Bugün Afganistan’da milyonların sesi olabilecek bir muhalefet, siyasal hareket ya da lider yok. Bu da Taliban’ı iktidar alternatifi haline getiriyor. Hangi vadede olur şimdilik kestirmek güç ancak insan tabiatına aykırı Taliban yönetiminin “patlaması” kaçınılmaz.
Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirdi. Artık bundan sonra Afganistan içinde ve dışında bizi nelerin beklediğini daha net konuşabileceğimiz bir zemin de oluştu. “Ainesi iştir kişinin” atasözünden yola çıkarsak Taliban’ın ne yapacağını az çok tahmin edebiliriz ama her emperyalist savaş başlangıcı ya da sonunda bazılarında yaşanan budalaca kafa karışıklığının şimdilerde yine nüksettiği görülüyor.
Meselenin Türkiye’yi doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren tarafları var toplum ve dış ilişkiler açısından. Afganistan’daki “başarı” sadece Taliban’ın değil aynı zamanda siyasal İslam’ın da başarısı ve küçümsenmesi İslam devletleri açısından büyük sorunlar yaratabilir. Kendi ülkemizde bu potansiyel daha ciddi boyutlarda maalesef – iktidar cenahından yapılan açıklamalar bunu gösteriyor. Bazı basit, herkesin düşünebileceği, ancak yeterince kavranamadığı ve/veya ciddiye alınmadığı için “yumağın ucunun her seferinde kaçırıldığı” saptamaları burada (tekrar pahasına da olsa) sıralamak gerek:
Taliban Selefi bir örgüttür. Tekfircilik Taliban’ın temel felsefesi. Bu anlamda; kırbaçlama, recm (taşlayarak infaz), kafa kesme, organ kesme gibi cezalandırmalar, infazlar kendi şeriat mahkemelerince kararlaştırılır ve uygulanır. Hayatın her alanında; okulda, sokakta, iş yerinde, hastanede, evde kadınların nasıl yaşayacağı, giyineceği bu selefi anlayışa göre saptanır ve bunun dışına çıkılması bir yana itiraz dahi edilmesi cezayı gerektirir. Kısaca köken, kendisine dayanak yaptığı ayet, hadis gibi kaynaklar, dünyayı kurtarma formülü, gelecek ile ilgili hedefleri, bu hedeflere ulaşma yöntemleri, ötekilere bakış açısı bakımından Taliban ile El Nusra ya da IŞİD arasında en ufak bir fark yok.
Taliban bir halk hareketi değil örgüttür. Afganistan’da bugün yaşananlar ABD’nin Sovyetler (komünizm) “tehlikesine” karşı yıllardır hazırladığı “altyapının” sonucu değil mi? ABD laik Afgan toplumunun altını yıllar içinde yavaş yavaş oydu. En büyük yardımcıları basiretsiz ya da işbirlikçi iktidar sahipleriydi. Ülke içinde halk ile birlikte halk yararına politika geliştiremeyen iktidarlar toplumu “aradan sıyrılan” Taliban’a teslim etti. Afgan toplumu Taliban’ı desteklediği için değil ancak eli kolu bağlı, çaresiz bir şekilde olan biteni seyretmek zorunda bırakıldığı için çöküş geldi. Bugün Afganistan’da milyonların sesi olabilecek bir muhalefet, siyasal hareket ya da lider yok. Bu da Taliban’ı iktidar alternatifi haline getiriyor. Hangi vadede olur şimdilik kestirmek güç ancak insan tabiatına aykırı Taliban yönetiminin “patlaması” kaçınılmaz.
Taliban’ın en yakın müttefikleri Türkiye, Pakistan ve Katar olacak. Bu üç ülkenin halihazırdaki yönetimlerini birbirine yakınlaştıran ne? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi sözleri ile ifade etiği gibi sadece dini anlayışlarının birbirine yakın olması değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistan başbakanı İmran Han ve Katar emiri Temim Bin Hamad yerkürede siyasal avantaj ve güç elde edebilmek için çeşitli düzeyde dini yapılanmalar ile birlikte hareket etmekte beis görmeyen, hatta bunu “dine ve insanlığa hizmet” olarak değerlendiren liderler. Pakistan geçmişten bu yana Taliban’ı doğuran, besleyen, büyüten ve siyasal bir enstrüman olarak kullanan ülke(lerden biri). Erdoğan ve Temim (ve daha önce babası Hamad) ise Müslüman Kardeşler ile iş birliği yapıyor. Pakistan’ın Taliban üzerinde, Katar ve Türkiye’nin ise Müslüman Kardeşler üzerinde etkisi sürüyor. Türkiye son Hindistan – Pakistan (Keşmir) ihtilafında Hindistan başbakanı Modi’nin gezisini erteletecek şekilde açıktan Pakistan tarafında yer aldı. Katar Taliban’dan yana tavrını gizlemedi ve Doha’da büro açmasına izin verdi. Taliban’ın iktidarı ele geçirip uluslararası alanda muhatap alınmaya başlaması ile birlikte geçmişte Hikmetyar ile fotoğraf çektirmiş olan Erdoğan ile Taliban’ı doğuran Pakistan ve destekleyen Katar liderlerinin buluşması yıllar sonra kendiliğinden gerçekleşmiş oldu. Böylece “ihvan kardeşliğine” “Taliban kardeşliği” eklendi.
Taliban bizim yakınımız, dostumuz olamaz. Neresinden bakarsanız bakın bu toplumun sahip olduğu değerler Taliban’ın sahip olduğu anlayışa tamamen zıt. Türkiye’de bir tarafın Taliban’ın iktidara gelmesi ile kutlamalar yapması “sanki herkes öyle düşünüyormuş” ya da “öyle düşünenler az değil” hissi yaratmıyor değil. Ancak iktidar olmanın verdiği avantajlar ile “sesi daha çok çıkan” bu cenah toplumun hissiyatının yüzde 10’unu bile yansıtmıyor. Buna karşın iktidar, toplumdan aldığını iddia ettiği yetki ile Taliban’ı ülkenin yeni müttefiki yapmaya kararlı. Bu politika tıpkı Müslüman Kardeşler ve Suriye’deki birtakım örgütlerde olduğu gibi iflas etmeye mahkum. Sadece gelecekte başımıza açacağı belanın boyutunu kestiremiyoruz. Taliban’ın kurucu ismi Molla Ömer’in oğlu ve hareketin önde gelen isimlerinden Molla Muhammed Yakup “Türkiye’yi müttefik olarak gördüklerini” belirtti ancak aynı açıklamasında şöyle bir ifade de var: Hangi ülke olursa olsun yabancı güçleri işgalci görüp gerekeni yapacağız, Türkiye’den bize saygılı olmasını bekliyoruz. Gereken saygıyı tavizler ile göstereceğimizden emin olabiliriz. (O her ne ise bilmiyorum ama) Herkesin korktuğu bir örgüt (yönetim) ile (başkaları adına da) ilişki kurabilen ülke olma avantajını kaçırmak istemeyiz elbette.
Taşeron politikası ile büyük devlet olunmaz. Afgan toplumuna karşı sergilenen küresel ikiyüzlülük son açıklamalar ile kendini bir kez daha gösterdi. “Uluslararası hukuka, insan haklarına uyması, kadın haklarını uygulaması halinde” Taliban ile ilişki kurma ya da var olanı devam ettirme heveslisi çok sayıda ülke var. “Sevgili Taliban” diye başlayan mektupta imzası olan ülke sayısı durumun vahametini gösteriyor. E bunca ülke ile yaşanacak iş birliği ile birlikte problemler, çelişkiler, bölgesel ve küresel rekabet konuları da ortaya çıkacaktır. İşte o zaman biz devreye gireceğiz ve önemli ülke konumuna geleceğiz. Galiba hariciyemiz bu iktidar devam ettikçe bu türden taşeron işler ile uğraşmaya devam edecek. Mülteci anlaşmaları sonrası Erdoğan aşkı ikiye katlanan Merkel ne dedi? “Afganistan konusunda Türkiye ile yakın çalışmamız gerekiyor.” E yani bize kendimizi önemli hissettirecek daha ne olsun? Merkel aslında “Taliban’ın dilinden Türkiye’deki iktidar anlar, çünkü onlara yakın” demek istiyor.
Afganistan’ı Türkiye’ye bırakmazlar. Varsayalım Taliban Türkiye ile çok iyi ilişkiler gerçekleştirdi. Küresel güçler Türkiye’nin etkin olmasına, nüfuz elde etmesine izin verirler mi? Afganistan, Taliban ya da başka bir ülkeye terk edilemeyecek kadar önemli bir ülke. Koskoca küresel aktörlerin çatışma, mücadele alanı. Yıllardır yaşananlardan sonra ABD sadece askerlerini çekiyor. Oysa Taliban’ın da hazır olduğunu belirttiği gibi ABD, Afganistan ile iş birliğini sürdürmeye kararlı. İngiltere, Almanya, Çin, İran, diğer komşu ülkeler de şimdiden “Afganistan içinde ne olduğu çok da umurumuzda değil, yeter ki çıkarlarımız sürsün” açıklamaları yaptı. Bu açıklamalar ikili ilişkiler ile ilgili, meselenin bir de bölgesel ve küresel mücadele boyutu var ki bu durumda Afganistan muhatap ülke konumundan çıkıyor, obje haline geliyor. Yani gerektiğinde tekrar tarumar edilebilir, toz dumana katılabilir, Afganistan yerle bir edilir, Taliban devrilir ve önceki muhataplar boşa çıkabilir.
Yeni müttefikimiz Molla Biraderhood mu? Taliban siyasi işler bürosu başkanı Molla Birader’in Afganistan devlet başkanı olabileceği konuşuluyor. Birader tam bir ABD projesi gibi duruyor. Zira Afgan hükümeti tarafından hapse atılmıştı, ABD’nin “ricası” ile serbest bırakıldı ve Doha’da siyasi büro şefi olarak çalışmaya başladı. ABD eski dışişleri bakanı Mike Pompeo da Molla Birader ile 2018’de Doha’da görüşmüştü. Molla Birader başkan olur mu belli değil ama dış politika “kardeşlik” gibi jargonlar ile sürdürülmeye devam ederse görünen o ki “Muslim Brotherhood’un” üstüne bir de “Molla Biraderhood” eklenecek. Felaket üstüne felaket.