‘Partinin içinden çok yüksek sayıda değil, ama kulağıma gelen ve bir-iki yönetici arkadaşımın uyarıları şeklinde aramalar oldu’
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ayasofya’nın ibadete açılması ile ilgili değerlendirmede bulundu. Ayasofya’nın kendisinin aklında ve vicdanında 1453’ten beri cami olduğunu belirten İmamoğlu, “Eğer Ayasofya’daki bu değişiklik benim ülkeme, milletime hem maddi hem manevi zenginlik katacaksa, milyonlarca işsizin derdine derman, üniversite mezunu milyonlarca gencime iş imkânı yaratacaksa ve dünyada ülkeme saygınlık ve muhabbet kazandıracaksa ben bu kararın sonuna kadar arkasındayım” dedi.
Siyasete başladığında kendisi için ‘sağcı’, ‘MHP’li’ gibi yorumlar yapıldığını belirteren İBB Başkanı İmamoğlu, “Ben 11 yıldır partime çok iyi bir şekilde hizmet ettiğimi düşünüyorum, hatta o kadar iddialıyım ki, en iyi Cumhuriyet Halk Partili benim. Partililerimin böyle düşünmesi beni yaralamıyor” ifadesini kullandı.
İpek Özbey’in gümdeme dair sorularını yanıtlayan İmamoğlu’nun Cumhuriyet’te yer alan açıklamalarının bir bölümü şöyle:
Can Akın Çağlar’ı genel sekreter olarak atamanızla ciddi bir tartışma başladı. CHP lideri Kılıçdaroğlu size destek verirken bir yandan da partinizde epey tartışıldığı gözleniyor. Çok tepki aldınız mı?
Partinin içinden çok yüksek sayıda değil, ama kulağıma gelen ve bir-iki yönetici arkadaşımın uyarıları şeklinde aramalar oldu. Bunlar aslında Can Akın Bey ile görüşmelerimizin başından bu yana tespit ettiğimiz konulardı.
– Yani gelecek tepkileri tahmin ediyordunuz…
Tabii. Konuları, dedikoduları, Aykut Erdoğdu Bey’in açıkladığı gazete kupürünü biliyoruz. Dolayısıyla Can Akın Bey ile ilgili bu süreçteki soru işaretlerini zihnimizde gidermeseydik, bizim için de değerler üzerinden soru işareti olacak birtakım hususlar elde etseydik, görüşmemiz bu seviyeye gelmezdi zaten. Bütün soru işaretlerini giderdiğimiz bir arkadaşımız. Zira zaten Aykut Bey’in de gayet güzel bir açıklaması oldu. Ben benzer şeyleri zaten Can Bey’den dinlemiştim. Tüm bunlara rağmen, partili dostlarımın eleştirilerini saygıyla karşılıyorum. Partimizde böyle bir refleks de var. Yani kim olursa olsun, bir partiliyi de atasanız bazen bundan daha yüksek şiddette eleştiriler duyarsınız. Bu eleştirel bakışı yadırgamamayı hem öğrendim, hem doğru buluyorum. O eleştiri sizi aynı zamanda daha derinlemesine sorgulamaya itiyor. Şu anda inandığımız, güvendiğimiz, bize ve sürece kendisini adadığını hissettiğimiz bir yol arkadaşıyla yolumuzu birleştirdik.
– Tartışma götürmeyecek bir ismi atamanız mümkün değil miydi?
Bence öyle biri yok, herkes tartışılıyor. Kaldı ki böyle bir süreci bir kişiyle konuşmadık. Birçok arkadaşımızla konuştuk. Bazen koşullar oluşmadı, bazen bizim davet ettiğimiz insanlar şu anda uygun olmadığını dile getirdi. Yollarımızın kesişmediği insanlar oldu. Bunların içinde partili diye bildiklerimiz de var, farklı insanlar da var. Günün sonunda doğru bildiğim bir husustan, sırf partili dostlarım eleştirecek diye vazgeçecek bir insan değilim. Hayatımda hiç öyle davranmadım.
– Can Akın Çağlar vakasına farklı siyasi anlamlar da yüklendi; bir Abdullah Gül projesi olduğu iddia edildi. Çağlar’ın atanmasında Gül’ün rolü var mı?
Biz Can Bey ile hiçbir siyasi kimliğin yönlendirmesiyle buluşmadık. Tamamen profesyonelce buluştuk.
‘Yozlaşma dönemini tedavi etmeye geldik’
Yine kısa bir süre önce Fatih tablosunu satın almanız da başka bir tartışma konusu oldu. Değişik çevreler sizi farklı yönlerden eleştiriyor. Öyle mi, ‘muhafazakar tabana şirin görünme çabanız’ var mı?
Yok. Başından beri neysem oydum. Şu anda da öyleyim. Karar verdiğim her şey elbet bir ortak aklın sonucu. Bahsettiğiniz yöneticinin atanması bile tek başıma verdiğim bir karar değil. Bir sürü mekanizmalar ve kişiler var. Bunun gibi eylemlerde de asla popülist bir tavırla değil. Örneğin arkadaşım bana “Londra’da müzayedede Fatih Sultan Mehmet’in portresi satılacak. Keşke alsak” dediğinde “Hemen alıyoruz” dedim. Duraksamadan söyledim, ben Fatih Sultan Mehmet’i seviyorum yani. Hiçbir zaman sakınmadım, söyledim. Bir de doğduğum şehir itibarıyla fetih çocuğuyum. Çünkü Trabzon, fetihi çok farklı anar. Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği bir şehirdir Trabzon. Ben öyle büyüdüm. Bir tutkum var, seviyorum. Hiçbirini bir kesime şirin gözükmek için yapmıyorum. Bir de şunu belirtmek isterim: Yoğun eleştiri yapan CHP’liler dediğimiz kişi sayısı çok azdır. CHP’de aktif siyaset yapan kesimdir. Onun da bir bölümüdür hatta. Genel anlamda CHP’lilerin benimle böyle bir derdi yok.
Aslında 2018’deki ilk röportajımızda şöyle demiştiniz: “Partimden eleştirme derecesi yüksek arkadaşlarım da bana AK Partili, MHP’li dediler. Hiç rahatsız olmadım. Eğer toplumun her kesimine yakın olduğumu hissettiriyorsam müthiş değerli. Tam da Türkiye’nin istediği aradığı şey. Üstümde yapay ceket yok benim…”
Aynen, siyasete başladığımda bana sağcı dediler, MHP’li dediler ama ben 11 yıldır partime çok iyi bir şekilde hizmet ettiğimi düşünüyorum, hatta o kadar iddialıyım ki, en iyi Cumhuriyet Halk Partili benim. Partililerimin böyle düşünmesi beni yaralamıyor, çünkü kendimi biliyorum. Hiçbir zaman ‘biz’ ve ‘onlar’ kafasına sahip olmadım, hiçbir zaman olmayacağım, o kıskaca girmeyeceğim. Girdiğim takdirde kendim olamam. Ailemle de barışık olamam. Ailem karma bir aile. Ailemle barışık olmazsam, toplumla nasıl barışık olabilirim? Toplumun kategorize edilmesi benim yüreğimi burkuyor. Siyaset bu kadar her odanın içine, evlerin içine, kurumların içine girerse nasıl bir ulus olarak ortak bir mücadele vereceğiz? Yapamayız…
Bir yandan da yapmak istediğiniz işlerde iktidarın engelleriyle karşılaşıyorsunuz…
Ama bu bir avuç insanın işi. Bundan şikâyetçi isek, aynı şeyleri toplumun diğer kesimine mi yapacağız göreve gelince! Bu bir yozlaşma dönemi, biz bunu tedavi etmeye geldik. Gerçekten toplumun bir terapiye ihtiyacı var. Sağlıklı bir siyasal süreçte bir kere siyasi bir terapiye ihtiyacımız var. Bu süreç, bizi o kadar böldü ve parçaladı ki… Biz bir dönemin kandırılmış insanları bile varsa, onları da kazanmakla yükümlüyüz, zaman içinde ki tarihin en büyük manipülasyonunu yaşıyoruz basın eliyle, hatta devletin iletişim kanalları eliyle. Hepimizin vergisinden beslenen kurumların vasıtasıyla 83 milyonu manipüle eden bir anlayış var. En bariz örneğini seçimde yaşadık. Toplumun üstünde yöneticilik yapan insanların geniş bir vicdana, kabul edişe, affetmeye yönelik bir felsefeye sahip olması lazım. Bunu ben değil Hazreti Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre diyor…
“Ayasofya, benim aklımda ve vicdanımda 1453’ten beri cami’
“Ayasofya, benim aklımda ve vicdanımda 1453’ten beri cami. Aynı zamanda İstanbul medeniyetinin dünyaya mal olmuş bir değeri. Benim tüm konuşmalarımdaki ifadem ‘Ayasofya Camii’dir.’ Danıştay’ın Ayasofya Camii kararının ardından gördük ki aslında bu konuyla çok ilgiliymiş gibi davrananlar Ayasofya Camii’nin statüsünden bile habersiz. Kendisine muhafazakâr diyen TV kanalları ‘İlk ezan okundu’, ‘İlk namaz 24 Temmuz’da kılınacak’ diyor. Oysa 30 yıldır Ayasofya’da 5 vakit ezan okunuyor. İçindeki Abdülmecit Mescidi’nde namaz da kılınıyor. 1991’den beri kapısında tabela var. Bu konuda hassasiyetiniz varsa ve ‘İlk ezan okundu’, ‘İlk namaz 24 Temmuz’da’ diyorsanız çok vahim. Ben çok şaşırdım. Öte yandan üzerine çokça kafa yormamız gereken bir unsur daha var.”
“Ayasofya kararı iyi mi kötü mü diye sorgulamak yerine, sorgulanması gereken şey şu: Sadece bir yıl önce ‘Bu kararın getirisi götürüsü nedir? Burada bunu açıklamam doğru olmaz. Bunun bir götürüsü var. Bizim için faturası çok daha ağırdır, unutmayalım. Şu anda dünyanın çok çeşitli ülkelerinde bizim binlerce camimiz var. Acaba bunu söyleyenler (Ayasofya’nın Cami olarak ibadete açılması) bu camilerin başına ne gelir bunu düşünüyor mu? Bunu söyleyenler dünyayı tanımıyorlar, muhataplarını bilmiyorlar. Onun için, ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim’ denilirken bir yılda ne değişti? Şimdi ben sormak isterim: Dünyanın çeşitli yerlerindeki camilerimiz bu kararla riskli bir duruma düşmüş müdür?
On binlerce Müslümanın, gurbetçi kardeşlerimin huzur içinde ibadetlerini yaptığı bu camilerin başına bir şey gelir mi? O ülkelerin yöneticileri böyle adım atarsa ve ‘Camilerle ilgili kararımıza yönelik ithamları, doğrudan egemenlik haklarımıza saldırı sayarız’ derse ne olacak? Sadece bir yıl arayla doğan bu zıtlığın nedenlerini muhakeme etmeyeceğiz ama Danıştay’ın sonuç kararına siyah ya da beyaz diyeceğiz. Bu olmaz, bu, aklıselim milletimizce mutlaka muhakeme edilecektir. Ben insanların bunu tartmasını çok isterim ve tartacaklardır da. Eğer Ayasofya’daki bu değişiklik benim ülkeme, milletime hem maddi hem manevi zenginlik katacaksa, milyonlarca işsizin derdine derman, üniversite mezunu milyonlarca gencime iş imkânı yaratacaksa ve dünyada ülkeme saygınlık ve muhabbet kazandıracaksa ben bu kararın sonuna kadar arkasındayım