkence görmemenin, kötü muameleye uğramamalarının veya tehdit edilememelerinin devlet güvencesinde hatırlatarak bu düzenlemenin bu biçimiyle geçmesiyle ilgili çok ciddi endişelerimiz var” ifadelerini kullandı.
“Zaten insan hakları kuruluşlarına da yasanın bu biçimiyle kötüye kullanıldığı yansıyacaktır” diyen Yalçındağ, şöyle devam etti: “Bu yasanın kötü kullanılması tehlikesi her zaman için vardır. Daha önceki yıllarda da bu yaşandı. İşkenceye zemin hazırlayan, kötü muameleye zemin hazırlayan, yasak sorgu yöntemlerini ortaya çıkartılmasına yol açan, yine dediğim gibi belediye başkanlarının dosyalarında kullanıldığı gibi bundan sonrada politik, muhalif siyasi kimliği olan siyasetçileri hedef alan, HDP’li siyasetçileri, belediye başkanları, başka gazetecilere yönelik de herhangi bir delil bulunamadığı için bu tür koşullarla, yasak sorgu yöntemleriyle devreye konularak insanların üzerinde tehdit veya şantaj gibi yöntemlerle uygulanarak aleyhe delil elde edilmeye çalışılabilir bu da endişelerimizin bir kısmını oluşturmaktadır. Şu ana kadar yapılan her şey haksız ve hukuksuzdu. İnfaz düzenlemesiyle ilgili bütün çağrılara Anayasa’ya aykırılığa rağmen her şey ortada. Umuyor ve diyorum ki Anayasa Mahkemesi, Anayasaya uyarak, Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarını es geçmeyerek, Anayasa’daki eşitlik ilkesini askıya almayarak sağlıklı bir karar verir, herhangi bir mağduriyet ortaya çıkmadan sağlıklı, insan haklarına dönük bir infaz yasasına kavuşuruz diye düşünüyorum.”