Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Türkiye’nin ABD’den F-16 talebini Başkan Joe Biden’ın “adeta yazılı talimatla meclislerin hepsine gönderdiğini” söylüyor. Cuma namazından aldığı feyzle konuşuyor, NATO’ya sadakatinin karşılığını dört gözle bekliyor. Talep koca bir sultandan geldiğine göre, Beyaz Saray’dan Kongre’ye giden bildirimin türü talimattan aşağı olabilir mi? Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini pazarlığa çıkararak gücünü gösterdi, silah ambargosu uygulayan hangi ülke varsa hizaya soktu! Büyük oyuncu!
Şu “adeta talimat” olan neymiş hakikaten?
İsveç’in NATO üyeliği meselesinde pazarlık bu ülkenin kendi ifadeleriyle “teröristlere güvenli sığınak olmaktan çıkması” talebiyle başlatılmıştı. Ama bu görüntünün arkasında Rusya’dan S-400 alımı, Türkiye’nin Suriye’de Kürtlere karşı operasyonları, Ege’de Yunanistan’ın tehdit edilmesi ve Doğu Akdeniz’deki enerji denklemini bozmaya dönük hamlelerden kaynaklanan yaptırımların kaldırılması, bu minvalde özellikle F-16 paketinin onaylanması konuşuldu. Suriye Demokratik Güçleri’ne verilen desteğin kesilmesi de artık neredeyse tüm pazarlıkların değişmez başlığı. Güya taraflar F-16 ile NATO’yu birbirinden ayrı tutuyordu ama kapalı kapılar ardında pazarlık tam olarak buydu: “İsveç’i onayla, F-16’ları al” ya da tersinden “F-16’ları ver, İsveç’i onaylayayım.”
İsveç’in NATO üyeliğine onay veren karar tasarısı Meclis’ten geçtikten sonra Erdoğan tarafından imzalanıp 26 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Aynı gün ABD Dışişleri, F-16 paketiyle ilgili bildirimi Kongre’ye gönderdi.
New York Times’a göre Kongre üyeleri satışa onay vermeden önce Türkiye’nin imzaladığı belgeleri görmek istedi. Bunun üzerine Dışişleri, 26 Ocak’ta imzalanır imzalanmaz Türkiye’den belgeleri istedi. Uçakla New York’a gönderilen belgeler, Dışişleri görevlisi tarafından teslim alınıp gün bitmeden Washington’a götürülerek Kongre üyelerine gösterildi. Belgeleri inceleyen 4 üye gazeteye, satışa itiraz etmeyebileceklerini söyledi.
Eski Washington Büyükelçisi ve CHP Milletvekili Namık Tan bu gelişmeyi “İsveç’in NATO üyeliğini TBMM kararıyla, Cumhurbaşkanı onayıyla, Resmi Gazete’de yayınlamamız yeterli görülmediği için Kongre, ıslak imzalı aslını görmek ve emin olmak istedi… Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyor” diye yorumladı. İletişim Başkanlığı “Kongre kararın aslını görmek istedi” yönündeki haberlere “asılsız” dedi ama “ABD’nin depozitör ülke sıfatıyla orijinal anlaşma metinlerini sakladığını ve bu gerekçeyle belgelerin iletildiğini” belirtti. Yine bir yalanlamadan teyit çıktı! İlettik ama bir sor niye! Depozitör ülkeye gönderilmesi Kongre üyelerinin belgelerin aslını görmek istedikleri gerçeğini değiştirmiyor. İşin aşağılayıcı tarafı burası. NTV’nin Washington temsilcisi Hüseyin Günay da “İsveç onay evrakı Washington’a uçuş olmadığından New York’a gönderildi. ABD Dışişleri’nden biri evrakı New York’tan aldı, elden Kongre’ye götürüp gösterdi. Kongre’den yeşil ışık alan Dışişleri, sonrasında resmi satış mektubunu gönderdi” bilgisini paylaştı.
***
Erdoğan Rus uçağını Suriye’de düşürmenin bir diyeti olarak S-400 alımıyla NATO duvarına toslamıştı. O vakitten beri zararın neresinden dönülürse kârdır hesabıyla gidiyor. Ama o zarar ülkenin hesabına yazıldı bir kere. Depoya kaldırılan S-400’ler için ödenen 2.5 milyar dolar çöpe gitti. Türkiye üretim ortağı olduğu F-35 programından çıkarıldı. F-35 için ödenen 1.4 milyar dolar muallakta. F-35 üretim ortaklığından çıkarılmasından kaynaklanan kayıpların da 12 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Zarardan dönerken de iki-üç kat fazla fatura ödeyen bir ortak kolay kolay çıkmaz.
Daha da önemlisi ABD, Ankara’yı iki NATO üyesi Türkiye ile Yunanistan arasındaki kızıştırma oyununa getiriyor. Ankara’yı sıkıştırmak için Yunanistan’ın savunmasını güçlendirdi. Atina’yı ABD’ye mahkûm etmek için Erdoğan’ın “Bir gece ansızın geliriz” tehditlerini ustaca kullandı. Komşularla konuşmayı bırakıp kas gücünü gösteren, tehdit eden, şantaja başvuran siyaset nihayetinde denizin iki yakasında da Amerikan patronajını büyüttü.
Aynı şekilde Kürt sorununda çatışmacı bir yolu seçtikten sonra Suriye’nin kuzeyinde özerk yönetimin üzerine 2012-2013’te ÖSO milislerini salan, 2014’te IŞİD’in önünü açan politikalarla ABD’nin YPG ile ortak olmasının zeminini hazırladı. Bütün bu çelişkiler, sınırlarında komşuluk etmeyi beceremediği için gelişiyor. Tabii Erdoğan’ın Suriye’de rejim değiştirme planının bir parçası olarak vekalet savaşı için üstlendiği taşeronluğu da sorunun başlangıcı olarak mimlemek gerekiyor. Amerikan yönetimiyle papaz olsa da Afganistan ve Irak’tan Libya ve Suriye’ye bütün ezme-parçalama-öğütme operasyonlarında Amerikan çıkarlarına hizmette bir milim geri kalmadı. Beşlik çakarak kutladıkları Suriye bataklığında ortak hikâye çatallandı. Türkiye’nin savunma alımlarına Suriye’de Kürtlere karşı operasyon yapmama koşulu da girdi. Birlikte çökerttikleri Libya’da Erdoğan kendi hikayesini yazmak istedi ama baktık ki Doğu Akdeniz’deki enerji denklemi onsuz yürüyor. Libya kulpu ve Mavi Vatan ülküsüyle denklemi bozmak isterken bu sefer AB-ABD’nin yaptırım cenderesine girdi. Ama hiçbir şey Erdoğan’ı NATO zemininde Amerikan çıkarlarına hizmet etmekten alıkoymadı. Ukrayna bunun son örneği.
***
New York Times’a konuşan bir Amerikalı yetkiliye göre, Dışişleri Bakanı Antony Blinken Şubat 2023’te Erdoğan’a “İsveç’in üyeliğini onaylamaması halinde Türkiye’nin F-16’ları alamayacağını” üç kez söyledi. Bu yöndeki bilgiler Reuters tarafından da aktarılmıştı. Fakat Ukrayna savaşı sürerken bir NATO üyesinin zayıflatılması Rusya’ya oyun alanı açmak anlamına geleceği için Türkiye’ye F-16 satışını sonsuza kadar ötelemeleri de mümkün değildi.
Reuters’tan Hümeyra Pamuk’un aktardığı bilgilere göre ABD, Türkiye ve Yunanistan’a satışları tek bir işlemde birleştirdi. Amaç Kongre’de Türkiye’ye yönelik itirazları bertaraf etmekti. Ancak İsveç kararı gecikince Washington ikisini ayıracağını Ankara’ya iletti. Bu açıkça Kongre’de hassas dengenin tehlikeye gireceği tehdidiydi. İsveç onayının gelmesiyle buna gerek kalmadı.
Bu zafer Biden’a aitken Erdoğan’ın yandaşları seviniyor!
Hezimetin bir başka boyutuna gelince; ABD, Türkiye’ye F-16 satarken Yunanistan’a F-35 vererek Ege’deki dengeyi Atina lehine bozuyor. Ege’de üstünlük Yunanistan’a geçiyor. Bundan ala bozgun mu olur? Filosuna Fransa’dan 24 adet Rafale uçağı katan Yunanistan geçen yıl elindeki 83 adet F-16’yı modernizasyon kitleriyle F-16 Viper seviyesine yükseltmişti. Eşitlik için daha fazla ABD’ye bağımlılık ve uyumlu politikalar gerekiyor. Türkiye’deki iktidarların bununla bir sorunu yok; hele hele AKP’nin hiç olmadı, olmaz da!
Bu alışverişte ABD için Türkiye ortak, Yunanistan biraz daha ortak. Yunanistan beşinci nesil 40 adet F-35 için 8.6 milyar dolar ödeyecek. Erdoğan pazarlıkçılığıyla övünüyor ya Türkiye’nin 40 adet F-16 ve 79 adet F16-V güncelleme takımı için verdiği siparişin maliyeti 23 milyar dolar. F-35 programından çıkmasaydı Türkiye’nin 100 adet F-35 için ödeyeceği miktar 11 milyar dolar değil miydi? Bundan ala hezimet mi olur?
Dahası var. Biden yönetimi Yunanistan’ı memnun etmek için bir de hibe paketi açıkladı. 2 adet C-130H askeri nakliye uçağı, 10 adet P-3 deniz karakol uçağı motoru, 60 adet Bradley ZMA, 4 adet LCS kıyı muharebe gemisi ve 3 adet Protector sınıfı sahil güvenlik botu meccanen verilecek. İlaveten C-130H ve C-130J tipi askeri nakliye uçakları için fiyat teklifi yapılacak. Dış askeri finansman programından 200 milyon dolar destek sağlanacak. 2025’te satışa çıkacak MRAP cinsi askeri arazi araçlarında Yunanistan’a öncelik tanınacak. KC-135 tanker uçaklarının satışı değerlendirmeye alınacak. Kıyağın haberi Blinken tarafından Başbakan Kiryakos Miçotakis’e yazılan bir mektupla iletildi.
Yunanistan ve Türkiye’nin birbirine bağlanmış siparişlerine nihai onay verildiğinde Lockheed-Martin dansa sirtaki ile başlayıp zeybekle devam edebilir. Çal Ege havası olsun!
***
Sonuçta Biden yönetimi Erdoğan’ın NATO kartını geçersiz kılmak için F-16 siparişini başarılı bir şekilde kullandı. İsveç’e karşılık F-16 oyunu tuttu. “F-16 olmuyorsa Eurofighter olur” hamlesi de sökmedi. Erdoğan efelene efelene bu birkaç yıla yayılan hezimeti kabullendi. Bildirimden sonra Kongre 15 gün içinde satışı engelleyebilir. Ama NATO’da şampanyalar hazırlanırken bu havayı bozmak istemezler. Şimdilik hava olumlu. Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin Başkanı Ben Cardin’in açıklaması Kongre’deki tabloyu yansıtıyor: “F-16 talebini onaylamam, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması koşuluna bağlıydı. Ancak hiç kuşkunuz olmasın; bu kararı kolaylıkla almadım. Türkiye bir NATO müttefiki olarak bölgede kritik bir rol oynarken, gazeteciler ve sivil toplum liderlerinin haksız yere hapsedilmesi dahil insan hakları sicilinin iyileştirilmesine, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sorumlu tutulması konusunda daha iyi bir işbirliğine ve Orta Doğu’ya ilişkin söylemlerinde tansiyonun düşürülmesine acilen ihtiyaç var. Endişelerim Biden yönetimine güçlü ve tutarlı bir şekilde iletilmiştir. Bu konuları ele almak üzere Türk yetkililerle yaptıkları görüşmelerin verimli yönü beni cesaretlendirmektedir.”
Mesele burada bitiyor mu? Hayır. Hegemonya kendi koşullarını dayatmaya devam ediyor. Kongre üyeleri Dışişleri Bakanlığı’ndan “Türkiye’nin Kürtlere yönelik saldırılarına ilişkin kaygıları gidermesini ve Ege’de Yunanistan’la yaşanan gerilimi azaltacağına dair güvence vermesini” talep etmişti. Türkiye bu güvenceyi doğrudan Kürtlere ve Yunanlara verse barış olur! Silahlanma yarışına gerek kalmaz, Lockheed-Martin de avucunu yalar! Malum Kongre üyeleri bu tür paketleri insan hakları çengeline de asıyor. Bu da evin içini hukuksuzluğa boğup küresel suç şebekesini söz sahibi yapanların utancı olsun demeli ama bu da çok naifçe. Cardin, Türkiye ile yeni dönemi başlatmayı ve Rusya’ya karşı birlikte çalışmayı sabırsızlıkla beklediğini de not ediyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland bugün Ankara’ya teşrif ediyormuş. Ev ödevini getiriyor olmalı. NATO üyesi olmak kolay mı?
***
Sonu getirilemeyen öngörüsüz oyunlar, iyi düşünülmemiş hamleler ve çapsız hesaplar Türkiye’yi çaptan düşürdü! Yine de yol açtıkları hezimetlerden gurur kırıntıları çıkarmakta mahirler. Bir hamlenin başarısı önceden ilan edilen hedefler ile elde edilen sonuçlar arasındaki tutarlılığa bağlıdır. Böyle bir tutarlılık yok. Erdoğan her başarısızlıktan sonra üste çıkabilmesini siyaset erbabının omurgasızlığına, ağyarın hafızasızlığına ve yaslandığı kitlelerin çıkarcılığına borçlu.
Özerk dış politika iddiasıyla geliştirdikleri ne kadar argüman ya da hamle varsa sonuçları “U” dönüşleri yapmak oldu. Bir kez daha Amerikan hegemonyasının kendileri için uygun gördüğü yere ilişiyorlar. Erdoğan’ın tutarsız politika ve tercihleri sadece kendisini değil ülkeyi rehine haline getiriyor.