Rantsal ekonomiye dayanarak iktidara tutunan AKP, süren ekonomik kriz ve inşaat stoklarının eritilememesi nedeniyle buna bağlı olarak inşaatta rantın azalması şirketlerin ilgisini azaltan önemli bir etken. İstanbul’da olası depreme karşı dayanıksız binaların yerine TOKİ eliyle ihale hazırlıklarının yapılıyor gibi görünmesine karşın bu bağlamda da yine aynı gerekçe süreci yavaşlatan özellik taşıyor. İşte bu durumda inşaat işini ‘şaha’ kaldıracağı var sayılan ‘Kanal İstanbul’ projesi ısıtılıp ısıtılıp tekrar yeniden gündeme getiriliyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın, “Engellemeye çalışıyorlar ya, Kanal İstanbul projemizin etüt kapsamında yer alan tüm teknik çalışmalar tamamlandı, diğer adımlar için de gerekli çalışmaları başlatıyoruz. Onlara rağmen Kanal İstanbul’u yapacağız, inadına yapacağız” ifadeleri kendi rantsal ekonomileri için tutunacakları yegane alan olarak kanalı öne çıkarıyor. Erdoğan, “Kanal İstanbul’la İstanbul nasıl güzelleşecek, İstanbul nasıl bir başka şehir olacak bunu da görecekler ve buna da alışacaklar”’ sözleriyle bugüne kadar ‘cazibe merkezleri’ olarak dillendirdikleri inşaat imalatlarını çok aşan büyük bir rant projesi olarak değerlendirildiğini açıkça ifade ediyor.
Erdoğan’ın şu sözleri ise halkı ‘heyecanladırmaktan’ çok uzak ifadeler içeriyor: “Önemli olan ülke ve millete hizmet heyecanını, iradesini güçlendirerek sürdürmektir.” Yapılmak istenen şeyin halkla bir ilişkisi yok, bu nedenle bu adımın halkta bir karşılığı olamaz, ancak inşaat sermayesinde de yeterli heyecanı yaratamıyor olması dikkat çekici. Erdoğan’ın ‘inadına yapacağız’ sözleri birtakım finansal girişimlerin yaşandığını gösteriyor. Kanal’ı üstlenebilecek uluslararası inşaat ve finans yapılarıyla görüşmelerin nasıl gittiğini bilemiyoruz. Ancak Limak Holding’in Çinliler ve Avrupalılarla görüştüklerini ve teklif vermeye hazırlandıklarını açıklamış olması bazı gelişmelerin yaşandığını ortaya koyuyor.
AKP iktidarının havuz şirketlerinden biri olan Limak Holding, 2016 yılında yapmış olduğu bir açıklamada, Kanal İstanbul ve Çanakkale Boğazı projeleri ile yakından ilgilendiklerini açıklamıştı. Geçtiğimiz günlerde yeni bir açıklama yapan Limak patronu Nihat Özdemir, “İhale şartnamesini bekliyoruz. Şartlar uygun olursa ortak bulup, ihaleye gireriz” demiş ve “Çin’den Avrupa’ya kadar pek çok ülkeden yatırımcı firmalar var. Bize ‘beraber teklif sunalım’ diyorlar” vurguları kanalla ilgili bazı gelişmelerin yaşandığına işaret ediyor. Kanaldan geçiş garantisi verilerek inşa edileceği bilinen kanal, Türkiye halkına yıllar boyu sürecek bir yük getireceği ise bugüne kadar yapılan müşteri garantili köprü, otoyol, havalimanı, şehir hastaneleri ve enerji üretimlerini hatırlatıyor.
Kanalın güzergahında bulunan Arnavutköy’ün ‘İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi’nin Ekim 2020’de aldığı kararla, bölgede hayvancılık ve çiftçilik yapan 500 ailenin yerleşim alanlarını en geç Nisan 2021’e kadar tahliye etmeleri istenmişti. Hıfzıssıhha karara gerekçe olarak, ilçe genelinde bulunan hayvan ahırlarını, burada beslenen hayvanların başı boş veya kontrollü olarak ilçe dahilinde dolaştırılmaları gibi olumsuz durumların önlenmesini gösterdi. Kararda ifade edilenlerin bölgede kanal manzaralı vilların çeperinde ‘çirkin’ görüntülerin ortadan kaldırılmak istendiğini açıkça gösterirken Kanal İstanbul ile ilgili yakın süreçte yeni adımlar atılacağının bir başka göstergesidir.
AKP iktidarının Türkiye coğrafyasında yarattığı yıkımların bir parçası haline getirilmek istenen Kanal İstanbul projesi yaşamımıza geri dönülemeyecek zararlar vereceği bilim insanlarınca hazırlanan raporlarda çok net ortaya konmuş olmasına karşın, iktidarın bu bağlamda geri adım atacağını beklemek ise ham hayal. Kanal İstanbul Projesi İstanbul’un giderek yok edilen su havzalarını ve ormanlarını ortadan kaldıracak özellik barındırıyor. Kanalın açılacağı belirtilen bölge su ve tarım havzası olması yanında ormanlarıyla bölgeye hayat vermektedir. Kanal açılması haline yüzbinlerce yılda oluşmuş olan deniz ekosistemi de yerle bir edilecek.
Bu yok oluş iktidarın gündeminde maalesef yok ve olması da beklenemez. Onların varlık nedeni sermaye kesimlerinin ve kendi ceplerinin doldurulmasını gözetmektir. Bu nedenle Kanal İstanbul meselesi aynı zamanda sermaye kesimlerini iktidarın çeperinde tutma gayreti içinde bir havuç olma özelliği de taşımaktadır. Yapılır mı? Evet, bu kanala iştirak edecek olan bir finans yaratılırsa bundan asla geri adım atmayacaklardır. Bu noktada kanalı engelleyebilecek tek güç, halkın bu sürece amasız ve fakatsız karşı çıkıp güçlü bir mücadele yürütebilmesi olacaktır.